Barış hayal mi?

Nasuhi Güngör

Önümüzdeki döneme dair konuşmaları sürdürmek istiyorum. Çünkü uzun zamandır devam eden bazı süreçlerin, daha görünür sonuçlar üretmeye başlayacağı bir dönemdeyiz. Umudumu ve barışa dair beklentilerimi sizinle sık sık paylaştım. Bugün onları korumak ve yolda kayba uğramamak için neler yapabiliriz üzerine konuşmak istiyorum.

Geleceğe dair öngörüde bulunmanın olmazsa olmazı, geçmişi yeterince bilmek ve anlamaktır. Ancak bu, geçmişe saplanıp kalmakla veya geleceğe onun üzerinden bakmakla aynı şey değildir. Biri tecrübe ve hafıza, diğeri eski deyimle yeis ve karamsarlıktır.

Riskten kaçınmakla, ondan korunmak arasında da önemli farklar vardır. Bir sorunu yönetme ya da çözme iddiasında olanın risk alması cesaret, ondan korunması basiret, kaçınması ise zaaftır.

SORUNLARI ANLAMAK

Ekim 2024 başından itibaren yaşadıklarımıza bakarken, mücadele ettiğimiz sorunların boyutları, kaynakları ve aktörleri hakkında yeterince fikir sahibi olmadığımızı bir kez daha fark ediyoruz.

Türkiye’de her sorunun etrafında onun devamından yana olanlara rastlayabilirsiniz. Bu bazen elde edilen konforun, kimi zaman da bizatihi o sorunun parçası olmanın getirdiği bir durum olabilir. Sorunları çözmekle yükümlü olanların işlerini en fazla zorlaştıranlar da bunlardır.

Dolayısıyla "Hepimiz artık bu sorunların çözülmesini istiyoruz" dediğimizde, kuşkusuz iyi niyetli ama bir o kadar da gerçeklerden uzak bir yaklaşım sergiliyoruz. Onlardan beslenenleri dikkate almamak vahim sonuçlar üretebilir.

SİYASET VE BİLGELİK

Çağın karakteri ve dayatmaları ne olursa olsun, siyasetin bilgelikle bağına olan inancımı koruyorum. Bunun her şeyin kontrolden çıktığı anlarda aradığımız akıl, sığınak ya da çare olduğunu düşünüyorum. Kırıp dökülenleri onaran, dengeleri yeniden kuran, akıl ve vicdan terazisiyle hareket eden bir bilgelik. Artık çok az kullandığımız ifadeyle feraset.

Bunca sözü sadece şunun için söyledim desem yeridir. Eğer mümkün olur ve başarıya ulaşırsa; yarım asırdır zihnimiz, hayatımız, değerlerimiz ve aklınıza gelebilecek tüm alanlarda esir alan bir soruna dair kritik bir eşiği aşmış olacağız.

Farkına varacağız ki; bu sorunun çözülmesine dair katkı sağlayacağımız alanlarda yeterince çaba göstermemişiz. Hiç kuşkusuz bunca acıya ve kayba rağmen milletimizin gösterdiği sabır ve feraset tüm bunlardan ötedir. Ancak yeni döneme girerken, geçmişte durduğumuz yerin muhasebesini yapmaya, edindiğimiz reflekslerin zaman içinde bu sorunun kaynağı haline geldiğinin farkına varmaya engel değil bu durum.

ÇARKIN DİŞLİSİ OLMAK

Bir sorunu yeterince yaşadığınızda, farkına bile varmadan onun acısını çektiğiniz kadar parçası, hatta onu derinleştiren çarkın dişlisi olabilirsiniz.

Sözün, birbirimizi anlama gayretinin, akıp giden sürecin ilk ve son olmayacağını fark etmenin, şöyle bir durup sükunetle davranabilmenin çok kıymetli olduğu bir zamandayız.

Hemen çoğumuz ne aradığımızı tam olarak bilemeyiz. Her değişimi tam olarak göremeyiz, hepsinin nereye doğru gittiğini de anlayamayız. Ama bizi insan kılan da bunun, yani sınırlarımızın ve gücümüzün farkında olmak değil midir?

KENDİMİZİ ZAPTEDEBİLMEK

Bizi yaralayıp aramıza mesafeler koyan sözleri tekrar ederek değil; uzlaştırıp yakınlaştıran köprüler kurmakla geçirmenin vaktidir. Geçmişin büyük bilgelerinin ifadesiyle, başkalarını yönetmekten daha değerli olan kendimizi zaptedebilmektir.

Büyük beklentiler, devasa iddialar ilk bakışta coşkulu ve heyecan vericidir. Buna ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. Kendimizi aldatmanın en tehlikeli olduğu zamanlardayız.

Bizi bekleyen zorluklar var, virajlar ve engebelerle dolu bir yoldayız. Herkesi kendi istediğimize ve düşündüğümüze birebir ikna etmek yerine, anlamaya çaba gösterdiğimizde o ikna çırpınışlarının gerilimini de üzerimizden atabiliriz. Güven ve samimiyet zemini sağlamlaştıkça yürüdüğümüz yol sadeleşir.

Adım adım toparlanacağız, yaralarımızı saracağız, kendi zaaflarımızla sağa sola bakmadan mücadele edeceğiz. Barışın çabası ağır, meyveleri de bu yüzden güzel zaten.