Barış için Barış

Mesut Yeğen

Bahçeli’nin 2015’te çöken çözüm sürecinin kilit isimlerinden Efkan Âlâ’nın refakatinde DEM Parti vekilleriyle tokalaşması ve Bahçeli’yle Erdoğan’ın Kürt siyasetine yaptıkları çağrılar, Kürt meselesinde havanın ve gidişatın değişebileceğini gösteriyor. Hava niye değişebilir oldu, değişen hava neye yol açar bahisleri önemli, ancak öncelikle konuşulması gereken havanın değişebileceğine işaret eden Bahçeli ‘jesti’. 

Kürt meselesinde havanın değişebileceğine Bahçeli’nin tokalaşma jestiyle işaret edilmesinin manası büyük. Birkaç açıdan. İlkin, Kürt meselesinde havanın değişebileceğini gösterme girişiminin kamuoyu önündeki ilk adımı, meseleyle ilgili cari siyasetin birinci muhafızı tarafından atılmış oluyor. İkinci olarak, hem ilk adımın Bahçeli tarafından atılması hem de Bahçeli’nin müteakip açıklamaları, havayı değiştirme girişiminin devlet aklıyla alınmış bir karar olduğunu gösteriyor. Bahçeli’nin tokalaşmasıyla beraber devlet aklı, Kürt meselesinde havayı değiştirme girişimleri önündeki vetosunu kaldırmakla kalmadı, havayı değiştirmenin kamuoyuna açık ilk adımını atmış oldu. Tokalaşma jesti bir de içeriğe dair bir şey söylüyor: Kürt meselesinde havayı değiştirmek için her ne yapılacaksa öncelikle Kürtlerin yasal temsilcileriyle yapılacak ya da daha muhtemelen havayı değiştirmek için devletin Kürtlerin yasal temsilcilerine ihtiyacı var. 

Neden?

Kürt meselesinde havanın niye değişebilir hale geldiğine gelince… Bahçeli’nin dedikleri açık ve kanımca doğru. Kürt meselesinde havayı değişebilir kılan, Bahçeli’nin de açık ettiği üzere, bölgesel gelişmeler. Aslında şurası çoktandır belliydi: Türkiye siyasetinde Kürt meselesiyle alakalı manalı bir gelişme olacaksa iç dinamiklerden çok bölgesel dinamiklerden, iç faktörlerden çok ‘dış faktörlerden’ dolayı olacaktı. Kürt partisi yeni rejimle beraber oyun kuruculuktan mahrum edilmiş, Erdoğan da Kürtlerin azalan desteğine rağmen iktidarda kalabiliyor olduğundan, iktidar uzun zamandır Kürt meselesinde “kontrol bende, bir şey yapmasam da olur” havasındaydı. Havayı değiştiren bölgesel gelişmeler oldu.

Bölgesel gelişmeler lafın gelişi, aslında bir büyük bölgesel gelişme ve onun yol açtığı ve açabileceği sonuçlar var. İsrail geçen sene Hamas’ın yaktığı kıvılcımdan bölgesel bir yangın çıkarmış durumda ve sürecin önü açık olmakla beraber bölgesel yangın İran’ı vekillerinden mahrum ve Şii hilalinden ‘uzaklaştırılmış’ bir güç olmaya doğru geriletiyor. Bir senede yaşananlar 2006’da oluşan Hizbullah-İsrail ‘dengesinin’ bozulduğunu, İsrail’in bölgede İran’ın etkisini azaltacak yeni bir statüko oluşturmak için hazırlanmış olduğunu ve eline verilen fırsatı kullandığını gösteriyor. Bir de cari uluslararası güç dengesinin İsrail’in yaratmakta olduğu bu yeni durumu hazmedebilecek olduğunu…

İsrail’in yaktığı ateşin ve İran’ın bölgedeki etkisinin geriletilmesinin Türkiye açısından önemi büyük: Hem aralarında Türkiye’nin de olduğu bölge aktörleri arasındaki güç dağılımını yeniden şekillendirebileceği hem de Irak ve Suriye Kürtlerini ülkelerinde daha ‘serbest’ ve daha ‘etkili’ kılabileceği için. ABD, İran yanlısı milislerin Irak’ın güvenliğini tehlikeye attığını açıkladı bile… 

Özetle, Türkiye açısından 2011 Arap Baharı’na benzer bir durum söz konusu. Gelişmeler 2011’de olduğu gibi Türkiye’nin bölgedeki konumunun güncellenmesinin ve Kürtlerin ‘yeni senaryoların’ cazibesine kapılmasının önünü açabilir. Kürt meselesinde havayı değişebilir kılan bu yeni bölgesel durum. Devletin 2011’dekine benzer jestler geliştirmesinin ardında, 2011’dekine benzer şartların ortaya çıkması var.

Dolayısıyla Bahçeli’nin DEM Parti vekilleriyle tokalaşmasının ardında seçimlerle ya da yeni anayasa yapmakla ilgili hesaplar olduğu türünden tespitlerin doğru olma ihtimali kanımca zayıf. Çıkacak sonuçlar illaki bu hesaplar için de kullanılır, ancak zannımca ne seçim ne de anayasa değişikliği hesapları bu türden sembolik manası büyük ve hızlı adımlar gerektiriyor. Her ikisi için de çok vakit ve genişçe bir alan var ve her ikisinde de başlangıç vuruşu için Bahçeli’ye ihtiyaç yoktu. Öte yandan, ‘anlaştılar’ ezberinden ilham alan “tokalaşmanın ardında iktidarın seçimlerle ve anayasayla ilgili hesapları var” türünden tespitler, muhalefet aktörlerinin Kürt meselesinin hacmini ve cesametini kavramakta iktidarın gerisinde kaldığına işaret ediyor. 

Nasıl?

Henüz ortada çok bir şey olmadığından üzerine konuşmak nafile görünse de mevcut bir-iki işaret Kürt meselesinde havayı değiştirme işlerinin nasıl ilerleyeceğine dair ipuçları veriyor. İlk ipucu ‘sürecin’ neresinde olduğumuza dair. İşlerin doğası da öyle gerektirir zaten ancak Bahçeli’nin tokalaşma anına Efkan Âlâ’nın eşlik etmesi bir şeylerin başında olmadığımızı, bir süredir yürüyen bir sürecin bir yerinde olduğumuzu gösteriyor. Önceki deneyimleri referans alacak olursak, bir tarafında en azından Öcalan’ın olduğu bir sürecin bir yerinde olma ihtimalimiz yüksek. İkinci işaret havayı değiştirmeye matuf ilk açık adımın Meclis’in yeni yasama yılı açılışında ve DEM Parti genel başkanıyla tokalaşılarak atılmış olması. Bu iki veri muhtemel yeni sürecin zemininin Meclis ve muhatabının esas olarak yasal siyaset olacağını gösteriyor. Erdoğan’ın AK Parti grubunda yaptığı çağrı da birincil muhatabın dünü ve bugünüyle yasal Kürt siyaseti olmasının istendiğine işaret ediyor.

Diğer yandan, bu iki ipucu üçüncü bir şeye daha işaret ediyor olabilir. Yasal Kürt siyasetinin bu kadar merkeze konulması PKK’nin ‘henüz’ muhtemel yeni çözüm süreci dairesine girmeye meyyal olmadığını ya da bu dairenin dışında tutulmak istendiğini, bu durum sebebiyle doğacak açığın da yasal Kürt siyasetinin desteğiyle giderilmek istendiğini gösteriyor olabilir. Ümit edelim durum bu değildir ve kurgulanan bütün tarafların içinde olduğu bir süreçtir. 

Faydalı Değil İyi Olduğu İçin

Bahçeli’nin DEM’lilerle tokalaşmasıyla başlamış görünen hava değişiminin ardında bölgesel gelişmelerin olması, işlerin muhtemel gidişatına dair iki ters eğilime işaret ediyor. İlkin, ortada halen bir devlet aklının, değişen çevre koşullarına tepki verip uyum gösterilebilen bir aklın olduğuna, bir tür canlılık haline işaret ediyor DEM Parti genel başkanıyla el sıkışılması. Bahçeli’nin müteakip açıklamaları bölgede yaşanan yeni spazmın ciddiye alındığını ve söz konusu spazmın Türkiye’yi daha az etkilemesini temin etmenin yolunun Kürtlerle barışmaktan, Kürt meselesinde normalleşmekten geçtiğine karar kılındığını gösteriyor. Son 30 senelik tarihte bölgeyi zorlayan spazmların giderek sıklaştığını, 1991’de, 2003’te, 2011’de kasılan bölgenin bir 10 sene içerisinde yeni bir spazm geçirdiğini gösteriyor. Malum, bu spazmların hepsinin odağında başka şeylerle beraber bir de Birinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan durumdan Kürtlerin memnun olmaması var. Bahçeli’nin açıklaması bölgeye ve bölgeyi kasan spazmlara bu perspektiften bakıldığını gösterdiği için önemli. 

Öte yandan, aynı vaziyet devletin Kürt meselesinde havayı değiştirme girişiminin ardında faydacı, pratik bir aklın olduğunu, devletin Kürtlerle barışı iyi değil faydalı olduğu için tercih ettiğini gösteriyor. 2015’ten bugüne yaşanan tahribatı, içine düştüğümüz karanlığı hesaba katınca, Kürt meselesinde havanın değişmesine ilişkin olarak ‘saike bakarak’ tutum almak lüksümüz olduğunu zannetmiyorum. Ardındaki saik ne olursa olsun Kürt meselesinde havanın değişmesinden yana olmak gerekiyor, buna şüphe yok. Ne var ki Kürt meselesinde hava, barış kendinde iyi bir şey olduğu için değişse herhalde hepimizi için daha iyi olurdu. Ne diyelim. Kısmetimiz bu kadarmış.