Bir diktatörün sonu gelecekse neden olmasın…

Mehmet Ocaktan

Suriye’de yeniden başa döndük… 13 yıl önce Suriye diktatörü Esad’ın zalimlikleri yüzünden ülke adeta bir ölüm tarlasına dönmüş durumda. Sivilleri öldürmede Netanyahu ile yarışan Esad bu süre içinde bir milyon insanını katletti, neredeyse halkının yarısı ülkesini terk etmek zorunda kaldı.

Bilinen bir gerçek var ki Esad bu katliamları bizzat İran ve Rusya’nın desteği ile gerçekleştirdi.

Zulmünden kaçan 6 milyon insanın yaşadığı İdlip-Azez bölgesini uçaklarla bombalayan bu kibirli diktatörün karizması, şimdi muhalifler tarafından çizilmiş bulunuyor.

Yakın zamana kadar birbirleriyle çatışan, zaman zaman ele geçirdikleri bölgeler üzerinden rant kavgası yapan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Suriye Milli Ordusuna bağlı bütün muhalif gruplar bir araya gelerek koordineli bir askerî harekata giriştiler. Şu an itibariyle muhalifler Halep’i almış, Tel Rıfat’ta ise kontrolü sağlamış bulunuyorlar. Yeni durumla ilgili en dikkat çekici hususlardan birisi, harekata katılan grupların tek tip üniforma ve ordu düzeninde hareket ediyor olmalarıdır. Ayrıca iyi silahlara sahipler ve bu kez, silahlı insansız hava araçları da kullanıyorlar.

Dolayısıyla, bu gerçekleri dikkate almadan Suriye meselesi ile ilgili yapılacak her analiz eksik kalacaktır.

Şu an itibariyle bulunduğumuz noktadan bakarak Suriye’nin geleceğini tahmin etmenin hiç de kolay olmadığı yeni bir durumla karşı karşıyayız. Bir kere akılsızlıklar zinciriyle başlayan ve Esad gibi kibir abidesi bir diktatörün adeta ölüm tarlasına çevirdiği Suriye’de işlerin bugünden yarına sükunete kavuşması çok kolay değil.

Bir başka önemli nokta da muhalif grupların, nasıl bir tavır izleyeceği… HTŞ’nin lideri konumundaki Abu Muhammed Golani’nin El-Kaide ve Nusra ile bağlarını kopardığı, IŞİD’e şiddetle karşı olduğu söyleniyor. Haberlerden yansıyan bilgilere göre, bölgedeki farklı inanç gruplarına karşı hoşgörülü bir görüntü vermeye çalışıyor.

Ama her şeye rağmen, bu konuda ihtiyatlı olmakta yarar var. Sonuçta bu grupların önemli bir bölümü ‘terör örgütü’ olarak tanımlanan yapılardan geliyorlar. Yarın yolun bir yerinde örgütsel asabiyetler yüzünden kötü görüntülerin ortaya çıkabileceği ihtimalini de dikkate alarak şimdiden, ‘fetihçi’ duygulara kapılıp bayram yapmanın bir anlamı yok.

Muhaliflerin ilerleyişini “Halep ve Tel-Rıfat fethedildi” diye erken coşkuya kapılmayalım ama 40 yıldır bir diktatörün zulmü altında yaşayan Suriyelilerin direnişini de dış “dış güçler, emperyalistler, cihatçılar” benzeri ucuz şablonlarla açıklama basiretsizliğine de düşmeyelim.

Neden böyle söylüyorum?

Maalesef, Türkiye’de demokratik değerleri önceleyen bazı çevreler dahil, belli bir kesim Esad’ı emperyalistlere karşı bir ‘direniş kalesi’ gibi görme hevesine kapılmış bulunuyor. Oysa adam tescilli bir diktatör.

Hafızası zayıf olanlara hatırlatalım, emperyalistlere karşı bir direniş sembolü olarak gördüğünüz o kibirli diktatör, Rusya’nın ve İran’ın emperyal kanatları altında kendi halkını öldürmeyi çok seviyor…

Evet Suriye’de uzun süredir İran ve Rusya’nın kontrolünde devam eden statüko bozuldu ve Esad artık tek başına… Ancak bundan sonra Suriye’nin nasıl bir geleceğe doğru ilerleyeceği de meçhul. Çünkü o kadar çok aktör ve farklı unsur var ki şimdiden kimin nasıl bir politik yol izleyeceğini kestirmek hiç kolay değil. Mesela Rusya-Türkiye ve İran’ın oluşturdukları Astana süreci fiilen bitmiş durumda. Ayrıca bölgede Amerika’nın da hesapları var. YPG-PYD’ye yaptığı yatırımlar dikkate alındığında, ABD’nin tavrını da dikkatle izlemek gerekiyor.

Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki bu yeni durum Türkiye’nin elini güçlendirecektir. Biliyoruz ki Esad yönetimi, uzun süredir Türkiye’nin ısrarlı müzakere taleplerine direniyordu. Eğer Türkiye’ye sırtını dönmeseydi belki de bu durum başına gelmeyecekti.

Türkiye bu avantajını koruyabilmesi için hem Rusya ve Amerika ekseninde doğru hamleler yapması hem de üst düzey bir diplomasi izlemesi gerekiyor. Hatırlatalım, Ankara’nın zaman zaman kapıldığı hamaset hastalığına burada asla yer yok.

Nasıl yapar bilemem ama Türkiye muhaliflerle YPG arasında bir savaşın çıkmasını kesinlikle önlemesi gerekiyor. Amerika’nın, terörist listesinde olan HTŞ’nin lideri Abu Muhammed Golani’ye ‘olumlu denilebilecek bir yaklaşım içinde olduğu yönündeki iddialar doğruysa, bu Türkiye açısından bir avantaj olabilir. Eğer bu süreç doğru bir istikamette ilerlerse, Türkiye YPG ile ilgili görüşlerini revize etmek durumunda kalabilir.

Suriye’nin önünde daha uzun bir yol var var, muhalifler örgütsel aidiyetlerine geri dönmeden ilerleyebilecekler mi ya da aktör konumunda olan devletler, muhaliflere ne kadar izin verecek doğrusu bunu bilmiyoruz. Ama bildiğimiz ve temenni ettiğimiz bir şey var, eğer bir diktatörün sonu gelecekse, neden Suriye halkı kazanmasın…