Kısa adı BRICS olan uluslararası ittifakın tohumlarının atılması için düşünce üretilmesi çalışmaları 2001 yılında başlatılmıştı. Sonra teşkilatın altyapısının oluşturulması çalışmaları 2006’da başlatıldı. Sonuçta hamur maya tuttu ve 2009’da Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’den oluşan bir ittifakın ilk zirvesi gerçekleştirildi. Kurulan ittifakın kısa adı da zikredilen ülkelerin İngilizcedeki isimlerinin baş harflerinden oluşan BRIC ibaresi oldu. 2010’da ittifaka Güney Afrika’nın da dahil edilmesiyle birlikte kısa ad, bu ülkenin İngilizce adının baş harfini de kapsayacak şekilde BRICS oldu. 2024’ün başında teşkilata Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri de dahil oldu. Ancak isim aynı kaldı. Sonrasında başka ülkeler de ittifaka dahil olmak için girişimde bulundu ki Türkiye de bunların arasında.
Mahiyet itibariyle BRICS bir ekonomik işbirliği teşkilatıdır ve ABD öncülüğündeki Batı cephesinin uluslararası piyasa üzerindeki egemenliğine karşı güçlerin birleştirilmesi amacıyla ortaya çıktığı söylenebilir.
Böyle bir güç birliğinin oluşturulması aynı zamanda ABD’nin sahiplendiği ve kendisini merkeze oturtarak geliştirdiği tek kutuplu dünya teorisinin tutmadığını ve küresel boyutta bir güç mücadelesinin devam edeceğini gösteriyordu.
Ancak tek kutuplu dünya teorisinin tutmamasından sonra bölgesel güçler teorisi bir ara bayağı gündem olmuş ve bazı ülkeler küresel alanda varlıklarını gösterebilmek için etki alanı kazanma amaçlı politik ve ekonomik ataklar gerçekleştirme girişimlerinde bulunmuştu. Ancak ABD ile Avrupa Birliği’nin işbirliği bu şekilde bölgesel güçlerin, Batı cephesinin küresel ekonomi üzerindeki egemenliğini kırmasının kolay olmayacağını ortaya koydu. Bu durum, ABD-Avrupa cephesine mahkum olmak istemeyen ülkeleri kendi aralarında işbirliği yaparak bir güç birliği oluşturmaya yöneltti ki BRICS’in de bu yöndeki çabaların ürünü olduğu söylenebilir.
Ancak küresel çapta yeni yapılanmaların, geçmişte “iki kutuplu dünya” dönemindeki kadar keskin ayrışmalar oluşturduğu söylenemez. Yeni dönemde birçok ülke belli bir cephede durup diğer cephenin karşısına geçmek yerine her iki tarafla da ilişkilerini muhafaza ederek denge politikası izlemeyi tercih ediyor. Türkiye, Mısır, BAE, Güney Afrika başta olmak üzere birçok ülke hakkında bunu söylemek mümkündür. Bu tutum biraz da mevcut küresel sistemle, özellikle ekonomik alanda yeni dönemde devletlerin siyasi sistemleri kadar, holdinglerin etki gücüyle ilişkilidir. Yeni dönemde sermayenin gücünün politik iradenin gücüne galip gelme eğiliminde olması siyasi sistemleri bu şekilde bir denge politikası izlemeye zorluyor. Anlaşıldığı kadarıyla yeni küresel yapılanmada holdingler de kendi aralarında bir güç birliği oluşturmak suretiyle siyasi sistemleri perde arkasından yönlendirebilecek bir derin güç olma temayülü taşıyorlar.
15. Zirvesini 2023’ün Ağustos ayında Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde gerçekleştiren BRICS, 16. Zirvesini de 20-24 Ekim 2024 tarihlerinde Rusya’nın Kazan şehrinde gerçekleştirdi. Zirveye üye ülkelerin liderlerinin yanı sıra üyelik talebinde bulunan ülkelerin liderleri de iştirak etti.
Zirve’deki görüşmelerin ardından yayınlanan Kazan Bildirisi’nde siyonist işgal rejiminin Filistin’deki katliamlarına değinildi ve acil olarak kapsamlı ateşkes gerçekleştirilmesi talep edildi. Bu, yerinde bir talepti. Ama Ukrayna’yı işgal ederek orada katliamlar gerçekleştiren Rusya’nın, Doğu Türkistan’ı yıllardan beri işgal altında tutan ve bölge halkına yönelik korkunç zulümlerine devam eden Çin’in, Keşmir’deki işgalini sürdürürken ülkenin diğer bölgelerindeki Müslümanları da ırkçı tasfiye politikasıyla göçe zorlayan Hindistan’ın siyonist işgal rejimine ve onun arkasında duran ABD’ye “tencere dibin kara!” demesi ne kadar inandırıcı ve gerçekçi olabilir.
Bildiride BRICS ülkelerinin uluslararası sistemi daha adil hale getirmeyi amaçladıkları da ifade edildi. Bunu saydığımız ülkelerden bekleyebilir miyiz? Çok bekleriz!