Bu kafayla?

Yusuf Ziya Cömert

Babam İsmail Cömert, 40’lı, 50’li senelerde ara sıra Şalpazarı’na gelip vaaz eden bir hocadan bahsederdi. Adını maalesef unuttum. Babam rahmete gitti. Etrafta başka soracak kimse de yok.

Hayatın gerçeklerinden birisi budur. Gün gelir soracak kimseniz kalmaz.

Babam, biraz da taklid ederek o hocanın vaazını aktarırdı.

“Size derum raki içmeyun, icersinuz oni.

“Size derum komar oynamayin, oynarsunuz oni.

“Siz bu kafalan çennete gidecesunuz ha?

“Siz bu kafalan yaylaya bile gidemesunuz!”

Gençlerin konuşmalarından kulağıma çalınan bir laf var.

“Sen hangi kafayı yaşıyorsun” diyorlar birbirlerine.

Acaba biz hangi kafayı yaşıyoruz?

Yeni bir çözüm süreci. ‘Çözüm’ lafını sevmiyorlar ama ha Hasan ha Kel Hasan! Sonu, eğer çıkarsa, oraya çıkıyor.

Öcalan Meclis’e gelecek, PKK’yı lağvedecek, PKK da onu dinleyecek, sonra evli evine köylü köyüne.

Abi sen tam böyle konuşurken CHP’li ve Dem’li başkanları görevinden alıyorsun, yerlerine kayyım tayin ediyorsun.

Bari önce kayyım tayin edip aradan biraz zaman geçince Öcalan’ı davet etseydin.

Trollerini televizyon kanallarına salıp, belediye başkanlarının ne kadar kötü ne kadar mücrim ne kadar hain olduklarını anlattırıyorsun.

Hesaba katıyor musun? Bu başkanlara bulundukları şehirlerdeki insanlar oy veriyor.

O oy veren insanların hukukunu çiğnemek tersinden bir bölücülük sayılmaz mı?

Senin verdiğin oylara itibar etmiyorum, kimi seçersen seç, ben kayyımımı atarım.

Ahmet Türk’e üçüncü kez kayyım atanmış.

Meşhur Diyarbakır cezaevinin çilesini çekmiş makul, sabırlı bir siyasetçidir Ahmet Türk. Ak Partililer de biliyor ki Şenyaşar ve Yıldız ailelerinin arasındaki akılla, vicdanla çözülmesi mümkün olmayan husumeti bitirmek için onu çağırdılar.

Bir hafta sonra da görevden aldılar.

Boyuna kayyım atayacaksan seçimi yaptırma o zaman?

Ya da belediye meclisinden seç yeni başkanı? Kanunsa o da kanun?

Bu uygulamalar, o beldelerin insanlarını bu kararları uygulayan merciden, devletten, ülkeden uzaklaştırmaz mı?

Böyle bir uygulama birleşmeye mi hizmet eder ayrılmaya mı?

Sadi-i Şirazi’nin şu beytini hatırlamanın zamanıdır.

“Ey yolcu, bu gidişle Kabe’ye varamayacaksın

Çünkü tuttuğun yol Türkistan yoludur.”

Sadi, ismiyle müsemma, Şirazlıdır. Türkistan ise Mekke’nin tam aksi istikametindedir. Yani ‘Türkistan’ lafında bir başka ima aramaya lüzum yok.

Bu yollardan çözüme falan varılmaz, çünkü tam aksi istikametteyiz.

Peki bu usullerle anayasa yapabilir miyiz?

Anlaşıldığı kadarıyla memleketi idare edenler yeni anayasada tek noktaya odaklanmış.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı adayı olabilsin.

Başka bir noktaya odaklanmış olsalardı perşembenin gelişi çarşambadan belli olurdu.

Memleketi yumuşatmaya çalışırlardı.

Demokrasi, adalet, hukuk, biraz ondan biraz bundan yalandan da olsa niyetleri hakkında olumlu fikir veren bir kokteyl yaparlardı.

Mevcut anayasayı lüzumu halinde ihlal etmekte bir sakınca görmüyorlar.

Yargının siyasete bakan tarafı nalıncı keseri gibi tek taraflı yontuyor.

Memleketin her tarafına yayılmış, suçların cezasız bırakıldığı, hiç adalet çağrışımı yapmayan bir infaz düzeni inşa ettiler.

Yolsuzluk işlerini memleketin fabrika ayarları haline getirdiler.

Yeni anayasayı bu yanlışlara mâni olmak maksadıyla ihdas edilmiş anayasa maddelerini izale etmek için yapmak istemedikleri ne malum?

Hem ‘sivil’ davranmayacaksın, hem sivil anayasa yapacaksın.

Bugün hikayelerden kısmetimiz varmış.

Bizim köyde “Koreli” lakaplı bir adam vardı. (Anadolu’nun her köyünde en az bir tane “Koreli” vardı o zamanlar. Şimdi kaldı mı Kore gazisi?)

Kafasında dışarlak bir ur olduğu için “Kel Ali” de derlerdi. Bir ara sağ kolu da kesilmiş. O yüzden Çolak Ali de diyorlardı.

Komşu köylerden birisi, rahmetli Ali Amcayı yaylada atın üzerinde görmüş.

Tek eliyle tütün sarıyor.

Arada mermi de atıyor.

Cigarasını da yakıyor, tüttürüyor.

Demiş ki komşu köylüsü:

“Hem ata binecek hem dizgini tutacak hem mermi atacak hem tütün saracak hem çakmak çakacak hem cigara yakacak hem içecek. Ha da çolak!”

Bizim devlet aklı da hepsini yapacak.