“Kısa Sureler” derslerimiz Kâria Suresi ile devam ediyor. Surenin ilk üç ayetinde üç kez tekrarlanan ve kendisiyle kıyametin kastedildiği “qâri‘a” kelimesi, bu sureye ad olmuştur. Zira sûrenin bütün konusu kıyamet olup, kıyametin birinci safhasından ceza ve ödüle kadar ahiret hayatı bir bütün olarak zikredilmiştir. Sûre, Kureyş sûresinden sonra Mekke’de inmiştir. Kâria Sûresi mealen şöyledir:
“Rahmân Rahîm Allah’ın adıyla. 1- Kâria (Korkunç olay)! 2- Nedir o Kâria? 3- O Kâria’nın ne olduğunu bilir misin? 4- O gün insanlar, dağılmış pervaneler gibi olurlar, 5- Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olurlar. 6- O gün kimin tartıları ağır gelirse, 7- İşte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde olur. 8- Kimin tartıları hafif gelirse; 9- Onun anası (yurdu) da Hâviye’dir. 10- Nedir o (Hâviye) bilir misin? 11- O kızgın bir ateştir!”
1-3. ayetlerde üç kez geçen “qâri‘a” kelimesi, sözlükte ‘şiddetle vurmak, çarpmak’ anlamına gelen “qar‘” kökünden türemiş bir isim olup, ‘bir şeyin başka bir şeye çarpmasından çıkan sert ses’ demektir. Lügat olarak Arapça’da korkunç olaya, büyük felâket ve belâya da “qâri‘a” denir. Ra’d suresinin 31. ayetinde buyurulduğu gibi: “Yaptıkları yüzünden inkâr edenlerin başlarına ani bir belâ (qâri’a) gelecek.” Hâkka suresinde de kıyamet, “qâri’a” kelimesi ile ifade edilmiştir (Hâkka 52/4). Dehrin (dünyanın ilk varoluşundan sonuna kadar geçecek zamanın) başlara çarpan büyük hadiselerine “qâri’a” denilmiştir.
4. ayette Kıyamet günü insanların kabirlerinden kalkarak mahşer yerine gidişleri sağa sola dağılan kelebeklere benzetilmiştir. Kabirlerinden kalkanlar büyük kalabalıklar oluşturacakları için de başka bir âyet-i kerîmede (Kamer 54/7) dağılıp savrulan çekirgelere benzetilmiştir. O gün insanlar, tıpkı ışık geldiğinde pervanelerin her tarafa dağılması gibi, korku içinde etrafa, oraya buraya koşacaklardır.
5. ayet: O gün yeryüzünde meydana gelecek olan sarsıntı o kadar çok şiddetli olacaktır ki, dünya nizamı altüst olacak, dağlar parça parça olacak (Fecr 89/21), akıp giden kum yığını haline gelecek (Müzzemmil 73/14) ve atılmış renkli yüne dönüşecektir. Sonra da serap olacaktır (bk. Nebe’ 78/20). Bu ayetteki “‘ıhn” kelimesi yün, özellikle çeşitli renkte yün; “menfûş” kelimesi de didilmiş, atılmış demektir.
6-11. ayetlerde; iyilikleri kötülüklerinden çok olanların nimetlerle dolu cennetlerde ebedî mutlu ve müreffeh bir hayat sürecekleri, amelleri hafif (dünyadaki iyilikleri az, günahları çok) olanların kızgın ateşe (hâviye) girecekleri açıklanmaktadır. “Onun anası (yurdu) haviyedir” ifadesi annenin çocuğuna kucak açıp onu bağrına basmaya can attığı gibi cehennemin de suçlulara kucak açarak onları beklediğini anlatan bir kinaye olup, konuyu insanların kavramasını sağlamaya yönelik temsilî anlatımlardır. ‘Yüksek yerden aşağı düşmek’ anlamındaki “hevâ” kelimesinden gelen “hâviye”, derin çukur anlamına da kullanılmaktadır; “Cehennemin hâviyesi”, çok derin olan ve cehennem ehlinin yukarıdan içine düşeceği yerdir.
Amellerin nasıl tartılacağı da gaybî bir konudur. 6. ve 8. ayetlerde geçen “mevâzîn” kelimesi, ‘tartılan şey’ anlamına gelen ve amelleri ifade eden “mevzûn” kelimesinin ve ‘terazi’ anlamına gelen “mîzân” kelimesinin çoğuludur. “Tartılan amellerin ağır gelmesi”, hayır ve iyiliklerin fazla olmasını ve Allah’ın rızasının bu sayede kazanılacağını anlatmaktadır. “Amellerin hafif olması” ise, kulun dünyada yaptığı iyiliklerin azlığı veya bulunmaması, dolayısıyla da ‘günahlarının ağır basması’ anlamına gelmektedir.
Sonuç olarak; Allah’ın adaleti, insanların sermayesi olan amellerin taşıdığı vezn’e, yani iyiliğin ağır ya da hafif olmasına göre karar verecektir. Bu konuya Kur’ân-ı Kerim’de sıklıkla dikkat çekilmektedir:
“O gün tartı (vezn) tam doğrudur. Kimin tartıları hafif gelirse, işte onlar ayetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır” (A’râf 7/8-9).
“Kıyamet günü için adalet terazileri (mevâzîn) kurarız. Hiç kimseye bir haksızlık yapılmaz. Bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa onu getiririz. Hesap görücü olarak Biz yeteriz” (Enbiya 21/47).
Müminlerin EmiriÖmer b. Abdülaziz’in bir hutbesinde bu âyeti (Enbiya 21/47) okuyup çok etkilendiği ve minbere yığılıp kaldığı rivayet edilmiştir.