Gassan Şerbil - Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
“Bu bölgenin en tehlikeli savaşı. Büyük ve çok tehlikeli bir savaş. Sonuçları rollerin, konumların sınırlarını, haritaların ve başkentlerin kaderini belirleyecek bir savaş. Binyamin Netanyahu, Yahya Sinvar’ın Tufan’ından yararlanarak geçtiğimiz on yıllarda gerçekleşen İran darbesinin sonuçlarına karşı tam bir darbe başlattı. Netanyahu, ABD'nin desteğinden ve Batı’nın İran'ın kollarını ve eksenini dizginlemek ve zayıflatmak gerektiğine dair anlayışından yararlanıyor. Bu, ABD'nin uygun gördüğü zamanda ve savaşçılar yorulduktan sonra tek başına durdurabileceği bir savaş.” Bir gazeteci olayların gidişatı ve sonuçlarıyla ilgili bir adamdan bu tür sözler duyduğunda kaygılanır.
Ortadoğu'nun nefesini tuttuğu açık. Kendisine daha kötü günler vaat ediliyor. Yangın fırtınalarının birbirine bağlanması onların kasırgaya dönüşeceğinin habercisi. Bölge daha önce hiç böyle çok haritalı bir savaş yaşamamıştı. Herhangi bir uluslararası jandarmanın yokluğunda, sahnelerinin sınırlarının ötesine uzanan bir savaşı yaşıyor. Bölge halkı İsrail'in İran'a yönelik planladığı saldırının tarihini bekliyor. Tahran ise yanıt vermekten başka seçeneği kalmayacağını söylüyor. Haritalar arasındaki karşılıklı saldırılar, yangınları büyütmek ile tehdit ediyor.
Sahne yeni ve son derece tehlikeli. Mevcut İsrail, geçen yıl 7 Ekim'de başlayan Tufan öncesindeki İsrail'e benzemiyor. Netanyahu, savaşı, İsrail'in insani ve ekonomik bedelini ödemekten çekinmeyeceği bir “varoluş savaşı” haline getirmeyi başardı.
Bugünkü İran, Tufan öncesindeki İran'dan farklı. Netanyahu onu “kollar ile savaşmayı” bırakıp, Ortadoğu arenasında çatışmaya doğrudan dahil olmaya sürükledi. Bu, ABD'nin dışında kalamayacağı bir savaş ki İran'ın uzun süredir kaçınmaya çalıştığı şey de buydu. Tahran, ABD ile doğrudan bir çatışma tehlikesine sürüklenmeden, bölgedeki büyük darbesinin halısını dokumaya devam etme gayreti içindeydi.
Tufan’dan önce Yahya Sinvar, Hizbullah ve İran'a “büyük bir şeyin olabileceğini” ileten bir haber gönderdi. Operasyona en geniş destekle eşlik edilmesini istedi. Tufan’ın, yıllardır adı fısıldanan ve İsrail'in, İran da dahil olmak üzere birçok haritadan fırlatılan füze ve insansız hava araçları yağmuruna tutulmasını öngören “büyük darbeyi” başlatacak kıvılcım olacağını hayal ediyordu.
Sinvar “mümkün olan en büyük desteği sağlama sözü aldı, ancak büyük saldırıyı başlatma taahhüdünü alamadı.” İsrail'in yakında bir saldırının hazırlanmakta olduğu haberini almasından ve önleyici bir saldırı başlatmak için acele etmesinden korktu. Belki de müttefiklerinin tereddüt etseler bile katılacaklarına inandığı için Tufanı başlattı. İran doğrudan katılmadı, Hizbullah ise hemen ertesi gün “destek cephesi” açtığını duyurdu.
Tufan’ın ilk saatlerinde İsrail zayıf, kırılgan ve itibarı zedelenmiş görünüyordu. Askeri kurum ihmalin intikamını almaya karar verdi. Netanyahu Gazze Şeridi'ni tam bir felakete sürüklemeye karar verdi. Sadece Hamas'ı cezalandırmakla kalmadı, onu kucaklayan çevreye, yani sivillere de en ağır cezayı verdi. İlk dönemde Hizbullah ile “angajman kuralları” çatısı altında düşük düzeyli bir çatışmayı kabul ediyormuş gibi davrandı.
Savaşın ağırlığını Lübnan cephesine aktarmayı ve bunun ABD seçimlerine yakın bir zamanda olmasını bekledi. Ardından İran ile doğrudan çatışma sayfasının açılması anlamına gelen tehlikeli bir değişiklikte bulundu. Netanyahu'nun Gazze ve Lübnan'da, sanki yakınlarına yerleşmeyi başaran İran’ı sınırlarından uzaklaştırmaya çalışıyormuş gibi davrandığını söylemek abartı olmaz. İsrail, Hamas'a ağır bir darbe indirdi. Benzer bir darbeyi Hizbullah'a da yöneltti. Hasan Nasrallah'a suikast düzenledi ve ardından tesadüf eseri Yahya Sinvar'a da suikast düzenledi.
Netanyahu, Hamas'ın elindeki rehinelerin iadesi konusunda konuştu. Ayrıca Hizbullah'ın füzeleri ve İHA’ları nedeniyle yerlerinden edilen kuzey İsrail sakinlerinin evlerine dönmelerini sağlamaktan da bahsetti. İsrail askeri makinesinin üstünlüğüne dair hissi, onu hedeflerini büyütmeye yöneltti. İsrail'i çevreleyen güvenlik durumunda nesiller boyu iz bırakacak temel değişiklikler meydana getirmek istediğini söyledi. Yeni bir Ortadoğu'dan bahsedecek kadar ileri gitti. Bu da basitçe İsrail sınırlarındaki İran varlığını silmeye çalıştığı anlamına geliyor. Bunu başarmak için güvenlik kuşakları oluşturarak ve ateşkes sonrası dönem için sıkı kısıtlamalar getirerek, Gazze ve Lübnan'daki “direniş” cephelerinin çatışma dışı bırakılması gerekiyor.
İsrail askeri makinesinin gerçekleştirdiği vahşet, bombardıman ve yerinden etme sahneleri arasında, İran'ın gerçekleştirdiği ve Beyrut, Şam, Bağdat ve Sana’da birinci söz sahibi olmasını sağlayan darbenin sonuçlarına karşı şiddetli bir darbenin özellikleri ortaya çıkıyor.
Bu bir kemik kırma, özellikleri ve dengeleri değiştirme savaşı. İran Dini Lideri Ali Hamaney'in, döneminin sonuna, on yıllardır inşa ettiği bölgesel rolün gerilemesinin eşlik etmesini kabul etmesi kolay değil. Sinvar, hiç niyeti olmadan ekseni zorlu bir sınava soktu. Lübnan ateş içinde boğuluyor ve insanlar yerinden edilmiş. Suriye kendisini uzak tutmaya çalışıyor, Irak, milis grupların İHA’larına İsrail veya ABD'nin vereceği yanıttan kaçınmaya çalışıyor.
Roller savaşı hakkındaki konuşmalar bana yıllar önce Viyana'da duyduklarımı hatırlattı. 2008 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Direktörü Muhammed el-Baradey Tahran'ı ziyaret ederek Hamaney, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve Meclis Başkanı Ali Laricani ile görüşmüştü. Baradey'den İran'ın tutumunu kısa bir cümleyle özetlemesini istediğimde şu cevabı vermişti: “İran, büyük bir bölgesel güç olarak tanınmak istiyoruz diyor.”
Baradey ardından şu açıklamayı yapmıştı: “İranlılar temel anlaşmazlıklarının ABD ile olduğunu düşünüyorlar. Ahmedinejad bu anlaşmazlıkları gidermek istiyor, hedefi ve hayali ise ABD ile bu büyük anlaşmayı sağlayan kişi olmak. Bilhassa İran halkının yaklaşık yüzde 80-90'ı ABD ile normal ilişkiler istediğinden, bunu başarırsa ulusal bir kahraman olacağına inanıyor. Ahmedinejad geçen yıl UAEA'daki görevimden ayrılmamdan önce bana kelimenin tam anlamıyla şöyle demişti: Ben yalnızca ABD ile doğrudan müzakereler istiyorum, Rusya ve Çin'i istemiyorum.”
Roller, sınırlar ve boyutlar savaşı. Yalnızca Büyük Şeytan, “İran darbesinin kollarını dizginledikten sonra İsrail darbesini durdurmak için” müdahale edebilir. Peki kararlı Amerikan müdahalesinin netleşeceği saati beklerken titreyen haritalar ne yapacak? Peki ya İran Beyaz Saray'a dönüp orada kendisine birçok acıyı hatırlatan Donald Trump adında bir adam bulursa ne olacak?