Cahiliye asabiyetine sımsıkı sarılalım

Yusuf Ziya Cömert

En yakın, en kolay rastlayabileceğimiz örnek, TV ekranlarındaki politik tartışmalar.

Bazı televizyonlar farklı görüşlerin tartışmasını sevmezler.

Aynı kafada adamları, ‘öteki’ni çekiştirsinler, ‘öteki’ne atıp tutsunlar diye seyircinin karşısına dizerler.

Bu bir tercihtir. Pek eğlenceli olmaz. Elemanlar kendileri çalar, kendileri söylerler.

Bazen kavuklu ve pişekar gibi iki kişi çıkarlar. Biri bir laf ortaya atar, öteki onu tasdik eder. İkisi de mutludur.

Ah! Neyin örneğini aradığımızı söylemeyi ihmal ettim. (Gerçi başlıkta var.)

Anahtar kavramımız ‘asabiyet.’

Karşı görüşe söz hakkı verilmeyen kanallarda da asabiyeti görürsünüz. Nalıncı keseri gibi hep kendilerine yonttuklarına, kendilerine verilen ‘misyon’a uygun davranmak için birtakım tezler geliştirmeye çabaladıklarına tanık olursunuz.

Bunlardan en hoşuma gidenler Nurettin Nebati döneminde ‘heterodoksi’yi savunurken Mehmet Şimşek gelince hızla dönüp rasyonaliteyi savunmayı başarabilen iktisat gurularıydı.

‘Rasyonalite’ye döndüler ama daha önce ‘heterodoksi’yi niçin savunduklarına dair herhangi bir rasyonel sebep gösteremediler.

Ağızlarına da ‘nas’ kelimesini bir daha almadılar.

Asabiyetin insana neler yaptırdığına dair asıl güzel örnekleri iktidar taraftarlarıyla muhalefet taraftarlarının aynı ekranda konuşturuldukları kanallarda bulursunuz.

Asabiyetin bir ilkesi vardır. Cahiliye Araplarında müesses bir ilkedir bu.

“Haksız olduğunda bile kabilene arka çıkacaksın.”

İslam Ansiklopedisi’nde gördüm, bu ilkeyi Cahiliye dönemi şairlerinden Cündeb bin Ahmer b. Temim “İster zalim ister mazlum olsun kardeşine yardım et” mısraıyla şiirleştirmiş. Başka bir cahiliye şairi aynı ilkeyi “Senin gerçek kardeşin seninle birlikte hareket eder; sen zalim olursan o da seninle birlikte zalim olur” beytiyle kayda geçirmiş.

Peygamberimiz bu asabiyete mâni olmaya çalışmış.

“Zalime yardım etmek onun zulmüne karşı çıkmaktır” mealinde bir Hadis-i şerif de var.

‘Zalime, zulmüne karşı çıkarak yardım etme’yi zorlanmadan, tenakuza düşmeden zihnine yerleştirebilecek insanlar var mı toplumumuzda?

Varsa ve kimse o, Allah ondan razı olsun.

Peki, zalimi kim ikna edecek, kendisine karşı çıkanın aslında ona yardım ettiğine?

Bunu anlayacak bir zalim tasavvur edilebilir mi?

‘Edilemez’ deyip faslı kapatalım.

Bir başka fasıla geçelim.

Böyle bir Hadis’in sıhhatini sorgulamayı düşünür müsünüz?

Ben düşünmem.

Büyük ihtimalle Peygamberimiz söylemiştir.

Ama söz, peygamberimiz söylememişse bile güzel.

O zaman mesele yok, güzelse İslam’dır.

Fakat asabiyet, bilhassa Peygamberimizin irtihalinden sonra hiç aşınmayan bir cahiliye geleneği olarak Müslümanların tarihini şekillendirmeye devam etmiş.

Emevi, Abbasi krallıklarının bazı uygulamaları, Sıffin’ler, Kerbela’lar, Harre katliamları bir taraftan da asabiye facialarıdır.

Tarihi, tabii ki hiç unutmadan, çıkarılması gereken dersleri almayı ihmal etmeden burada bırakalım, günümüzdeki ‘asabiyet’e gelelim.

Günümüzde kabile asabiyeti eskisi kadar yok.

Birçok sülalede akrabalar birbirini yese doymayacak.

Bunun yerini futbol taraflarının asabiyeti aldı.

Futbol fanatiklerindeki asabiyet nadiren facialara sebep olur.

Irkçılık öyle değil. Sanki bizim ırkımızla başka ırkları yaratan ayrı ayrı tanrılar!

Ve sözüm ona bu iki tanrı bize birbirimizle kavga etmemizi emretmiş. Böyle saçma bir şey!

Bir de particilik.

Sımsıkı sarıldık cahiliye asabiyetine.

Bizim parti söylediyse, ya da bizim liderimiz söylediyse doğrudur, güzeldir.

Başka parti veya başka partinin lideri söylediyse yanlıştır ve çirkindir.

Aynı sözü bile söyleseler, bizimkisi doğrudur onlarınki yanlıştır.

Kendi kabilesinin yaptığı yolsuzluklara karşı alabildiğine müsamahakâr, alabildiğine kör birtakım kabile üyeleri, başka kabile hakkında yolsuzluk iddiası ortaya atıldığında alabildiğine ceberut.

Çünkü, bizim yolsuzluğumuz bile güzel!

Din neresinde bu cahiliye asabiyetinin?

Asabiyetin kendisi din zaten. Asabiyet gelince din uzaklaşır.