Cezalılık algısı

Yusuf Ziya Cömert

Eski Yeşilçam filmlerinde rastlardık. Adam gariban. Mevsim sonbahar. Kış kapıda. Evi yok, parası yok. Nerede yatacak? Ne yiyecek ne içecek?

Bir kaldırım taşı buluyor, büyük bir mağazanın koca vitrinini tuzla buz edecek. Böylece kışın soğuk günlerini hapiste geçirecek. Baharda hapisten çıkacak.

(Bu filmlerden birinde adamın vitrinin camını indirmeyi başaramadığını da hatırlıyorum. Şevket Altuğ muydu başaramayan?)

Yeni Türkiye’de böyle bir imkân yok. Vitrin indirmekten, adam dövmekten, adam yaralamaktan, ufak tefek hırsızlıklardan hapis yatamıyorsunuz.

Damı dövüyorsun, sövüyorsun… Haberlerde çıkıyor, dükkanının önünde ağzını burnunu dağıtıyorsun.

Haber spikeri haberi okuyor.

Esnafa saldıran şüpheli yakalanmış, adli kontrol şartıyla salıverilmiş.

Türkiye Yüzyılı’nda ufak tefek suç işleyip kışı kodeste geçirmek yok.

Ne yapmak lazım kışı kodeste geçirmek için?

Hemen aklınıza devlet büyüklerine hakaret suçu gelmesin.

Çünkü böyle bir suç işlediğinizde içeride kaç kış geçireceğinizi önceden kestiremezsiniz.

Belki sosyal medya fenomeni olup civarda ne kadar saf, salak, uyanık-keriz, açgözlü tamahkar varsa dolandırmayı başarırsanız bir mevsim yatar çıkarsınız.

Kaç tanesi çıktı. Ortalıkta geziyorlar. Eski ‘fenomenlik’lerini de bırakmadılar.

Fakat zamanlamayı iyi ayarlamanız lazım. Zamanlamasını ayarlayamazsanız içeride kışın yatacağınıza yazın yatabilirsiniz.

Bugünlerde Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı batasıca ‘cezasızlık algısı’nı ortadan kaldırmak için bir çare arıyor.

Yeni bir kanunla 2 yıl veya daha az hapis cezası alan darpçı, hırsız, adam yaralamış suçluları lütfen birkaç hafta veya birkaç ay yatırmayı düşünüyorlar.

Kim sebep olmuştu cezasızlık algısına?

Dış güçler mi? CHP mi?

İkisi de değil.

Enflasyonu kim becerip, ilmik ilmik dokuyup başımıza bela ettiyse, o sebep oldu.

İki yolla.

Bir: 2 yıldan az ceza alanların hapse girmesine mâni olan infaz yasasıyla.

İki: Cezaevlerindeki yoğunluğu azaltmak için af, şartlı salıverme, denetimli serbestlik gibi yöntemlerle cezaevleri boşaltılarak.

Şu anda cezaevlerinin kapasitesi 295 bin civarında.

Temmuz 2024 itibarıyla cezaevlerinde yatan hükümlü ve tutuklu sayısı 342 bin 500. İçeridekilerin 47 bini istiap fazlası.

Öyleyse, devleti çok ilgilendirmeyen hırsızlıklara, vatandaşın kendi arasındaki hır güre, darplara, yaralamalara ceza vermeyelim.

O da yetmedi, korona salgını sebebiyle üç yıl, beş yıl yatmış ağır suçluları (içlerinde katiller, çete başları, suç örgütü patronları, uyuşturucu tacirleri de var) salıverelim.

Salıverdiler.

Bugünlerde ‘cezasızlık algısı’nın yanı sıra şunu da çok işitiyoruz:

“Polis Şeyma’yı şehit eden katilin 26 suç kaydı çıktı.”

“Konya’da polisi bıçaklayan saldırganın 33 suç kaydı çıktı.”

Nasıl çıktı?

Adam ufak tefek suçlardan yatmıyor. Ya da 26 suçun bir kısmını önceden işlemiş, yatmış, sonra korona affında çıkmış.

Çıkınca da eli alışık adamın, bir suç daha işliyor.

Şöyle mi anlamamız gerekiyor?

Devlet, katalog suç da olsa, adi suçları işleyenleri çok önemsemiyor.

Öyle suçların üzerinde durmak istemiyor.

Öte yandan, kendisini eleştirenlerin, çok soru soranların dışarıda dolaşmasından rahatsız oluyor.

Kim bunlar?

Araştırmacılar, entelektüeller, akademisyenler, gazeteciler, televizyoncular, muhabirler, yazarlar, ilim ve fikirle uğraşan ama iktidarın her fiilini tasdik etmek veya müdafaa etmek gibi bir mecburiyet hissetmeyen insanlar.

Yetkililer, bunları her defasında suç icat etme külfetine katlanmadan, suhuletle cezaevine tıkmanın bir yöntemini arıyor.

Bunu başarırsa, adi suçluların bir kısmını daha salıvermenin bir yolu nasılsa bulunur.

Nüfuz ajanlığına dair kanun çıkarma gayreti bu karşı konulması güç hissin bir mahsulü olabilir mi?

Yani?

Adi suçlular için cezasızlık algısı, muhalifler fikirler için cezalılık algısı.

Şimdilik askıya alınmış görünüyor ama amiyane tabirle arzular şelale!