CHP ve Yozgat”ın başka boyutu” başlıklı bir yazımdan bahsetmiştim. Yazıyı yazmıştım ama öne “İBB’deki ikinci dalga operasyon” girmişti. O yazının vakti yeniden geldi.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin kendisine sorulan “Bu ülkede bir gün başörtülü insanların tekrar okula alınmadığı sahneleri görür müyüz?” sorusuna, “Maalesef, diye cevap verdi, bazı siyasi partilerin açıklamalarına ve uygulamalarına baktığımızda bu ihtimali görüyoruz.”
Suçlama CHP’ye idi ve Özgür Özel, suçlamayı görmezden gelmedi, Tekin’e sert bir cevap verdi: Özel, “Partimizde başörtülü MYK üyeleri var, ben başörtülüler için mücadele ettim. Bu ayıplar 100 yıl geride kaldı, bunların teminatı biziz” dedi.
“CHP ve Yozgat”ın başka boyutu” tam da bununla ilgili idi. CHP liderliği, muhafazakâr toplum kesimleri ile arasında “başörtüsü” ve benzeri alanlarda mesafe bulunduğunun farkında olmalıydı. Geçmişte Kılıçdaroğlu tam da “Helâlleşme” çizgisi ile bu alandaki mesafeleri aşmayı amaçlamıştı. Özgür Özel – İmamoğlu birlikteliği ile başlayan yeni çizgide de buna özen gösteriliyordu.
Yozgat’ta Özgür Özel, tam da bu konudaki farkındalığı seslendiren ifadeler kullanmıştı.
T24’te Murat Sabuncu’nun yazısında okudum. (20 nisan 2025) “Dün Özel’in otobüsün üzerinden ‘namus ve şeref üstüne ant içtiği konu’ önemliydi” cümlesinin ardından şunu naklediyordu:
‘Muhafazakâr seçmenlerin ailelerine ve buradan Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı olarak açıkça ifade ediyorum ki sizi kaygılara sevk ederek yaşam biçiminize müdahale ederler diye yalan ve iftira atarak aslında açlıktan, yoksulluktan, düşük emekli maaşından, düşük asgari ücretten, çocuğunun aldığı eğitimden şikayetçi milyonları zorla yanlarında tutmaya çalışıyorlar.
Namusumuz ve şerefimiz üzerine ant içeriz ki Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı demokrasiyi getirecek, özgürlükleri getirecek, kimsenin ne yaşam biçimine müdahale edecek ne de kimsenin geleceğinde endişeleneceği hiçbir kısıtlama olmayacak.”
Murat Sabuncu bu bölümü yazısını bitirirken bir anlamda not düşmüştü. Ben müstakil bir yazı ile ele almak istedim. Çünkü bu konu, bugünkü siyasetin de yarınkinin de ana sancı alanı olacak.
Bugünkü boyutu tam da Özgür Özel’in altını çizdiği gibi… “Açlık, yoksulluk, düşük emekli maaşı, asgari ücret, çocuğunun eğitimi…” gibi toplumun boğulduğu alanların iktidarın “ideolojik konforu” içinde gündemden çıkması… İktidar bu “ideolojik konfor” marifetiyle, alternatiflerini saf dışı bırakıyor, sonuçta “Soğan mı vatan mı?” ikileminde kitleleri arkasında sıralıyor.
Özgür Özel zımnen diyor ki, bunu gördük, Yozgatlı’nın CHP’ye neden mesafe koyduğunu anladık, onun için “Namus ve şeref sözü veriyoruz ki CHP iktidarı ile demokrasiyi getirdiğimizde ne kimsenin yaşam biçimine karışılacak ne de geleceğinden endişe edeceği kısıtlama olacak.”
Muhtemelen CHP lideri bundan sonra gideceği Yozgat benzeri bütün illerde, benzeri bir “namus şeref sözü” vurgusunu seslendirecek.
Bunlar belli ki topluma verdiği “güven” ölçüsünde etkisi hissedilecek olan şeyler. Bir anlamda Özgür Özel ve yeni CHP yönetimi, Yusuf Tekin’in bir sorudan yola çıkarak deştiği bu yaranın CHP ile kitleler arasındaki mesafenin de ana sebeplerinden birisi olduğu değerlendirmesini yapmıştır.
Bence soru şu:
Geniş kitlelerdeki “CHP’ye güven sorunu” hangi alanları kapsıyor ve verilen “Şeref – namus sözü” hangi alanlardaki sorunu gidermeye yeterli olur?
Şunu görüyorum: Mevcut iktidar ile CHP iktidarını arzu eden kitleler arasında yer yer “öfke”nin de eşlik ettiği bir “Rövanş birikimi” oluşuyor. İktidar cenahı bunu hiç iktidardan gitmeyecekmiş gibi bir fütursuzlukla besliyor. “İmamoğlu operasyonu” tam da böyle bir nitelik taşıyor. CHP de muhalefeti, toplumda biriken öfkenin üzerinde büyütüyor.
Türkiye’de siyaset öylesine ahlâkî sorun bataklığında ki, aynı iktidar içinde bile, bir bakan değiştiğinde sanki hükümet değişmiş gibi kadroların allak-bullak olduğuna tanık olunuyor. Şu an yaşanan gerilimlerin içinden bir iktidar değişikliği çıktığında, en “mutedil” simaların bile rövanş selinin içinde sürüklenmekten kurtulamaması söz konusu olabilir.
Oysa bu ülkenin “muhafazakâr”ı ile “seküler”i arasında halk zemininde derin uçurumlar yok, aynı aile içinde yan yana yaşayan insanlar bunlar. Ama ülke son on yıllar içinde öylesine savruldu ki, muhafazakâr kitleler bile iktidar karşısında “Az Erdoğancı – çok Erdoğancı” diye “biat sınavı” verir hale geldiler.
Özgür Özel Yozgat’ta şapkayı giydi, traktörü sürdü… Ama daha alınacak çok yol var. Türkiye’yi yeniden okumak, Doğusu Batısı, kıyısı iç Anadolusu, Türkü Kürdü, Alevisi Sünnisi, Cuması Bayramı, Osmanlısı Cumhuriyeti, Atatürk’ü Sarıklıları… Seher vakti kalkıp dua edeni, festivalde eğleneni… Renkler, çizgiler kişisel planda farklılıklar insanlar için… ama ülkeyi yönetenin yürek genişliği… Ben bunu 22 yıldır bu ülkeyi yöneten ve kendini “muhafazakâr demokrat” diye niteleyen kadrolara da hatırlatıyorum, şimdi, yarın ülkeyi yönetmeye talip olan ve kendini “sol – sosyal demokrat” diye niteleyen kadrolara da hatırlatıyorum.
Bu iş kolay da bir iş değil, yazmıştım ya daha önce “Yürek ister” Türkiye’yi yönetmek… Ben ona “Derya gönüllü olmak” diyorum.