Devlet Bahçeli Meclis’te Öcalan’ın elini de kaldırır mı?

Elif Çakır

1 Ekim’deki TBMM açılışında DEM Partililerle tokalaşmasıyla “yeni çözüm süreci mi geliyor” tartışmalarının başlatan MHP lideri Devlet Bahçeli, 15 Ekim’deki partisinin grup toplantısında bir adım daha atarak Öcalan’a seslenmiş “terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı olarak ilan etsin” çağrısında bulunmuştu.

Devlet Bahçeli’nin bu tavırları ülkemiz adına umut vadediyor, doğru olanı yapıyor ama… Ama insan sormadan edemiyor elbette: Daha düne kadar, DEM Parti kapatılsın çağrıları yapan, ittifak ortağına “PKK’nın milis unsuru olan DEM’lilerin maaşları kesilsin, şehit ailelerine aktarılsın” önerilerinde bulunan, DEM Partiyi kapatmıyor diye AYM’ye demediğini bırakmayan MHP liderine birden bire ne oldu?

***

Daha düne kadar demem boşuna değil, “DEM kapatılsın, vekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılsın, vatandaşlıktan derhal çıkarılsınlar, mallarına mülklerine el konulsun” dediği tarih 21 Nisan… Mesela “AYM’ HDP davasını niçin sürüncemede bırakmaktadır? Bay Zühtü’nün gitmesinin ardından AYM’nin elini tutan kalmamıştır. O halde bu iş bitmelidir” dediği tarih 21 Mayıs…

“PKK’nın milis unsuru olan DEM’in TBMM’de 57 vekili var, bu vekillerin devlet hazinesine yıllık maliyeti 116 milyon 280 bin lira, bunların maaşları kesilsin, şehit ailelerine aktarılsın” dediği tarih 20 Ağustos 2024.

Şimdi bütün bunlar ortadayken, soyut olarak olumlu bile olsa Devlet Bahçeli’nin bu derece değişmesinin nedeninin, motivasyonun ne olduğunu sormayalım mı?

Nitekim Devlet Bahçeli 5 Ekim’de yaptığı açıklamada DEM’lilerle tokalaşmasını “Cumhur İttifakının bileşeni olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının gereğini yaptığını” söyledi.

Nedir Erdoğan’ın konuşmasının gereği?

Bir yıldır siyasette yumuşamaya ihtiyaç olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan 30 Ağustos tarihli konuşmasında “iç cepheyi güçlendirme” çağrısında bulunmuş “iktidar ve muhalefetiyle, Meclisimizin, milletimize güven, hasımlarımıza korku verecek bir atmosferde çalışmasının elzem olduğu bir dönemdeyiz. Meclisimiz yeni yasama yılının yeni işbirliği ruhuna öncülük etmesi, Türkiye Cumhurbaşkanı olarak en samimi temennimdir” demişti.

Bahçeli’nin “gereğini yerine getirdik” dediği Erdoğan’ın bu konuşması.

***

MHP lideri Devlet Bahçeli, dün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada PKK lideri Abdullah Öcalan’a yaptığı tarihi çağrı ile “Erdoğan’ın konuşmasının gereğini fazlasıyla, hatta kendisini aşarak yapmaya devam ettiğini” ortaya koydu.

Bahçeli’nin dinlerken kulaklarıma inanamadığım, tekrar tekrar okurken gözlerime inanamadığım sözleri şöyle, dedi ki:

“Terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin, TBMM’de DEM Parti’nin grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini açıklasın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenleme yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne Edirne, adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız.”

***

Bir süre şaşkınlığımı üzerimden atamadım, bir an Bahçeli’nin hacklendiğini falan düşündüm ama itiraf etmeliyim ki akabinde Bahçeli’ye karşı sempati duyduğumu hissettim. Devlet Bahçeli’nin bu yeni versiyonunu, bu yeni halini sevdim.

Ama temkinli olmak daha iyi geldi.

Bir parantez açalım: Şöyle bir fotoğraf canlandı gözümde. Öcalan TBMM’de ama DEM grup toplantısında konuşma yapıyor, terörün bittiğini, örgütünü lağvettiğini açıklıyor. Tam Devlet Bahçeli’nin istediği gibi… Ve Devlet Bahçeli geliyor ve Öcalan’ın elini kaldırıyor…

(Başıma bir şey gelmeden) Parantezi kapatalım.

Nerede kalmıştık, çok şaşırdığımda…

MHP’li kaynaklarımla görüşünce Bahçeli’nin Öcalan ile ilgili sözlerine şaşıranın sadece ben olmadığımı gördüm. Bahçeli bu sürprizi ile kendi milletvekillerini, siyasetçilerini de epeyce şaşırtmış. Tokalaşmayla başlayan sürecin bu noktaya gelmesi onlar için de sürpriz olmuş. MHP’li kaynaklarım Mümtazer Türköne’nin yıllar önce “Apo’yu Paşa yapalım” sözüne atıfta bulunarak “Bir tek paşalık rütbesi eksik kaldı” esprileri yapıyorlar.

MHP’lilerde “Bilge liderimizin bir bildiği var” görüşü, inancı hakim. İki olayı özümsemeye çalışıyorlar, çok şaşırmışlar ama herhangi bir memnuniyetsizlikleri yok.

***

Bunun üzerine ben de Mümtazer Türköne’yi aradım ve Bahçeli’nin Öcalan’a yaptığı tarihi çağrıya dair yorumunu sordum. Türköne’nin cevabı şöyle oldu:

“Devlet Bey’in sözlerinin arka planında bölgesel gelişmeleri aramak gerekiyor. İran denklemden düştü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ciddi bir tehdit altında, bu tehditler bize her zaman Kürt sorunu olarak yansıyacak. Devlet Bey bir devlet adamı gibi düşünüyor ve devlet adamı gibi hareket ediyor, konuşuyor. Üstlendiği sorumluluk çok ciddi ve bütünüyle kendisini elini, bedenini, bütün siyasi kariyerini taşın altına koyuyor. Gözettiği ilkeler açısından çok önemli bir önemli bir görevi yerine getiriyor. Ben şahsen bu duruşunu saygıyla karşılıyorum ve destekliyorum. Yıllar önce ben “Apo’yu Paşa yapalım” derken Türk devlet geleneğini referans almıştım. Devlet her zaman isyancılara verdiği ‘paşa’ gibi unvanlarla devletin bütünlüğünü koruyacak tedbirler almıştır. Devlet tecrübemiz esnek ve yapıcıdır.”

Doğru bu bizim geleneğimizde bir isyan bastırma yöntemi. Osmanlı isyan bastırma konusunda başarılı bir devlettir. Türköne’nin bu sözlerden benim çıkardığım Osmanlı’da isyancıların paşa yapılması ile Devlet Bahçeli’nin önerdiği şey aynı geleneğin iki farklı görünüşü gibi duruyor, tabii görünüşte.

***
Ben ülkemizin ciddi bir tehdit altında olduğunu düşünmüyorum, dolayısıyla iktidarın “iç cephenin güçlenmesi” çağrısının siyasi bir söylem olduğunu düşünüyorum.

Giderek güç kaybeden AK Parti iktidarının önümüzdeki seçimlerde Erdoğan’ı yeniden aday gösterebilmesi için TBMM’de DEM Partililer dahil bütün muhalefet partilerinin oylarına ihtiyacı var.

Dolayısıyla daha dün CHP lideri Özgür Özel’e “İmralı’daki caninin serbest bırakılmasını istiyor musunuz? Cezalar hukuksuz ise size göre hukuk nedir” soruları yönelten MHP liderinin bugün “Öcalan gelsin TMBM’de, DEM grubunda konuşsun” çağrısında bulunması, Öcalan’ın Meclis’e gelebilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını istemesi, kimsenin cesaret edip de gündeme getiremediği “umut hakkını” gündeme getirmesi “siyasi pragmatizm”den başka bir şey değildir.

Siyasi pragmatizm, iyi sonuç alınabilirse kötü bir şey değil ayrıca.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve MHP lideri Bahçeli’nin arka plandaki motivasyonları ne olursa olsun, Cumhur İttifakı’nın bu noktaya gelmesinin, Devlet Bahçeli’nin siyasi kariyeri, bugüne kadar savunduğu değerler açısından büyük risk alarak attığı bu adımlarının kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Çünkü ülkemizde gerçek anlamda Kürt sorununu çözüm yoluna girmesine yol açacak faktör elbette MHP olabilir. Elbette tek taraflı değil. Öcalan öyle bir çağrı yaparsa ve PKK’lı ‘savaş lordları’ da Öcalan’ın o çağrısına uyarsa…

Türkiye bir demokrasi ayıbı olan başörtüsü sorunu CHP’nin desteği olmadan çözemediğini bir kez daha hatırlatmak isterim.

Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan yarın çıkıp “iç cephemiz zaten sağlam, muhalefet sorun çıkarıyor” falan diye konuşabilir mi?

Dün Öcalan gelsin TBMM’de konuşsun diyen Devlet Bahçeli yarın bambaşka bir şey söyleyerek hepimizi yine ters köşe yapar mı?