Doğu Akdeniz’deki enerji mimarisi de kökten değişecek

Bercan Tutar

Batı için asıl korku Türkiye'nin Suriye'de elde ettiği zaferle Doğu Akdeniz'deki enerji mimarisini yeniden şekillendirmesidir. Denilebilir ki Batı dünyası, Suriye'deki halk devriminin Ankara ile Pekin, Tahran ve Moskova arasındaki ilişkileri nasıl etkileyeceğinden ziyade giderek güçlenen Türkiye'nin Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinde yol açacağı tsunami ile daha fazla ilgileniyor.
İngilizlerin düşünce kuruluşu Chathan House'un da işaret ettiği gibi Türkiye, Doğu Akdeniz dâhil küresel enerjisi haritalarında hem kaynakların kontrolü hem dünya pazarlarına aktarılması açısından kilit aktör konumunda.
Nitekim Yunan medyası Türkiye'nin devreye sokacağı yeni Suriye faktörüyle Doğu Akdeniz'deki enerji savaşlarında dengeleri altüst edeceğini yazıyor. Haksız da sayılmazlar. Kathimerini'nin Suriye ile imzalanacak bir deniz yetki anlaşmasını en kötü senaryo diye nitelemesi boşuna değil.
Kuşku yok ki ABD'nin gözü 1980'lerdeki İran-Irak savaşından bu yana Hazar ve Aden Körfezi arasındaki enerji zengini bölgedeydi. 23 Ocak 1980'de ilan edilen Carter Doktrini'nde ABD'nin ana hedefi üç denizi kontrol etmekti. O üç deniz de Umman Denizi, Akdeniz ve Karadeniz'di. CENTCOM, 1 Ocak 1981'de bunun için kuruldu.

***

ABD'nin 2001'den sonra 'terör ile savaş' bahanesiyle devreye soktuğu küresel stratejide de öncelikli amaç Tunus, Libya ve Mısır'dan başlayıp Filistin, İsrail, Lübnan ve Suriye'de sona eren hat üzerindeki ülkelerin yer aldığı Doğu Akdeniz'deki kaynakların ve Yemen üzerinden Aden Körfezi'ni de kapsayan enerji nakil yollarının her açıdan kontrol edilmesiydi.
Bu nedenle 2011'de başlayan Arap devrimleriyle 
Tunus'tan Suriye'ye kadar uzanan Doğu Akdeniz'e kıyısı olan ülkeler işgal ve iç savaşlarla birer birer yıpratıldı.
Arap devrimlerinin İsrail'in 2009 ve 2010 yıllarında Doğu Akdeniz'deki Tamar ve Leviathan bölgelerinde keşfettiği 900 milyar metreküplük dev gaz rezervlerinden sonra başladığını unutmayalım.
Çünkü Doğu Akdeniz havzasındaki devasa gaz rezervleri hem Körfez, İran, Hazar, Orta Asya ve Rus enerjisine bir alternatif oluşturuyor hem de bu enerji kaynaklarının dünya pazarlarına ulaştırılmasında Doğu Akdeniz çevresindeki aktörleri vazgeçilmez kılıyor.
Şimdi Suriye'deki başarı bu kirli planlara Libya'dan sonra bir darbe daha indirecek ve Doğu Akdeniz'deki enerji savaşlarında ibreyi Türkiye'den yana çevirecektir.

***

Zira Doğu Akdeniz havzası uluslararası sistemin ve küresel enerji jeopolitiğinin haritasında özel bir yer tutuyor.
Bu bölge ve Türkiye'nin bulunduğu coğrafya Avrupa, Afrika ve Asya arasında yer aldığı için eşsiz bir konuma sahip.
Bugün Akdeniz'e komşu ülkeler içinde 1577 km ile en uzun kıyı şeridine sahip ülke Türkiye. 
İsrail ve Kıbrıs sularında 35 trilyon metreküp doğalgaz keşfedildi. Suriye, Lübnan ve Filistin kıyılarında ise 85 trilyon metreküp doğalgaz rezervi bulunuyor.
Tamar ve Leviathan'dan sonra 2011'de Kıbrıs'ın Afrodit sahası ve 2015'te Mısır'ın Zohr gaz sahasının keşfi ile Akdeniz'in enerjideki konumu bölgeselden küresel düzeye yükseldi.

Libya'dan sonra Suriye'nin de Türkiye'den yana konumlanmasıyla Doğu Akdeniz'deki enerji mücadelesinde elimiz daha da güçlenecek. Sırada Lübnan, Mısır ve Filistin var. Böylece Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail üzerinden ülkemizi Doğu Akdeniz'deki enerji pastasından mahrum etmeyi amaçlayan projeler akamete uğrayacaktır.
Kuşku yok ki Türkiye daha önce Azerbaycan, Katar, Somali ve Libya ile yaptığı savunma ve deniz yetki anlaşmalarının benzerlerini yeni Suriye hükümeti ile de imzalayacaktır. Bu hamleler sadece Türkiye'nin Ortadoğu ve Körfez'deki gücünü değil Doğu Akdeniz'in enerji jeopolitiğindeki stratejik derinliğini de önemli ölçüde artıracaktır.