Siyonist işgal rejimi Perşembe günü, Hamas lideri Yahya Sinvar’ın öldürüldüğüne dair açıklama yapmıştı. Tabii işgal rejiminin bu açıklaması Filistin’deki direnişin karşısında siyonist katillerin yanında yer alanları çok sevindirdi. O yüzden işgal rejiminin, henüz Hamas tarafından teyit edilmemiş olan açıklamalarıyla birlikte sevinçlerini ve mutluluklarını izhar ettiler. Bizim bu yazıyı yazmamızdan bir süre önce Hamas’ın askeri kanadı Kassam Tugayları tarafından yapılan açıklamada Sinvar’ın şehit edildiği duyuruldu. Ancak işgale karşı direnişin artarak devam edeceği dile getirildi.
Filistin’de siyonist işgale karşı mücadele eden İslami Direniş Hareketi’nde etkili görevi kabul eden herkes ölümü de göze alarak bunu yapıyor. Onların gayesi dünyada bir paye elde etmek değil ahireti kazanmaktır.
Bu hususta, Şeyhulislam Ahmed İbnu Teymiyye’nin hapse atılırken söylediği sözü bir kez daha hatırlatalım: “Düşmanlarım bana ne yapabilir? Ben cennetimi kalbimde, bahçemi göğsümde taşıyorum. Nereye götürülsem onlar benimle beraberdir. Hapsedilmem halvet, öldürülmem şehadet ve memleketimden sürülmem ise seyahattir.”
Ayrıca şunu belirtelim ki şimdiye kadar siyonist katiller Filistin’deki direnişin ileri gelenlerinden birçok kişiyi şehit ettiler. Ama mücadele yine de kesintisiz bir şekilde devam etti. Çünkü bu mücadele kişilere bağlı değildir. Bu mücadeleyi imani bir duyarlılıkla sürdürenler de ölümün bir yok oluş değil bilakis sonsuz hayata açılan kapı olduğu konusunda kesin bir inanca sahiptir.
Hareketin kurucu lideri Şeyh Ahmed Yasin’in şehit edilmesinden sonra Hamas’ın başına geçen Prof. Dr. Abdülaziz Rantisi’ye işgalcilerin tehditlerinin hatırlatılması üzerine, bir hastalıktan veya kalp krizinden ölenin de, Apaçi helikopterlerinin saldırısına uğrayanın da dünyaya veda etmek zorunda kaldığını, kendisine sorulsa Apaçi’yi tercih edeceğini ifade ederek iki mesaj vermeye çalıştı: Birinci olarak işgalcilerin tehditlerinden korkmadığını. İkinci olarak da ölümler arasında tercih yapma imkânı olsa şehadeti tercih edeceğini, şehadetin onun için en ulvi hedef olduğunu.
Aslında dünya hayatı bir imtihan hayatıdır. Alemleri yaratan Yüce Allah bu hayatı sadece imtihan süresine göre planlamıştır. Şu var ki insan aceleci olduğundan imtihanın sonucunu da dünyada görmek istiyor. Oysa dünya hayatı hem imtihan hem de sonuçların verilmesine göre planlanmamış. Dünyada zorluk da var kolaylık da. Darlık da var nimet de. Ama bunların hepsi imtihanın parçasıdır. İmtihandan çıkacak sonuçların asıl karşılığı olacak cezalar ve mükafatlar ise ahirete ertelenmiştir. Bizden istenen de buna kesin bir şekilde iman etmektir. Bu konuda tereddütsüz bir inanca sahip olursak hiçbir sıkıntı çekmeyiz.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Eğer Allah insanları zulümlerinden dolayı ele alsaydı (yer) üzerinde bir tek canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar ertelemektedir. Kendilerine verilen süre tamamlandığında artık ne bir saat geri bırakılırlar ne de öne alınırlar.” (Nahl, 16/61)
Ahiret inancı olmayanlar bu dünya hayatının bir imtihan süresi olduğunun farkında değillerdir. O yüzden de yaptıklarının tüm karşılıklarını dünyada elde etmek isterler. Bu konuda da Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Kim bu çabucak geçeni (dünyayı) isterse, orada istediğimiz kimseye, dilediğimizi çabucak veririz. Sonra ona cehennemi nasip ederiz. Oraya kınanmış, (rahmetten) kovulmuş olarak ulaşır. Kim de ahireti ister ve mü’min olarak onun için gereken çabayı gösterirse işte onların çabaları kabul görür. Onlara da bunlara da herbirine Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kesilmiş değildir.” (İsra, 17/18-20)
Dünya hayatını gaye edinen ve ahiretle ilgili bir beklentileri olmayanlara belki dünya hayatı bitmeyecekmiş gibi görünebilir. Ama Yüce Allah bu konuda da şu hatırlatmayı yapar: “Ne dersin, onları yıllarca (dünyalıklardan) yararlandırsak, Sonra kendilerine vaadedilen başlarına gelse, yararlandırıldıkları onlara ne sağlayabilir?” (Şuara, 26/205-207)