Düşmek, kalkmak güzeldir

Yusuf Ziya Cömert

“Yanlışa düşmek ve düştüğü yanlıştan çıkmak hayatın güzelliklerinden biridir. Bunu tadabilmek için bile zihnimizi serbest bırakmaya değer” diye yazarken (9 Şubat, Karar) Esat Arslan’ın kitabının Arslan’ın İslam’la yaşadığı krizlerle ilgili bölümlerini henüz okumamıştım.

Meğer Arslan defalarca düşmüş, kalkmış.

İtiraflarını çok değerli buldum. Şöyle anlatıyor Esat Arslan:

“İslam’la ilk ciddi sorunumu 22 yaşında yaşadım. Tarihselcilik hakkında hiçbir şey bilmediğim bir zamanda benim geleneğe dayalı İslami birikimimim bana çok saçma geliyordu. Yaşadığım ruhsal bir krizden sonra, kimseye itiraf edemesem de üç ay boyunca İslam’dan çıkmıştım.”

Kafanızdaki bütün sualler cevaplandırılmışsa, her şeyi biliyorsanız, her şeyden eminseniz, artık soru bile sormayacak kadar ilerlemişseniz ‘karada ölüm yok’tur size.

Var mı öyle insanlar?

Bunu bilmiyorum.

Ama öyleymiş gibi, her şeyi biliyormuş, her şeyden eminmiş gibi ortalıkta gezen, yere sağlam basan, kül yutmayan tipler çok gördüm.

Allah hepsini iyileştirsin.

Bence sağlıklı olan, düşmek ve kalkmak.

Devam ediyor Esat Arslan:

“Bir akrabam vasıtasıyla tarihselci tezlerle tanıştım. İlk başta bu tezlerin saçmalık olduğunu düşündüm ve ruhumda bu düşünceyi şiddetle reddettim. Fakat sonradan üzerinde düşündükçe tarihselcilik bana ve İslam’ı kavrayışıma yepyeni bir soluk kazandırdı. Yeniden Müslüman oldum.”

Bu paragrafın maksadı tarihselcilik propagandası yapmak mı?

Benim açımdan öyle değil.

Tarihselcilik hakkında yazmıştım.

Herkes kendine tarihselci.

Portatif, ‘kullan, at’ modelleri var tarihselciliğin. Sufiler, fakihler, filozoflar, mollalar, şakirtler hepsi işlerine gelince kullanıp atıyorlar.

Esat Arslan tarihselciliğin faydalı bulduğu taraflarını yazma ihtiyacı hissetmiş.

“İslam tarihselciliği insana ne yapar? Kişiyi cemaat ve gelenek bağlarından tamamen özgürleştirir, bir birey haline getirir. Kişinin kutsalı olmuş tüm dini geleneğin eleştirisi üzerine kuruludur tarihselcilik. Bu insan psikolojisi için zor bir deneyimdir.”

“Tarihselcilik Hz. Peygamber’in ruhuyla hemhal olmayı ve Muhammedileşmeyi sağlar.”

“Tarihselcilik, dinin tarihsel kurallarına değil de rasyonel gayelerine odaklandığı için akli ve felsefi birikimle dini mesaj arasında bir diyalog tesis etmeye başlar. Kişi dini ve çağının gerçekleri arasında yaşadığı şizofreniden kurtulur.”

Tarihselci bakışın zararlı yönlerini de sıralamış Esat Arslan.

“Sırf tevil düşüncesinin geleneğimizdeki suiistimallerine kapı açmamak için Kur’an’ın anlamını onun zahirine, zahiri anlamını da Kur’an cümlelerinin yedinci asırdaki kavranışına indirgemeyi dayatmasının İslam’a çok ciddi zararlar verdiğine inanıyorum.”

Gençlerin, dindar olduğunu ileri süren siyasetçilerin, yöneticilerin, büyüklerin samimiyetsizlikleri, üçkağıtçılıkları, yolsuzlukları ve saireleri sebebiyle dinden çıktıkları, deist ya da ateist oldukları söyleniyor ya…

Bunlar büyük ihtimalle doğru.

Gençler de haksız sayılmaz.

2006 yılında ikinci bir kriz yaşamış Esat Arslan. Bu defa tarihselcilik ters etki yapmış.

“Cabiri’nin Arap Aklının Oluşumu ve Arap Aklının Yapısı kitaplarını okuduktan sonra İslam’la ilgili ikinci ağır krizimi yaşadım. Ve ikinci defa İslam bana tamamen saçmalık olarak gelmeye başladı. Deizmin de ötesinde tam teşekküllü bir ateizm ve din düşmanlığıydı benimkisi. Çünkü ne kelamında ne Kur’an’ında ne tarihinde ne fıkhında ne peygamberinde tutunabileceğim hiçbir dal bulamıyordum. Bu krizde tarihselci İslam benim için sığınılabilecek bir kapı değil ateizme götüren bir katalizör işlevi görmüştü.”

“Bugün İslam cemaatini sorgulayan ve henüz kendini ifade etme şansı bulamayan pek çok gencin de benim o dönemde hissettiğime çok benzer şeyler düşündüğünü (…) bu macera içinde İslam’a reddiye çekmenin insanı kafir değil de Hz. İbrahim gibi Hanif olma yolunda bir kişilik yaptığına inandığım için bu gençleri çok seviyorum.”

Burada duralım.

Bugün, (yani dün) ilk oruçlu günümüzdü. Yazıyı iyi kotaramamış olabilirim.

Cümlenin Ramazan-ı şerifi mübarek olsun.

Şu ana kadar Esat Arslan’ın kitabı hakkında (Roma’ya Karşı Galyalılar, Mana Yayınları) bir fikir verdiğimi zannediyorum.

Ben okuduklarımın çok azını yansıtabildim. İlgi duyanların kitaba müracaat etmelerini hararetle tavsiye ediyorum