BM Genel Kurulu’nun 20 Kasım 1989’da Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni kabul etmesi münasebetiyle her yıl 20 Kasım, Dünya Çocuk Hakları Günü olarak değerlendiriliyor. Bu vesileyle bu yılın 20 Kasım tarihinde de çocuk hakları meselesi gündeme geldi ve haksızlığa maruz kalan çocuklarla ilgili muhtelif raporlar yayınlandı, açıklamalar yapıldı.
Bilindiği üzere bu sıralarda haksızlığa, zulme ve vahşete maruz kalan çocukların başında Filistinli çocuklar yer alıyor. Ne var ki Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin uygulanmasının gözlemcisi olduğunu düşündüğümüz BM dahil olmak üzere haklarla ve çocuklarla ilgilenen uluslararası kuruluşların çoğu Filistinli çocukları büyük ölçüde ihmal ediyor. Her ne kadar ara sıra çocuklara yapılan zulümlerden ve insanlık dışı muamelelerden söz ediyorlarsa da bu zulümlerin, haksızlıkların son bulması için siyonist işgal rejimine herhangi bir baskı yapılmıyor.
Siyonist katillerin Filistinli çocuklara yönelik şiddet uygulaması Gazze’de 14 aydır süren soykırım savaşıyla başlamadı. Ondan önce de Filistinli çocuklar sistematik bir şekilde şiddete maruz kalıyordu.
Her şeyden önce çocuklara yönelik şiddet ve baskı siyonizmin anlayış olarak benimsediği ve sahiplendiği bir tutumdur. Siyonist terör örgütlerinden birinin de lideri olan Haham Aydo Alba bundan yıllar önce yaptığı açıklamada direnişin durdurulamaması halinde kadın ve çocukların da öldürülebileceğini ifade etmiş ve bu görüşünde İsrail’in ileri gelen hahamlarının fetvalarına dayandığını söylemişti. Alba, Tevrat’taki öldürmeyi ve kan dökmeyi yasaklayan hükümlerin bir yahudinin yahudi olmayanı öldürmesine engel teşkil etmediğini, bu hükümlerin yahudilerin birbirlerini öldürmelerini ve kendi aralarında kan dökmelerini yasakladığını belirtmişti.
Aksa İntifadası döneminde çocukların hedef alınması emri İsrail’in “barış yanlısı (!)” olarak gösterilen başbakanı Ehud Barak tarafından verilmişti. Hatta Barak bu konuda: “İzle, siper al ve öldür!” şeklinde sloganlaştırılan bir uygulama başlatmıştı.
Aksa İntifadası’nın ilk günlerinde öldürülen Muhammed Cemal ed-Durre’nin görüntüleri siyonist saldırganların, çocukları özellikle hedef aldıklarını gayet net bir şekilde ortaya koyuyordu. Babasının arkasına sığınan bir çocuğu özellikle nişan alarak karnından vurmanın bir başka izahı olamazdı çünkü. Onun gibi daha birçok çocuk benzer şekilde kasten ve hedef alınarak öldürüldü.
Ancak siyonist vahşetin çocuklara yönelik şiddeti Aksa İntifadası’yla da başlamadı. 1987’de başlayan birinci intifada döneminde de İsrail’in eski başbakanlarından İzak Rabin’in tavsiyeleriyle Filistinli çocukların kol ve bacak kemikleri kırılıyordu. Rabin o zaman muhalefetteydi ve iktidarda olanlara taş atan çocukların kol ve bacak kemiklerinin kırılmasını tavsiye etmişti. Bu yüzden medyada “kemik kıran Rabin” olarak anılıyordu. Aynı Rabin’in daha sonra Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldüğünü de unutmayalım.
İşgalcilerin saldırılarında özellikle çocukları hedef almalarının birinci amacı ailelerine ağır darbeler indirmek suretiyle, onları bu yolla direnişten, mücadeleden vazgeçmeye zorlamaktı. Çünkü bütün toplumlarda olduğu gibi Filistin toplumunda da çocuk ailenin en değerli varlığıdır.
İşgal rejiminin birinci derecede çocukları hedef alması Filistin halkının evlatlarına ne kadar değer verdiğini gösterir. Çünkü işgal güçleri çocukları hedef alırken onların ailelerini yıldırmayı amaçlamaktadır.
İşgalcilerin çocukları özellikle öldürmelerinin önemli amaçlarından biri de onları daha büyük tehlike arz edecekleri çağa gelmeden önce ortadan kaldırmaktır. Çünkü işgal güçleri çocukları ortadan kaldırmanın daha kolay olduğunu düşünüyorlar. Gençlik yaşına gelenler onları daha çok zorlamaktadır. Bu yüzden kendilerini ileride zorlayacaklarını düşündükleri çocukları daha çocukken ortadan kaldırmayı ve geleceğin “tehlike”lerini şimdiden yok etmeyi daha kolay ve külfetsiz gördüklerinden, tercih ediyorlar.
Siyonist katillerin önünü açan ise küresel emperyalizmdir.