Eş-şaab yurid ıskat'en-nizam!

Yıldıray Oğur

Adnan Kassar, Şam'ın tek binicilik kulübü olan Al-Dimas'ı kurmuş, at yetiştiricisi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

1991'deki Balkan Oyunları’nda 1993'te Fransa'da düzenlenen Akdeniz Oyunları'nda Suriye’nin milli binicilik takımıyla altın madalyalar kazandı.

Kassar ailesinin Şam’daki binicilik kulübünün en ünlü müdavimi diktatör

Hafız Esad'ın en büyük oğlu Basil Esad’dı. İyi bir at binicisi olan Basil, zamanla kulübün her işine karışmaya başlamıştı.

1993 yılında Fransa'nın Languedoc-Roussillon kentinde düzenlenen Akdeniz Oyunları’nda Suriye milli binicilik takımı için Adnan Kassar ve Basil Esad da vardı.

https://www.youtube.com/watch?v=rCHTIrwR370

Ama Esad, kendi turunda çok hata yaptı, engelleri devirdi ve takıma çok puan kaybettirdi. Sonra piste Adnan Kassar çıktı. Turu hatasız tamamladı ve Suriye takımına altın madalya kazandırdı.

Bütün övgülerin Kassar’a gitmesi, Esad’ı çok öfkelendirmişti.

Birkaç ay sonra kulübe geldiği bir gün içeriye çok sayıda polis ve asker daldı ve Adnan Kassar’ı atından indirerek tutukladı.

Suçlama çantasında patlayıcı bulundurmak ve Basil Esad’a suikast girişiminde bulunmaktı.

Avukatsız yarglanıp, Palmira Çölü’ndeki kötü şöhretli Tadmur Hapishanesi’ne kapatıldı.

Cezaevinde girdiğinde Basil Esad’ın mesajı geldi: “Eğer ekmeğimizi ve tuzumuzu paylaşmasaydık, senin meydanda idamını isterdim.”

Birkaç ay sonra Basil, 32 yaşında bir trafik kazasında öldü.

Öldüğü gün Kassar, hapishanenin avlusuna alınıp gardiyanlar tarafından dövüldü. Uzun yıllar Basil’in her ölüm yıldönümünde bu işkence tekrarlandı.

2000 yılında Hafız Esad ölüp yerine göz doktoru oğlu Beşar Esad Suriye’nin yeni diktatörü olunca, ailesi oğullarını görmek için başvurdu ve ilk kez hapishanede onu ziyaret edebildi.

Güçlü aile bağlantılarıyla ulaştığı Beşar Esad’dan net bir cevap aldı: “Onu oraya ağabeyim attı, ona gidin.”

Kassar’ın son durağı Şam yakınlarındaki başka bir kötü şöhretli hapishane olan Sedyana oldu.

2011’de Suriye’de protestolar başlayınca Adnan Kassar’ın hikayesi yeniden gündeme geldi.

Çıkarılması için gösteriler yapıldı.

Nihayet 2014 yılında çıkarılan bir aftan yararlandı ve diktatörün oğlundan ata daha iyi binmek suçundan hapiste geçen 21 yıl sonra özgürlüğüne kavuştu.

Ama Sedyana Cezaevi’nde birlikte kaldığı Raghid Ahmed Al- Tatari onun kadar şanslı değildi.

Tatari, 1954'te Şam'da doğmuştu. 1972'de Hava Harp Okulu'na girmiş ve jet pilotu olarak orduya katılmıştı.

1982 yılında Hama kentinde Müslüman Kardeşler öncülüğünde bir ayaklanma çıktı. İsyancılar şehirde kontrolü ele geçirmişlerdi.

Hafız Esad, isyanı bastırmak için şehrin üzerine kardeşi Rafet Esad’ı gönderdi. Şehir karadan ve havadan bombalanıyordu.

Al- Tatari ve diğer üç pilota Hama’da bazı noktaları bombalamaları talimatı verilmişti.

Tatari ve üç pilot emre uymadılar.

Filo komutanı ve bir pilot uçaklarıyla Ürdün'e sığınırken, Tatari ve bir arkadaşı hava saldırılarını gerçekleştirmeden Halep'teki hava üssüne döndüler.

Ama emirlere uyanlar da oldu. En az 20 bin insan Hama’da katledildi.

Tatari 27 yaşındaydı. Önce mahkemede beraat etti ama ordudan atıldı. Birkaç ay Ürdün’de yaşadı, ardından Mısır’a geçti. BM’ye sığınma başvurusu yaptı. Ama kabul edilmedi. Mısır’dan Suriye’ye dönüşünde havalimanında tutuklandı. 1982’den 2005’e kadar ailesi ile görüşmesine izin verilmedi.

Sedyana hapishanesinde unutuldu.

43 yıl hapis yattı. Suriye’nin belki de dünyanın en uzun süreli mahkumu Tatari, Suriyeli muhaliflerin boşalttığı hapishaneden önceki gün 70 yaşında çıktı.

Clood Hanna da diktatör Hafız Esad iken genç bir adam olarak girdiği Sedyana Cezaevi’nden 40 yıl sonra çıkanlardan biri.

Filistinli mahkum Ali Yehia da 40 yılını bu hapishanede geçirdi ve önceki gün serbest kaldı.

Hapishaneden çıkanlardan kimi hala Hafız Esad’ın yaşadığını düşünüyor, bazıları bir zamanlar Suriye’nin Baas hareketindeki rakibi Saddam Hüseyin tarafından kurtarıldıklarını sanıyorlar.

Bir kısmı tamamen hafızasını kaybetmiş. Nereli olduğunu bile hatırlamıyor.,

Ama yine de şanslılar.

Sadece Şam yakınlarındaki Sedyana Askeri Hapishanesi’nde 2011-2016 arasında 15 bin mahkumun öldürüldüğünü açıklamıştı Uluslararası Af Örgütü.

Hatta hapishane yanında bir krematoryum bile olduğu iddia ediliyor.

İşte Suriyeliler bu 61 yıllık bir diktatörlüğe karşı 2011’de isyan etti.

İsyanı başlatanlar sıradan Suriyelilerdi. Öğrenciler, esnaflar, sanatçılar…

Ve bir futbolcu.

Genç Suriye milli takımının kalecisi Abdulbasit El-Sarut.

Futbolcuyken, önce aktivist oldu, Suriye Devrimi’nin sloganlarının çoğunu o üretti. Devrimin Bülbülü namıyla ünlendi.

Sonra protestocuların üzerine ateş açılınca eli silahlı bir muhalife dönüştü.

2019 yılında Reyhanlı’da bir hastanede ölünce ise bir kahramana dönüştü.

Dün Fatih’te her yaştan gözü yaşlı on binlerce Suriyeli’nin elinde özgür Suriye, Türkiye bayrakları ve Sarut’un Che Guevara’yı anımsatan çizimlerle yapılmış resimleri vardı.

Kahramanı bir futbolcu olan bir devrim bu.

Suriyeliler diktatörlerini devirmek için dünyadaki en ağır bedeli ödemiş halk olarak tarihe geçtiler.

Biz saltanatı 1908’de askeri bir darbeyle etkisiz hale getirip, 1923’de yine az maliyetle cumhuriyeti ilan ettik.

Suriyeliler için bu maliyet bir milyon ölü, 15 milyon mülteci, yıkılmış şehirler oldu.

O yüzden haklı olarak dünyanın her yerine dağılmış milyonlarca Suriyeli, 61 yıllık bir diktatörlüğü devirmeyi kutluyor.

Ve Türkie’den birileri bakıp, bu 61 yılın, son 13 yılın nasıl geçirdikleri hakkında hiçbir fikirleri olmayan bir halkın diktatörünü devirmesine, cehaletle ve tuzu kuru bir ideolojik önyargıyla “iyi olmadı” diyor.

Çünkü alternatifi daha kötüymüş!

61 yılın, son 13 yılın ne kadar berbat olduğu malum.

Alternatifin ne olacağı ise belirsiz. Bu bile iyimserlik için yeterli bir neden.

Halklar padişahları ve diktatörlükleri bir alternatif mümkün olabilsin diye yıkarlar. Amaç riskleriyle birlikte alternatif hakkını elde etmektir.

Yani 61 yıllık eli kanlı bir diktatörlükle yönetilen, bir halkı “alternatifi kötü” diye korkutamazsınız.

Üstelik sadece kendi tuzu kuru gündemlerinizi ve dertlerinizi onlara dert diye yansıtarak.

Suriyeliler, Esad’a baktığında, Türkiye’de neye baksa kültür savaşlarını görenlerin gördüğü gibi bir “laik Arap rejimi” görmüyor.

Sednaya Cezaevi’ni görüyor, Hama Katliamı’nı, Guta’da öldürülen çocukları, Halep’in, Hama’nın, Humus’un bombalanmasını, Kunetra’nın açlıkla sınanmasını, şımarık, berbat bir aile saltanatını, herkesi fişleyen Muhaberat’ın korku rejimini, katliam ve işkence hikayelerini, Esad derken bile ses tonunu düşürten endişeyi, Aylan bebeği, bir ambulansta tek başına toz içinde oturan çocukları, yıkıntılar içinde yürüyen Filistinli mültecileri görüyor.

O yüzden bu rejim yıkılırken ne Nusayri, ne Dürzi kimse kılını dahi kıpırdatmadı.

Ama Türkiye’den bakan bazılarının bütün bunlar umurunda değil.

Onlar Esad rejimine bakınca, Esma Esad’ın başının açık olmasından başka bir şey görmüyorlar.

Tıpkı yıllardır Türkiye’ye bakarken görmedikleri gibi…

Bir kısmı mezhebi, bir kısmı ideolojik olan bu önyargılarını da emperyalist masallarla kapatıyorlar.

Halbuki Suriye, 1967’den beri İsrail’den Golan Tepeleri’ni bile alamayan, gücü ancak kendi halkına ve Lübnan’ı karıştırmaya yeten, 19 yıl Öcalan’a ev sahipliği yaparak Türkiye’ye verdiği zarar kadar bile İsrail’e zarar verememiş, son 10 yılda İsrail’in neredeyse her ay gelip başkentini bombalamasına sesini çıkaramamış, bir diktatörün dış destekle koltuğunu korumak için her türlü aşağılanmayı göze aldığı zavallı bir devlet.

Ordusunun ne kadar zavallı hale geldiği son bir haftada görüldü.

Emperyalizm masalları anlatanların Suriye’de ABD’nin açık dostu, müttefiki YPG’ye, Rusya’nın dostu da Esad’a diyecek tek kelimeleri bile yok.

Bu küflü tezler ABD Kobani’yi bombalarken ya da Ruslar Halep’i bombalarken değil de diktatör devrilirken çalışıyor.

Ama kimin ne dediğinin ne önemi var.

Suriyeliler, kaderlerini nihayet ellerine aldı, tarihin önündeki büyük ağırlığı kaldırdı.

Bundan sonra onları riskler, sıkıntılar, sevinçlerle dolu bir sürü alternatif bekliyor.

Zaten devrimi bu riski alma hakkı için yaptılar.

Deneyecekler, olmazsa ellerinde artık büyük bir güç var: 61 yıllık bir diktatörü devirmiş bir halk artık onlar.

Devrimi başlatan sloganda dendiği gibi: Eş-şaab yurid ıskat'en-nizam!

Halk bu rejimin devrilmesini istedi ve onu başardı.