Fetihçilerin ve diktatör sevicilerin küçük masalları...

Mehmet Ocaktan

Ülkemizde ve bölgemizde yaşananları nasıl değerlendirdiğimize baktığımızda endişelenmemek mümkün değil. Çok netameli bir coğrafyada yaşadığımız muhakkak.

İşte tam da bu yüzden, gelişmeleri aklı selimle ve rasyonel bir zeminde değerlendirme zarureti bulunmaktadır. Aksi taktirde bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da bizi yakından ilgilendiren her gelişmenin sonunda çırak çıkmak kaçınılmaz hale gelebilir.

Maalesef Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu ekonomik krizi ve toplumsal fay hatlarında yaşanan kutuplaşmayı doğru okuyamadığımız gibi, yanıbaşımızdaki coğrafyalarda olup bitenleri de aklı selimle değerlendiremiyoruz.

Çok özet olarak ifade etmek gerekirse, Suriye’de yarım yüzyılın üzerinde süren ‘işkence diktatörlüğü’ bitti. Ve HTŞ önderliğindeki muhalifler, yeni bir Suriye inşa etmeye çalışıyor. Hangi perspektiften bakarsak bakalım, şu andan itibaren artık Suriye bir Baas diktatörlüğü olmayacak.

Bugünden yarına demokratik bir Suriye hayaline kapılmayalım ama Suriye halkının Esad diktatörlüğünden kurtuluşunu da hafife almayalım. Unutmayalım, Baas rejiminin bir milyona yakın insanı katlettiği bir ülkeden söz ediyoruz. Ölüm tarlasına çevrilen bir ülkenin ayağa kalkması elbette hiç kolay olmayacak. Ayrıca HTŞ’nin bugünkü ılımlı tavrını ne kadar sürdürebileceğini de bilmiyoruz. Ama bırakalım, Suriye halkı gendi geleceğine kendisi karar versin.

Bize düşen, ideolojik körlüklerimize teslim olmadan hem Türkiye’nin adımlarını hem de Suriye halkının çabasını rasyonel bir zeminde değerlendirebilmek…

İşte tam bu noktada ‘ideolojik körlük’ meselesinin altını özellikle çözmekte yarar var. Neden ısrarla böyle bir körlükten bahsediyorum dersiniz…

Kabul edelim ki biz millet olarak, muhtemelen geleneksel İslam kültüründen devraldığımız miras yüzünden gerek içerideki gerekse dış dünyadaki gelişmeleri rasyonel bir akılla değerlendirebilme meziyeti olmayan bir toplumuz.

Bu yüzden de Suriye’deki gelişmeleri değerlendirirken ortodoks solcularımız da sağcılarımız da merdivenaltı İslamcılarımız da kendi ezberlerinden asla vazgeçemiyorlar.

Mesela ortodoks solcu ve ulusalcı kesim, demokratik toplumlarda kimsenin aklına bile gelmeyecek bir yobazlıkla Suriye diktatörünün arkasından gözyaşı döküyorlar. Suriye hapishanelerinde 140 bine yakın insan işkenceyle öldürülmüş ama bizim solcularımızın umurunda bile değil.

Onlar hala “Esad şeytanlaştırıldı” diye gözyaşı dökerek kendi ideolojik masallarını anlatmaya devam ediyorlar. Bir milyona yakın insanı katleden bir diktatörden ‘melek’ çıkarmaya çalışmak, herhalde bizim solcularımıza ait bir meziyet olsa gerek. Bazı ulusalcılar ise müneccimlikte sınır tanımayan bir üslupla, “Taliban’a komşu olduk” sloganıyla Suriye halkını aşağılama derdinde…

“AK Parti İslamcıları”nın sergilediği görüntü ise daha da içler acısı… Suriye halkının başarısı onların umurunda bile değil.

Türkiye’deki iktidar medyasında öyle bir ‘fetih rüzgarı’ esiyor ki dünyadan ve olaylardan hiç haberiniz olmasa, sanki HTŞ önderliğindeki muhalifler değil de Türkiye Suriye’yi fethetmiş sanırsınız…

Birazcık zeka sahibi olan bir insan şu cümleyi nasıl değerlendirir: “Türkiye Olağanüstü Meşru Müdahalenin ilk örneğini sergilemiş ve dünyanın şaşkın bakışları arasında inanılmaz bir sonuç almıştır.”

İktidar medyasında adeta bir hezeyan halinde serdedilen şu ifadeleri görünce hayretler içinde kalmamak mümkün değil:

-İsrail yayılmacılığının karşısında sadece Suriye halkı ve devleti olmayacak, Türkiye de olacak.

-İsrail’in Golan işgali Türkiye Korkusudur.

Hiç kimse Türkiye’den böyle bir planlama, böyle bir ince ayar, savaş tarihini değiştirecek böyle bir akıl beklemiyordu.

-Türkiye’nin tarih yapıcı, coğrafya inşa edici siyasi genetiği, olağanüstü bir incelikle dünyanın merkez ülkelerini devre dışı bıraktı.

Tarihin ironisine bakın ki ‘merkez ülkelerini devre dışı bıraktığı’ iddia edilen Türkiye’nin yönetim erki, muhaliflerin harekatından on gün önce Esad’a el uzatarak ‘görüşelim’ çağrısı yapıyordu…

Aslında akılla izahı olmayan bu hezeyanları bir tarafa bıraktığımızda, Suriye muhalefetinin başarısıyla ortaya çıkan yeni durumun, Türkiye’nin bölgesel anlamda konumunu daha da güçlendiği gerçeğini ıskalayamayız. Eğer Türkiye, hamaset rüzgarlarına kapılmadan süreci doğru yönetebilirse, hem Suriye halkı hem de Türkiye için pozitif sonuçlar üretebilir. Yeter ki kimsenin derdine çare olmayacak fetih rüyalarına kapılmayalım…