İmkânı herhangi bir iş üzerinden ele alırsak, o işin kolayca yapılabilmesinde herhangi bir engelin bulunmaması veya insanın gücünün o işe yetiyor olmasıdır. İnsan için imkân sadece iş-güç sarmalından ibaret değildir. Kavramsal manada insanın dışında olan imkânlar olduğu gibi, insanın içinde olan imkânlar da vardır. Bir başka ifade ile genel manada imkânlarla birlikte özel imkânlardan da söz edebiliriz. Şahsen kendi tasavvurum açısından bütün imkânları kapsayan en büyük imkânın Allah olduğuna inanıyorum. Allah’ın dikkate alınmadığı bütün imkânların bihakkın kullanılması mümkün değildir. İnsanın hayatta muhatap olduğu olumlu veya olumsuz her iş, oluş, fikir, söz ve olay, doğru değerlendirildiği zaman birer imkâna dönüşür. İnsanın bizzat muhatap olmadığı, güncel veya tarihi olaylar da insan için birer imkân potansiyeline sahiptir. Bu anlamda Kur’an, gökleri, yeri ve tarihte yaşananları insanın okuyarak gerekli dersleri almasını dile getirir. İnsan akletmeye, teemmüle, tezekküre, tedebbüre ve tefekküre devam ettikçe, bütün tanıklıklar, bütün olay ve olgular birer imkâna dönüşür.
Yedi aydan beri Siyonist İsrail’in Gazze’de yaptığı bir soykırıma tanıklık ediyoruz. Soykırım demek hiçbir ölçü ve sınır tanımadan, canlı-cansız her şeyi yakmak, yıkmak ve yok etmek, tabir caizse kökünü kurutmak demektir. Gazze yerle bir oldu. Ölenlerin çoğunu sivil halk, özellikle de çocuk ve kadınlar oluşturuyor. Zerre kadar insanlıktan bir nasibi olan herkesin bu vahşeti lanetlemesi, karşı durması ve mümkünse durdurması için elinden geleni yapması gerekir. Bu hususta aidiyeti ne olursa olsun bütün insanların tek vücut olarak aynı tepkiyi göstermesi gerekir. Çünkü insan olmak bunu gerektiriyor. Aksi takdirde insanlığın varlığından söz etmek kocaman bir yalandan ibaret olacaktır. Nitekim 7 Ekim’den bu yana dünyanın dört bir yerinden Siyonistlerin yapmakta olduğu bu soykırım protesto edilmekte, insanların konu ile ilgili hassasiyetleri gittikçe artmaktadır.
Hiç şüphesiz yapılan bu soykırıma rağmen bütün bir insanlık için Gazze bir imkândır. Bu imkânla birlikte insanların kazançları ne olacaktır? Öncelikle Siyonist İsrail’in vahşi yüzünü herkes görmüş oldu. Onların nasıl varlıklar olduğu anlaşılmış oldu. Ayrıca ve en önemlisi Batı’nın insan hakları söyleminin ne kadar sahte bir söylem olduğu bütün açıklığıyla ortaya çıktı. Böylece bütün bunların Batı’nın marifetiyle olduğu gerçeğini herkes görmüş oldu. BM düzeninin sadece palavradan ibaret bir tiyatro olduğu şüphe gerektirmeyecek şekilde anlaşılmış oldu. Artık bundan sonrası hiç kimsenin evrensel Batılı değer ve zihniyetin erdemleri için nutuk atmaması gerektiğini anlamış oldu. Bu işaret ettiğim ve etmediğim daha birçok konuda hakikatin ortaya çıkması, Gazze imkânı sayesinde olmuştur. Onun için bu imkânla birlikte Gazze, bir umudun yeşeren bahçesi olabilir. Fakat böyle bir istihkak için sadece söylem değil, aynı zamanda eylem de gerekiyor.
Gazze imkânının, bir de Müslümanlar açısından nasıl bir imkân olduğuna bakalım: Biz, Müslüman adlandırmasını hak etmiyoruz. Bu tespit düşünsel dünyamı bir türlü terk etmiyor. Çünkü ne yazık ki, Müslüman adlandırmasının gerektirdiği nitelikler bizde yok. O sebepten fark etmediğimiz bir yanılsama içindeyiz. Müminlerin kardeş olduğunu belirten ayeti nerdeyse herkes biliyor. Diyorum ki şayet bizler sadece bu ayetin bilincine vararak gereğini yapsaydık, bugün bu durumda olmayacaktık. Kardeş olmak ne demektir? Sadece aynı ana babaya sahip olmak mıdır? Ayetin sözünü ettiği kardeşlik iman kardeşliğidir. İman kardeşliği bir niteliktir, bir farkına varmadır, bir tercihte bulunmadır. Allah’ın ilahlığını kabul etmenin en doğal sonucu, bir ve beraber olmaktır, aynı kıble ve istikamete sahip olmaktır. Bugün dillerinde ve kimlik kartlarında dini İslam yazılı olan biz Müslümanların hayatlarında İslam yoktur. Elden düşmemesi gereken en temel kitabı olan Kur’an, ele alınmıyor, okunmuyor ve tecrübe edilmiyor. Kur’an iman edenlerin kardeş olduğunu söylerken, bir sorumluluğa işaret ediyor. Bizler iman ettiğimizi kabul ve tasdik ettiğimizde söz konusu sorumluluğu da aldığımızı kabul ediyoruz. Böylece bir ümmet haline geliyoruz. Bugün var mı böyle bir ümmet? Eğer böyle bir ümmet var diyorsanız, bu ümmetin soykırıma tabi tutulmuş Gazzeli kardeşleri için bir şeyler yapması gerekmez mi? Demek istediğim şudur ki, izahı mümkün olmayan bir çelişki ve tutarsızlık içinde bulunuyoruz. Bunu görmemiz ve harekete geçmemiz için Gazze en yüksek perdeden önümüze gelen bir imkân gibidir. Bu imkânı doğru kullanarak içinde bulunduğumuz çelişki ve tutarsızlıklardan kurtulmak mümkündür.
Bu gün yani yirmi iki Nisan itibariyle tanık olduğum trajikomik bir durumu paylaşmadan edemeyeceğim: Televizyonda şöyle haberlere bakayım derken, bir kanalın haberinde İHH’nın Beyazıt Meydanı’ndan Sultanahmet’e doğru yaptığı protesto yürüyüşü haber veriliyordu. Bir başka kanalda ise İstanbul’un İran Konsolosluğu önünde hem Siyonist İsrail’i protesto ve hem de İran’ın yaptığı füze saldırısından dolayı tebrik ve teşekkür için bir gösteri yapılıyordu. Bir araya gelmeyi, birlikte hareket etmeyi gerektiren bir Gazze soykırımı bile, kaygı, söylem ve eylemde bir birlikteliği temin edemiyordu. Bütün bir insanlığı aynı kaygı, söylem ve eylemde birleştiren bir soykırım, biz Müslümanları birleştiremiyor. Her birimiz sahih olmayan aidiyetlerle yol alıyoruz. Kendimize ait kabul ettiğimiz cemaat, siyaset, mezhep, tarikat, dernek ve vakıflar en önemli önceliğimiz olmuş. Oysaki bütün bu oluşumların, en büyük oluşum olan ümmeti oluşturacak istikamete giden oluşumlar olmalıydı. Mekân aynı, zaman aynı, konu aynı fakat eylem aynı değil. Bu durumun, idrak ettiğimiz acıklı tabloyu açıklayan durumun en önemli sebebi olduğunu görmemiz, anlamamız gerekir. Acilen müdahale gerektiren bir soykırım karşısında dile getirilen mezhepçi kaygıların Siyonist İsrail’in emellerine hizmet etmekten başka bir anlam taşımayacağını anlamak çok mu zor?
Gazze bir yangın yeridir. Bu yangın yerinde İbrahimler yanmaktadır. Bu yangını söndürmek için hareket eden herkes takdire şayandır. Bunların aidiyetleri ne olursa olsun fark etmez. Siyonist soykırımcılara atılan her taş ve yapılan her protesto, sözlü ve yazılı her değerlendirme çok kıymetlidir. Gazze uyuşmuş Müslümanlar başta olmak üzere bütün insanlık için çok önemli bir imkândır. Bu imkânla birlikte daha adil ve daha insani bir dünyanın inşası mümkün olabilir. Hiç kimse Mekke’de tek başına yola çıkan bir yetim ve öksüzün rehberliğinde imparatorlukların yıkılacağını aklının ucundan bile geçirmiyordu. Fakat bir hicretle birlikte on yıllık kısa bir zaman zarfında bütün dünya değişiyordu. Gazze’nin de böyle bir imkânı içinde barındırdığını anladığımız gün her şey değişecektir. Yaşananlar bu söylediğimin bir kanıtı değil mi? Amerika ve Avrupa başta olmak üzere destek veren bütün hainlere rağmen Aksa Tufanı’nı durdurmak mümkün oldu mu? O tufana hepimiz elimizden geldiğince katkı sunmalıyız. Bunun dini, imanı, mezhebi, meşrebi yoktur. İnsanlık olarak ya bu sınavı kazanırız ya da bu sınavı kazanırız. Çünkü doğru yolda olanlar için kaybetmek diye bir şey yoktur.