Bölgemizin iki büyük sorunu var, bunlar tatminkâr bir çözüme kavuşmadıkça bölgenin rahat etmesi mümkün olmayacaktır. Bunlardan biri Filistin, diğeri Kürt sorunu.
İkisi arasındaki tek benzerlik birer “sorun” teşkil etmeleridir, yoksa mahiyetleri, tarihsel arkaplanları, tarafların karakteristik vasıfları ve tezleri açısından aralarında bir benzerlikten bahsedilemez, iki sorunu biri diğeriyle aynileştirenler analojik hata yapmaktadırlar.
2023 Ekim ayından bu yana İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü katliam, etnik arındırma, kolonyalist saldırılar, savaş suçları ve hunharca yıkım sadece Müslüman dünyada değil, yerküresi üzerinde yaşayan her vicdan sahibi insanı infiale sevketti, bu fıtri infialden sadece Yahudi, Hıristiyan, Müslüman veya ateist-deist Siyonistler istisnadır.
Kürtlerin de Müslüman bir halk olarak bu infiale iştirak etmesi eşyanın tabiatındandır, aksi de düşünülemez. “Kürtler”den sevad-ı azamı kast ediyorum. Gel gör ki yöneticilerinin işlediği hata ve cinayetlerden dolayı bölge halkına husumet besleyip kurtuluşu Amerika ve İsrail’in desteğinde arayan Kürt milliyetçileri –bunlar bütün milliyetçiliklerin başlangıçta ve milli/ulus devletin kuruluşundan hemen sonra milli/ulusal iktidarı ele geçirip iktidar seçkinleri rütbesine terfi edenlerdir-, Gazze ve Lübnan’da İsrail’in artık aşikâr hale getirdiği kendinde kötülüğü sahte argümanlar ve asparagas rivayetlerle örtbas etmeye çalışıyorlar. Bunlardan biri de Filistinlilerin Kürtlerin dertlerine ve sorunlarına bigane kaldıkları yalanıdır.
Buna göre “Filistin meselesi Kürtleri ilgilendirmez, Kürtler de benzer bir zulüm altındadır, onlara yıllardır bu zulmü reva görenler bölgenin Müslüman yöneticileri değil mi? Hem Filistinlilerin yeterince derdiyle ilgilenenler var, kaldı ki hem Amerika ve İsrail Kürt dostudur, Kürtler kendi dertleriyle ilgilensinler!”
Önce bu galat-ı mahsusu tashih etmeye çalışalım:
Siyonist Kürtlerin iddia ettiklerinin aksine sadece Filistinliler veya bilhassa Hamas değil, genel olarak Araplar, Kürt meselesine aldırışsız değildirler, hatırlanacağı üzere rahmetli Necmettin Erbakan’ın Libya’yı ziyaretinde Muammer Kaddafi “Kürtlerin de bu güneş altında yaşama hakları vardır” demişti. Aktüel olaylar ve polemikler dışında sorunun merkezinde Kürtlerin de Türkler, Araplar ve diğer kavimler gibi bölgede-bu güneş altında yaşama haklarının teslimi ve teyidi ise Hamas’ın da konuyla ilgili ana görüşü bundan ibarettir. Arap yöneticileri Türkiye ve İran’a duydukları antipati dolayısıyla Kürt hareketine hayırhah bakarken –ki bu ilke düzeyinde Kürtlerin haklarının yanında durmak değil, reel politiktir- halk ve İslamcı çevreler Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerinin teröre başvurmadan çözümlenmesi gerektiğini savunmaktadırlar.
Nitekim geçen mayıs ayında Hamaslı üst düzey yetkili Basem Naim, “Hamas Kürtlerden nefret ediyor” diyen bir Kürt doktorun iddialarına, “Kürt halkı Filistin halkına çok iyilik yaptı, onların fedakarlıklarına büyük saygı duyuyoruz ve onlara çok şey borçluyuz” sözleri ile cevap vermişti. Rûdaw TV’de Senger Abdurrahman’ın prognamına (x) konuk olan Hamas Siyasi Büro Üyesi Basem Naim şöyle diyordu:
“Bir Gazze sakini, eski Sağlık Bakanı ve Hamas yetkilisi olarak (şunu) diyorum. Büyük Kürt halkı on yıllarca Filistin halkına destek verdi. Tarihte de büyük Kürt komutan Selahaddini Eyyübi Filistin’i Haçlılardan kurtardı… Kürtler yüzyıllardır Filistin halkına destekleriyle biliniyor. Yüzlerce Kürt aile Filistin’in farklı yerlerinde yaşıyor. Kürtlerin Filistin’i savunma konusunda tarihten beri nasıl bir role sahip olduklarını ve arka planda kalmadıklarını biliyoruz. Bugün de Gazze, Nablus, Halil ve Kudüs’te yüzlerde Kürt aile var. Birçok tarihi belgeye göre Halil nüfusunun dörtte biri Kürt’tü. Filistin’de Kürt alimlerin ve sultanların mezarlıkları bulunuyor” ifadelerini kullandı.
Kürt halkını desteklediklerini belirten Naim, “Filistin halkı olarak 100 yıldır zulme maruz kalıyoruz. Biz herkesin zulüm görmesine karşıyız. Kürtler de bölgenin bir halkıdır ve diğer bölge halkları gibi barış içinde yaşama hakkına sahiptir.”
Ben başka bir yerde siyonizmin Yahudi ve Hıristiyan versiyonu olduğu gibi Müslüman versiyonu olduğunu da yazmıştım. Müslüman Siyonistlerin yoğun olarak faaliyet halinde oldukları havzalardan biri Kürt bölgeleridir. Bunu anlamak da zor değil, bölge yönetimlerinin akılsız, haksız ve zalimane tutumları dolayısıyla mağduriyete maruz kalan Kürtler, Amerika ve İsrail için kullanışlı istismar araçları olarak görülüyor.
2015’ten bu yana takip edilen ısrarcı “milli ve yerli” resmi politika karşısında biri pozitif diğeri negatif iki çekim gücü karşısında doğru tutum belirlemeye çalışan ortalama Kürtler –ki artık bunların içinde dindar muhafazakâr ve hatta eski İslamcılar da var- sürüp giden olaylar karşısında kararsız kalıyor, bu da onlarda belli belirsiz bir meşruiyet krizine, vicdani bir rahatsızlığa, fikri ve manevi bir mutsuzluğa yol açıyor. Bir Kürdün ulusalcı bölge devletlerinin çatısı altında iken kişiliği “resmi/kamusal Türk veya resmi-kamusal Arap” ile “sivil Kürt” olmak üzere bir ikilem içinde yaşarken, şimdi bu ikileme “destekçi Amerika-İsrail” ile “katliama ve tehcire maruz kalan Müslüman Gazzeliler” arasında gidip gelmeye başladı. Bir yanda Amerika ve İsrail’e karşı direnen İran, Afganistan, Irak ve Filistinliler, diğer yanda katliam üstüne katliam yapan Amerika ve İsrail.
Binaenaleyh öte yandan temel hakları bir türlü teslim edilmeyen ve fakat Amerika’nın ve İsrail’in desteğine mazhar Kürde, salt reel politik aklı ABD ve İsrail’den yana seslenirken, vicdani ve dini kimliği (kalbi ve ahlaki sorumluluğu) Müslüman dünyadan yana çarpıyor. Birçok olayda olduğu gibi bu olayda da akıl ve kalp karşı karşıya geliyor. Tabiatıyla bir Türk veya Arap milliyetçisinin Gazze nasıl umurunda değilse –nitekim olmadığını müşahede ediyoruz- bir Kürt milliyetçisinin de Gazze umurunda olmaz. Ama Müslüman veya daha ilerisinde İslamcı bir Kürt için durum çok daha farklı, çok daha trajik!
Şimdi bu mertebede biri diğeri içine girmiş unsurları ana özelliklerine göre ayırmaya çalışalım. Burada iki varsayım ve iki tercih belirlemektedir:
1. İlkine göre, farzedelim ki Hamas Kürtlerden nefret ediyor, Arap alemi de Kürtlerin sorunlarına aldırışsız. Peki böyle bir durumda Gazze ve Lübnan’da süren soykırımı bir Kürd’ün tasvip etmesi mümkün mü? Sadece Müslüman duyarlılık değil, selim akıl ve temiz vicdan-sahibi hiçbir Kürt bu cinayetleri tasvip etmez, edemez. Çünkü kaziye-i muhkemedir, bizden olmayanın zulme maruz kalması, bizim zalimin zulmünü tasvip etmemizin gerekçesi değildir. Zalime, zulmü dolayısıyla karşı çıkmayan zulmü savunmuş olur. “Allah kullarına zulüm yapılmasını dilemez ve zalimleri sevmez.”
2. Yıllardan beri Filistinlilere, İran halkına, Irak’a, Afganistan’a zulmeden bize orta vadeli çıkarı öyle gerektiriyor diye ABD’yi desteklemek, “mü’minler kardeştir” ve Müslümanlar yek vücut gibidir” hükümlerine aldırış etmemektir ki, bir Kürt milliyetçisi için bunlar bir anlam ifade etmese de, dinini ciddiye alan bir Kürt için –ve elbette bir Türk, bir Arap vd. için- hayati anlam taşır.
3. Tersinden bakacak olursak, farzedelim ki Kürtlerin kahir ekseriyeti İsrail’i Gazze’ye tercih ediyor, öyle de olsa Gazzeli’nin ve hangi kavimden olursa olsun Müslümanın ahlaki ve dini görevi Kürd’ün derdiyle dertlenmek, sorununun çözümü için gayret göstermektir. Çünkü her iki durumda ilke “Düşmanlığın sadece zalimlere” (2/Bakara, 193) ve zulme yönelmesidir.
Kur’an bakış açısından “düşmanlık sadece zalime” ise, bu demektir ki, düşmanlığın kriteri zalimliktir. Bu hüküm cümlesi bizi bir başka kaziye-i muhakemeye götürür: “Kim bir zalime yardım ederse, Allah onu kendisine musallat eder.” Bu yasanın hükmünü icra ettiği bildik örnek Saddam Hüseyin olmuştur. ABD adına 1 milyon Müslümanın ölümüne, yüz milyarlarca dolarlarının heba olmasına sebep olan Saddam’ı ABD kurşuna dizdi.
Gazze ve Kürtler dolayımında çizdiğimiz bu genel çerçeve Türk, Arap, Fars, Peştu, Çerkez vd. bütün milliyetçiler ve milliyetçilikler için geçerlidir.
(x) 29-05-2024-Rudaw-https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/290520244-amp