NOUR ELASSY - Gazze’de yaşayan şair ve yazardır.
Ailem ve ben Gazze’nin kuzeyinden Gazze Şeridi’nin ortasındaki Deyr el Balah’a göç etmek zorunda kaldığımızdan bugüne bir yıldan fazla zaman geçti. Bu süre zarfında, Gazze’dekilerle birlikte, akla gelebilecek ve gelemeyecek her türlü işkenceyi yaşadık. Bunlardan biri de açlık.
Gazze şu anda tamamıyla gıda yardımına bağımlı. Kendi gıdasını üretebilen ve halkını taze sebze, meyve, yumurta, et ve balıkla besleyebilen bir bölgeyken açlık çeken bir yer haline geldi.
İsrail ordusu geçen yıldan bu yana gıda ambarlarını, pazarları, gıda maddelerinin tutulduğu depoları, çiftlikleri ve balıkçı teknelerini yok ediyor. Yardımların dağıtımını ve ulaştırılmasını sağlayan polis güçlerini ortadan kaldırarak, yardımların ihtiyacı olanlara ulaşmadan yağmalanmasını sağlıyor. Bir süredir “yardım” olarak gelen gıdaları bedavaya almak yerine satın alıyoruz.
Durum, Ekim ayında keskin bir şekilde kötüye gittiğinde güç bela ayakta duruyorduk. Kuzeydeki “felaket bölgesinde” başlayan bu durum, Gazze Şeridi’nin kalanına da yayıldı. İsrail’in yarattığı gıda terörü Gazze’nin tamamını vurdu.
İsrail ordusu girişine izin verdiği kamyon sayısını günde yalnızca 30-40’a düşürdü ve zaten pahalı olan, çoğu kişi için karşılanması mümkün olmayan gıda maddeleri ortadan kaybolmaya başladı. Şimdi yiyecek alabilecek durumda olsak bile bulamıyoruz. Uluslararası ajanslar ve muhtelif yardım kuruluşları hiçbir işe yaramıyor; hiçbir şey sağlayamıyorlar.
Açlığı Anlatmak…
Açlığın verdiği acının derinliğini anlamayan birine açlık duygusunu anlatmak ve onu hissettirmek benim için oldukça zor. 400 günden fazla zamandır İsrail’in sürekli bombardımanı altındayken bu deneyimi anlatmaksa çok daha zor.
Ama deneyeceğim.
Sabahlara bu delilikte hayatta kalmaya çalışan aile üyeleriyle dolu bir evde uyanıyorum. Biraz içilebilir su içiyorum; bu suyun susuzluğu gidermeyen nahoş tuzlu bir tadı var. Çünkü İsrail yeraltı sularını kirletti ve bölgeye yakıt girişini engelliyor; bu yüzden kalan son su arıtma tesisi de artık çalışmıyor.
Şansım varsa biraz kahve içiyorum, tabii ki şekersiz ve belki küçük bir parça ekmek. Sonra da çalışmalarıma odaklanarak açlığımı unutmaya çalışıyorum.
Geçen yıl mezun olmam gerekiyordu ama soykırım başladığı için son dönemimi tamamlayamadım. İsrail ordusu tüm üniversiteleri yok edince, Gazze’deki eğitim yetkilileri bir araya geldi ve öğrencilerin eğitimlerine online olarak devam etmelerini sağlayacak bir plan hazırladı.
Gazze’nin tahrip edilmiş altyapısı bu girişimi son derece zorlaştırdı. İnternet bağlantısı zayıf ve çoğu yerde yok. Ayrıca elektrik de yok, dolayısıyla telefonu ya da dizüstü bilgisayarı şarj etmek çok zor.
Tabii bu, verilen mücadelenin yarısı bile değil. Çığlıklar, bombardıman ve insansız hava araçlarının sesleri ile sürekli açlık ve halsizlik hissi arasında ders çalışmak ve odaklanabilmek neredeyse imkânsız.
Bir metni incelemeyi, dili, karakterleri, karakterlerin güdülerini ve duygularını analiz etmeyi gerektiren edebiyat üzerine çalışıyorum, tabii odaklanamıyorum. Beynim buna uymuyor; okuduğumu anlayamıyorum. Ne kadar odaklanmaya çalışsam da bilinç bulanıklığım geçmiyor. Baş ağrısını mide bulantısı ve midemin guruldaması takip ediyor.
Açlıktan ölürken odaklanmayı daha da zorlaştıran şey ise çocuklar. Benimle birlikte aynı evde yaşayan sekiz yeğenim var ve hepsi de altı yaşından küçük.
Ne zaman yemek için ağlasalar, anneleri konuyu değiştirmeye ya da ellerindeki son kullanma tarihi geçmiş yiyecekleri vermeye çalışıyor ama yiyecekler yetişkinler için bile yüzüne bakılamayacak kadar kötüyken ne kadar inandırıcı olabilirsiniz ki?
Kız kardeşimin ve yengemin bebekleri var. Mama bulmak neredeyse imkânsız olduğu için, kendileri yetersiz beslenseler bile onları emzirmeye çalışıyorlar. Yeni doğmuş bir bebeği boş yere emzirdiğinizi düşünün.
Gazze sağlık yetkilileri ilkbaharda 28 çocuğun yetersiz beslenmeden öldüğünü bildirdi. O zamandan beri bu sayı güncellenmedi. Açlıktan kaç bebeğimizi kaybettiğimizi ancak tahayyül edebiliriz.
Açlık, tanıdığım herkesi etkiledi. İnsanlar gözle görülür şekilde zayıflamış, gözlerinde boş bir bakışla dolaşıyorlar, gözlerinin altında koyu halkalar var. Sokaklar yiyecek dilenen çocuklar ve yaşlılarla dolu. Başımı çevirdiğim her yerde sefalet ve açlık görüyorum.
En kötüsü de elimizdeki yiyeceğin, eğer varsa, daha iyi hissettirmemesi. Çoğunlukla son kullanma tarihi geçmiş konserve yiyecekler ve kurtlanmış buğday yiyoruz. Bunları yediğimde mide sorunlarım daha da kötüleşiyor. Yemekten sonra hep acı çekiyorum.
Açlık bedenlerimizi ve zihinlerimizi tahrip ediyor, bizi aciz bırakıyor. Amaç da bu zaten.
İsrail, Gazze halkını zayıf ve savunmasız bırakmak için ilk kez açlığa mahkûm etmiş değil elbette.
Gazze Şeridi’ ni 2007 yılında hukuksuz bir şekilde kuşattığında, takip eden üç yıl boyunca ayda ortalama 2.400 kamyonun girişine izin verdi. Kuşatmadan önce asgari ihtiyaçları karşılayan ortalama 10 bin kamyona kıyasla oldukça ciddi bir azalmaydı.
Bu sayı, insan hakları aktivistleri ve örgütlerinden oluşan uluslararası bir koalisyonun İsrail kuşatmasını kırmak amacıyla Gazze’ye doğru yola çıkan insani yardım yüklü altı sivil gemilik Gazze’ye Özgürlük Filosu’nu organize ettiği 2010 yılından sonra artmaya başladı. İsrail askerlerinin gemilere baskın düzenleyerek dokuz kişiyi öldürmesi, uluslararası öfkeye ve ablukanın kaldırılması için önemli bir siyasi baskıya neden oldu.
İsrail’in 2014 yılında Gazze’ye düzenlediği ve 2.200’den fazla insanın ölümüne ve Şerit’in bazı bölgelerinin yerle bir olmasına neden olan acımasız saldırının ardından yardım kamyonlarının sayısı yeniden arttı. İsrail’i daha fazla yardımın girişine izin vermeye mecbur bırakmak için uluslararası baskı yeniden arttı.
Dünya Gazze’nin Açlıktan Ölmesini Durdurabilir ve Durdurmalıdır
İşte bu yüzden uluslararası toplumun İsrail’i etkileyemeyeceği ya da baskı yapamayacağına kolayca ikna olamıyorum. Yapabilirler, yaptılar ve yapmalılar.
Ekim ayında günde sadece 37 kamyon ya da tüm ay boyunca 1.150’den az kamyon Gazze’ye girdi. İsrail iki hafta önce gıda, su ve ilaç taşıyan üç kamyonun kuzeye girmesine izin verdi, ancak ardından kamyonların boşaltıldığı barınağa saldırıp yaktı.
Soykırımdan önce ayda 10 bin kamyon Gazze’nin ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalıyorsa, bir yıldan uzun süredir açlık çeken, temiz suyu, tıbbi malzemesi ve yakıtı olmayan, çeşitli bulaşıcı hastalıklar ve yaralanmalarla boğuşan bir halk için 1.000 kamyonun ne işe yarayabileceğini varın siz düşünün.
Gerçekliğimizi böylesine acımasızca tasvir ettiğim için beni bağışlayın, ancak aç olduğum için inceliklere yer kalmadı. Tek düşünebildiğim boş midem. Bu makaleyi yazarken elimde olan tek şey bayat buğdaydan yapılmış bir parça ekmek ve son kullanma tarihi geçmiş konserve yiyecekler. İsrail sessizlik içinde açlıktan ölmemizi umabilir ama öyle olmayacak. Dünya Gazze’nin açlıktan ölmesini durdurabilir ve durdurmalıdır.