OLGA CHEREVKO
Gazze’de toplam dört yıl geçirdim, bu dört yılın altı ayı da hâlâ süren savaş sırasındaydı. Ucu bucağı yokmuş gibi görünen bir mühimmat kaynağıyla, ateşler ateşlemez silahına yeni bir mermi yerleştiren korkunç savaş makinesi karşısında kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim.
Eylül’de Han Yunus’ta, yerinden edilmiş insanlar için bir barınak işleten yaşlı bir kadınla konuştum, ona barış ihtimaline dair umudu olup olmadığını sordum. Annesinin elini tutarken başparmağını emen küçük bir kızı işaret ederek, “Beş gün önce evleri bombalandığında babası öldü. Bölge sürekli ateş altında olduğundan cenazesini enkazdan çıkaramadılar, ne umudu?” dedi.
Umutsuz Gazze’de uyku en değerli şeylerden biri. Geçen Ocak ayında, özellikle şiddetli ve yakın bir saldırının ardından gökyüzünü boyayan duman bulutlarını izlemek için pencereye koşardık. Bunlar zamanla öyle sıradanlaştı ki artık neredeyse kimse aldırış etmiyor.
Deyr El Balah’taki mahallemde geceleri, insanlar tam uyumaya hazırlanırken bombardıman başlardı. Bir füzenin ıslık sesinin ardından camları sarsan yüksek sesli bir patlama sesi gelirdi. Patlama, köpekleri, eşekleri, bebekleri ve uyumaya cesaret edebilmiş kim varsa uyandırır, havlama, ağlama ve tedirgin edici seslerden oluşan zincirleme bir tepki başlatırdı. Ardından daha fazla bomba gelir, her şeyin kısa bir süreliğine sakinleştiği zamana kadar çeşit çeşit silah sesi duyulurdu. Sabah ezanı genellikle başka bir dizi saldırıyı tetiklerdi.
Herkesin televizyonda gördüğü kıyamet sahneleri bizzat yaşandığında daha da ürpertici oluyor. Kendimi sık sık telefonumdaki fotoğraf ve videoları silerken buluyorum, çünkü kamera tüm bunların yarattığı etkinin çıplak gözle nasıl göründüğü konusunda adil değil.
Bunları şahsen yaşadığınızda görsellere bir dizi ses eşlik ediyor. Bu sesler arasında ticari malların neredeyse tamamen kesilmesi ve insani yardım girişine getirilen ısrarlı ve felç edici kısıtlamalar yüzünden gıda kaynakları giderek azalırken, yakındaki fırınlarda insanların tutuştuğu ekmek kavgası da var. Daha geçen hafta, herkese yetecek kadar ekmek olmaması nedeniyle çıkan kavgada arada kalan bir kadın ve iki kız çocuğu havasızlıktan boğularak can verdi.
Gazze genelinde aşevlerinin işlemesinden sorumlu olan sevgili dostum Halid, yakında hiç yiyecek kalmayacağından ve aşevlerinin kapanmak zorunda kalacağından endişe ediyordu. Etrafımızdaki gerçekler karşısında ona söyleyebilecek güzel bir şey bulmakta zorlanıyordum. Her konuştuğumuzda ağlıyordum, çünkü ben de umudumu kaybediyordum. “Ağlama Olga” derdi hep. “Bizim gibi güçlü ol.” Gerçekten de Filistinlilerin gücünün eşi benzeri yok.
Kasım ayında, Birleşmiş Milletler ve diğer aktörlerin tanımlandığı potansiyel kıtlık sınıflandırmalarını gözden geçiren uluslararası teknik uzmanlardan oluşan geçici bir organ olan Kıtlık İnceleme Komitesi, özellikle Gazze’nin kuşatılmış kuzeyinde bir kıtlık yaşanmasının an meselesi olduğuna dair yeni bir uyarıya daha yer veren bir rapor yayımladı. O zamandan bu yana her şey çok daha kötüye gidiyor. Birkaç kez, yardım kamyonundan düşen un çuvallarının ardından yola dökülen kirli unları toplayan insanlar gördüm.
Gazze’de en muhtaç durumda olanlara öncelik vermenin bir işlevi yok, zira neredeyse yardım yok. Yaklaşık 2,3 milyonluk nüfusun yüzde 100’ünün yardıma muhtaç olduğu bir ortamda, hamile bir kadına, aile içi şiddet mağduruna ya da evsiz ve engelli birine yardım etmeyi mi seçersiniz? Tüm bu riskleri tek bir kişide mi ararsınız? Bunun verdiği ıstırap, Gazze’deki işimiz bittikten sonra da bizi uyutmayacak.
Gazze’de geçirdiğimiz aylar boyunca meslektaşlarım ve ben o kadar çok acıya, trajediye ve ölüme tanık olduk ki dehşeti anlatacak kelime bulamıyoruz. Yol kenarından cesetler topladık, bazıları hâlâ sıcaktı ve çok kan kaybediyordu, bazıları ise ölüm katılığı içindeydi ve yarısı köpekler tarafından yenmişti.
Bu cesetlerden bazıları genç erkek çocuklarıydı. Yok yere öldürülen çocuklardı. Bazıları kan kaybından yavaş yavaş dehşet içinde ve yalnız ölürken, anneleri acılar içinde oğullarının o gece eve neden gelmemiş olduğunu düşünüyordu. Dünyanın geri kalanı için onlar, Sağlık Bakanlığı’na göre şu ana kadar 45.500’den fazla olan, Gazze’de öldürülen insanların korkutucu istatistiğindeki sayılardan biri haline geldiler.
Sakin olabildiğim nadir anlarda, birbiri ardına gelen ve süren krizlerin kaosunda, olanları düşünüyor, kendime soruyorum: “Ne umudu?”
Bu yazı Al Jazeera sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.