Başbakan Erdoğan, partisinin güçlü olduğu, transferlere ihtiyaç duymadığı sırada şöyle diyordu:
"Bir insan bir partinin bayrağı altında seçime giriyorsa ondan sonra o parti ile birlikte hareket eder. Ayrılıyorsa da sadece partiden ayrılmaz. Eğer dürüstse o zaman parlamentodan ayrılır, milletvekilliğinden ayrılır.'' (17 Aralık 2013)
Şimdi kendisi partisine muhalefetten belediye başkanlarını ve milletvekillerini transfer ediyor.
Bu, ilkeli bir tavır sayılamaz. Güç tutkusunun bir örneğidir.
Erdoğan partisinin hâlâ güçlü olduğunu göstermek ve Meclis’te mümkün olduğunca sandalye kazanmak için bunu yapıyor. Tekrar aday olabilmesi, 2027 sonlarında 360 milletvekilinin oylarıyla erken seçim kararı almasına bağlı çünkü.
Yıllarca parlamenter sistemi savunan, CB sisteminin yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdığını yazan, söyleyen isimlerin birdenbire AK Parti’ye katılmaları da siyasi güç arayışından başka ne olabilir?
En az on yıldan beri AK Parti’yi otoriter olmakla eleştirmiş olan Prof. Serap Yazıcı Özbudun, önce CHP’ye girmek istemesi, CHP kabul etmeyince, “gördüğü lüzum”dan başka bir gerekçe göstermeden iktidara katılması nasıl izah edilebilir? Fikren anlaştığı yerde değil de, gücün olduğu yerde siyaset yapmak, daha güçlü olmak tutkusu.
GÜÇ KARŞISINDA
Siyaset elbette bir güç mücadelesidir. Hele Türkiye gibi hukukun ve kurumlaşmanın zayıf olduğu toplumlarda iktidar demek çok geniş bir alanda güç sahibi olmak demektir. Bu yüzden de siyasi hırslar, iştahlar çok kabarıktır bizde.
Ama ne olursa olsun, siyasete bir takım davranış prensipleri, etik kurallar ve temel fikirler olmalı değil mi?
Bizde ise siyasi hamaset ve husumet fikir sanılıyor, liderin emir eri olmak da davaya hizmet!
Toplumsal hafızamızdı maalesef yer etmese de çok şükür ki güç karşısında eğilmeyen fazilet örnekleri de az değildir.
1877 yılında Abdülhamid’in isteğine itaat etmeyerek Namık Kemal’i beraat ettiren hakim Suphi Paşa böyle bir örnektir.
1930 Belediye seçimleri, bütün Türkiye’de Gazi’nin partici kazanmış, kazandırılmış fakat Sadece Samsun’da muhalif Serbest Fırka’nın adayı Boşnakzade Ahmet Bey Belediye Başkanı seçilmiştir. Sinirlenen Gazi, Samsun’a gelir ve Ahmet Bey’den istifa etmesini ister. Ahmet Bey’in cevabı, özetle:
“Bu seçim halkın bana güven oyudur. İstifa halka saygısızlık olur. İsterseniz siz Danıştay’da seçimleri iptal ettirirsiniz.”
Gazi “haklısın” dedi, seçimler Danıştay’ca iptal edildi.
Ak Parti’de hiçbir Belediye Başkanı “metal yorgunluğu” karşısında böyle davranamadı.
1925, liberal Fethi Bey başbakandır. Şeyh Sait isyanı çıkar. Fethi Bey normal olarak isyan bölgesinde sıkıyönetim ilan eder. Bunu yetersiz gören Gazi, bütün Türkiye’yi kapsayan Takrir-i Sükun Kanunu’nu istemektedir. Fethi Bey’in cevabı:
“Olağanüstü tedbirlere lüzum görmüyorum. Müsaadenizle, istifa edeyim.”
Bırakın ikbal peşinde koşmayı, prensibi uğruna Başbakanlığı bırakan Fethi Okyar!
DOĞRUYU SAVUNMAK
Demokrat Parti döneminde Sıtkı Yırcalı, Rıfkı Salim Burçak ve arkadaşları… Kendileri Menderes hükümetine karşı “90 imzalı önerge” hazırladılar. Celal Bayar’ın baskısıyla Menderes’in getirdiği “Tahkikat Komisyonu”na karşı çıkıyorlardı.
Bayar ve Menderes’in ısrarlı taleplerine boyun eğmeyen Sıtkı Yırcalı, gitti Anayasa Komisyonu’nda kendi iktidarının önergesine karşı konuştu. Onu CHP’liler alkışladı!
Anayasa Profesörü Ali Fuat Başgil de Tahkikat Komisyonu’nun “anayasaya aykırı” (ihlal değil, aykırı) olduğunu söyleyecek, Menderes’in istifasını ve hemen seçimlere gidilmesini isteyecek fakat bu sağduyulu girişimi Celal Bayar engelleyecekti.
Küçücük bir azınlık halinde kalan Yırcalı ve arkadaşlarıyla, tek başına “sultana karşı hakikati söyleyen” Başgil’in doğruyu temsil ettiği besbellidir.
Onun içindir ki siyasette sadece disipline değil, aynı zamanda “fikri hür, vicdanı hür” insanlara ihtiyaç vardır. Evet siyaset bir güç kavgasıdır fakat prensipleri güç tutkusundan üstün tutan insanlara da şiddetle ihtiyaç vardır, siyasetin kör döğüşüne dönmesini önlemek için.
Bakalım, ömrü boyunca parlamenter sistemi, kuvvetler ayrılığını, yargı bağımsızlığını savunmuş olanlar Ak Parti çatısı altında nasıl davranacaklar?