Fethullah Gülen’in öldüğü bildiriliyor.
Gülen hiç tereddütsüz Türkiye’nin on yıllarının en çok konuşulan ismi sayılabilir.
Bir cemaat lideri idi, en son “Fetö - Fethullahçı terör örgütü lideri” olarak anılıyor.
Amerika’da öldü. Orada ölmeyi ister miydi? Ama olaylar bu sonu hazırladı.
Gülen ile ilgili pek çok yazı yazılacağı muhakkak. Belki geneli de 15 Temmuz’la bağlantılı ve olumsuz olacak.
Ancak onun merkezinde bulunduğu hareket ile Türkiye’nin ilişkisi dikkate alındığında, başta hareketin kendisi – bağlıları olmak üzere ben pek çok kimseye - çevreye bir özeleştiri sorumluluğu düştüğünü ifade etmek isterim.
İktidarın özeleştirisi
Bir yerlerden başlayalım mı?
-Öncelikle mevcut iktidara meselâ bir özeleştiri sorumluluğu düşüyor. O yapı ile yani cemaatten camiaya oradan örgüte dönüşen yapı ile kurduğu ilişkiye bugün nasıl bakıyor? O gün neden ve nasıl ilişki kurdu, bugün benzeri ilişkiler kuruyor mu, bugün kurduğu ilişkilerin nasıl sonuçlar vereceğine dair bir öngörüsü var mı? Emniyet - Yargı gibi hassas devlet kurumlarının “paralel yapı” oluşturacak nitelikte birilerine açılmasının ülkeye ödettiği bedelin muhasebesi yapıldı mı? Bu yapının bir terör örgütüne dönüşmesinde iktidarın sorumluluğu yok mu? O yapı “paralel yapı” haline hangi ortamda dönüştü, bugün benzeri yapılanmalar oluşma ihtimali var mı?
Yapı’nın özeleştirisi
-Bu yapı sonuçta İslâm çerçevesinde bir “Hizmet hareketi” olarak çıktı yola. CİA - MİA ile irtibata ilişkin iddiaları tümden yadsıyor değilim. Amerika veya başka küresel güçler bu tür yapılar oluşturur veya onları kullanmayı düşünür. Küresel iddiaları bulunan bu tür yapılar da bir yollarının bu küresel güçlerle çatışma ya da uzlaşma tarzında kesişeceğini bilirler, bilmeleri gerekir. İster ABD güdümlemiş olsun ister daha iyimser bir bakışla hareket kendisine evrensel bir misyon yüklemiş olsun hareket bir gün ABD ile Rusya ile, Siyonizm ile temas kurmak zorunda idi. Bu oyun da kolay bir oyun değildi. Hareket bu sürecin özeleştirisini yaptı mı? Bizzat Gülen’in kendisi yaptı mı?
Bağlılar’ın özeleştirisi
-Bu yapı ile gönül ilişkisi bulunan çok geniş bir toplum kesimi oldu. Bir dönem, meselâ bu yapının yurt dışında açtığı “Türk okulları” için pozitif cümle kurmayan devlet yöneticisi - politikacı var mıdır? İçerde - dışarda böylesine bir referansa kavuşan bu yapının toplumda karşılık bulmaması mümkün mü idi? Bağlıları oldu. Daha sonra mevcut iktidar bu geniş bağlılar topluluğunu “ibadet” kesimi olarak niteleyecektir. Yine iktidarın tanımlaması ile “Ticaret” ve “İhanet” kesimi de vardır.
Özellikle ibadet kesimi, yani birlikte olmaya ibadet - hizmet diye bakan, ibadet – hizmet ekseninde anadan yardan ayrılmak gibi adanışları göze alan ve 15 Temmuz’dan sonra on binlercesi görevden alınmak, cezaevine konulmak, en kötüsü terörle suçlanmak gibi ağır bedeller ödeyen kesime söylüyorum, bağlılıkta sınırlar konusunda bir özeleştiri yapıldı mı? Yani mesela bir şeyler yanlış gitmeye başladığında bunlar görülebildi mi, “Şunlar yanlış gidiyor” tarzında bir tavır sergilendi mi? 15 Temmuz büyük bir travma oldu. Hareketin bir noktada böyle travmatik bir davranışı nasıl benimseyebildiği sorgulandı mı? 15 Temmuz’a gelişte, mesela hareketin “önder”i kabul edilen insanın nerede durduğu, bunun ülkeye, harekete, islamî hzmetlere maliyetinin ne olacağı analiz edildi mi?
Başka cemaat – tarikatların özeleştirisi
-Ve cemaat - tarikat tarzında oluşan benzer yapılar Gülen hareketinin yürüyüşü ve geldiği nokta hakkında bir özeleştiri yapma gereği duydular mı? Siyasetle, İktidarla ilişkiler konusuunda mesela, devlet içinde iktidarın sağladığı imkânlarla kadrolaşma noktasında meselâ, bağlıların zihin dünyasını mutlak itaat – ya da sorgulayıcı nitelikte olmak üzere, nasıl şekillendirmek gerektiği noktasında mesela…. Bir deney yaşadı Türkiye… İslâm ile bağlantüılı alanda bir deney… Öncelikle o yapıya ama, nihai planda İslam’a da bedel ödeten bir deney. Aslında “cemaatleşme” olgusu büyük yara aldı. Dindarlığın bir ucunda bunların olduğu gibi bir izlenime zemin hazırlandı. 15 Temmuz sonrasında Cemaatler, iktidarın Gülen grubuna yönelik sürek avından memnun gözüktü. Gülen grubunun kimi birikimleri paylaştırılırken mutlu oldular. Devlette alan açılmasını beklediler, buldular, yerleştiler… Oysa, bir yerde Gülen yapısının yanlışları üzerinde yürüdüklerinin farkına varmak istemediler. Gönül hareketi olmak yerine, güçlenmek, güç sahibi olmak tercih edildi. İktidarın Gülen grubuna yönelik operasyonlarda “destek ihtiyacı”na karşılık vermek benimsendi. Bence Türkiye, Gülen grubu olayında ibretler sunan bir laboratuvar atmosferi yaşadı. Diğer cemaatlerin ibret almasını beklerdim.
Ahiret yolculuğu
Gülen bu dünyadan göçtü. Her fani gibi. Lider ayrılışları geride sıkıntılar bırakır. Zaten sıkıntı içindeki yapı, daha da sancılı hale gelecektir. Kimsenin ahiret hayatına dair bir şey bilinmiyor. Gülen de mahşer ortamında “Oku kitabını” nidasıyla karşılaşacak. İnsan kitabı okuyunca “Bu kitaba ne oluyor ki küçük büyük bir şey bırakmamış yazmış” diyecek. Hesap, adı, mevkii, makamı ne olursa olsun herkes için zor. “Benim için kolay” diyen çıksın meydana…