Son günlerde yaşadığımız temposu yüksek, sıcak gündemlerden başımız adeta dönmüş durumda. Bir taraftan İsrail’in Gazze’deki katliamları yüzünden insanlığın vicdanı kanamaya devam ederken, bir taraftan da 21. Yüzyılın Hitler’i Netanyahu’nun çılgınlığı bölgedeki kaosu daha da derinleştiriyor.
Bölgemizde kritik günler yaşanırken, Türkiye bütün bunlara ilaveten Devlet Bahçeli’nin Öcalan’ın Meclis’e gelmesini teklif eden açıklaması, bir anda herkesi şaşkına çevirdi ve memlekette bambaşka bir rüzgar esmeye başladı. Anlaşılan o ki önümüzdeki günlerde daha da şaşırmaya devam edeceğiz.
Bu memlekette hiç şaşırmayacağımız bir şey var ki o da iktidarın yeni yasaklar icat etmedeki mahareti… AK Parti iktidarı ‘yasak’ konuşunda gözle kaş arasında öylesine sofistike icatlar yapıyor ki açıkçası şapka çıkartmamak elde değil…
Bilindiği gibi iktidar geçtiğimiz Mayıs ayında, toplumda ‘etki ajanlığı’ olarak bilinen bir yasal düzenlemeyi Meclis’e getirmiş ve tepkiler üzerine geri çekmek zorunda kalmıştı. İşte iktidarın başarısı(!) da tam bu noktada başlıyor. Herkesin, Bahçeli’nin Öcalan’ı Meclis’e getirme gayretlerine odaklandığı, bazılarının yeni ‘açılım’ rüyalarına daldığı bir anda iktidar tereyağından kıl çeker gibi “Devletin güvenliği ve siyasal yararları aleyhine suç işleme” teklifini, yani ‘etki ajanlığı’ düzenlemesini, 23 Ekim’de Adalet Komisyonu’ndan alelacele geçiriverdi. Muhtemelen önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kurulu’nda da görüşülerek yasalaşacaktır.
Uluslararası Af Örgütü öncülüğünde bir araya gelen sivil toplum kuruluşlarından, casusluk yasalarında değişiklik öngören yasa teklifine büyük bir tepki var, bu çerçevede de ortak bir açıklama yaptılar. Teklifin, aşırı geniş, muğlak ve suistimale açık olduğu belirtilen ortak açıklamadaki şu ifadeler oldukça dikkat çekici:
“Yasa teklifi, sivil toplum örgütlerinin, devlet veya devlet dışı aktörler tarafından işlenen insan hakları ihlallerini belgelemek gibi meşru faaliyetlerini suç kapsamına alma riski taşımakta ve uzun süreli hapis dahil ağır cezalar öngörmektedir. Ayrıca, bu suçların cezası, ‘savaş zamanında’ veya ‘devletin savaş hazırlığı veya askeri hareketleri’ bağlamında işlenmesi halinde ceza sekiz ila on iki yıl hapis cezası olarak öngörülmektedir.
Yasa teklifinin, hangi belirli fiillerin suç teşkil ettiğine ilişkin açık ve net kriterler getirmekte yetersiz kalmasından kaygı duymaktayız. ‘Stratejik çıkar’, ‘talimat’, ‘organizasyon’ ve ‘devletin iç veya dış siyasi yararları’ gibi kavramlar son derece geniş ve muğlaktır. Yeterince açık tanımlanmamış veya aşırı geniş kapsamlı yasalar keyfi uygulamaya veya suistimale yol açabilir ve bu nedenle devlet yetkilileri tarafından muhalif olarak görülen kişileri hedef almak veya ülkedeki insan hakları ihlallerini belgeleyen örgütler gibi sivil toplum örgütlerini kriminalize etmek için araçsallaştırılabilir. Yasa teklifi yürürlüğe girerse, sivil toplum örgütleri, gazeteciler, insan hakları savunucuları da dahil olmak üzere herkesin bilgi talep etme ve edinme hakkını da içeren ifade özgürlüğü hakkı ihlal edilme riski altına girecektir.”
Açıkça ifade edelim, eğer bu teklif yasalaşırsa sivil toplum kuruluşları, gazeteciler, hatta bireyler tehdit altındadır. Mesela, Türkiye’den İsrail’e ticaret gemilerinin gidişini protesto ettiniz, teklifte yer alan ‘devletin iç veya dış siyasi yararları’na halel getirdiğiniz için, kelimenin tam anlamıyla siz bir ‘etki’ajanı’sınız ve yeriniz cezaevi olacaktır. Geçtiğimiz haftalarda “İsrail’e vanalar kapatılsın” diyen bir vatandaşın kafası kırılmıştı, şimdi artık ceza da alacak, dayak ise bonus olarak kalacak…
Daha iki-üç gün önce Gazeteci Adem Özköse, İsrail ordusuna silah tedarik eden BAE Systems’in İstanbul’da düzenlenen Saha Expo fuarındaki varlığını protesto ettiği için, güvenlik görevlileri tarafından boğazı sıkılarak gözaltına alınmıştı. Eğer teklif yasalaşmış olsaydı, hapis cezası da alacaktı.
Diyelim ki bir gazeteci olarak, Osman Kavala’nın AİHM’in “Derhal serbest bırakın” kararına rağmen, cezaevinde tutulmasının gerek iç hukuk gerekse uluslararası hukuk açısından doğru olmadığına işaret eden bir yazı yazdım. Teklif yasalaştığında, her ne kadar AİHM’yi iç hukukumuzun bir parçası haline getirmiş olsak da eğer mahkeme, AİHM’yi ‘dış güç’ olarak görüp bu yazının ‘devletin iç ve dış çıkarlarına’ zarar verdiği yönünde bir kanaat oluşturursa, rahatlıkla ‘etki ajanlığı’ndan hapis cezası verebilir.
İşte yasaklar manzumesi konusundaki bu başarı AK parti iktidarının başarısıdır!..