Konuştuğumuz şey, tabiri caizse, benim hayat hikâyem, benim deneyimim, benim tarihim. Bu, etrafımızdaki birçok gencin ve insanın bir modeli ve örneği. Bu yüzden bu seçimlerden pişman değilim çünkü bahsettiğim gibi, zamanın ve mekânın kendine özgü içsel koşulları bağlamında gerçekleşti, o zamanki mantıksal koşullar. Hayır, kendimizi geçmişte yargılayamayız. Bunlar doğal ve mantıksal seçimlerdi. Bugün konuşuyorum; siyasi konuşmalar yapmak veya belirli partileri övmek istemiyorum. Hayır. Gerçeklik hakkında konuşuyoruz ve gerçeği analiz etmek istiyoruz. Ben buyum. Biz buyuz. Bu şekilde büyüdük ve ulaştığımız noktaya bu şekilde ulaştık.
Bu sözler, ABD'nin başına 10 milyon dolar ödül koyduğu, birçok istihbarat örgütünün adım adım aradığı ve yola çıktığı arkadaşlarıyla Suriye Devrimi için savaşan, Suriye'de uzun zaman sonra farklı şehirleri ele geçirerek adından söz ettiren Muhammed el Colani, gerçek adıyla Ahmed Hüseyin el-Şara olan Colani'ye ait.
Colani, 2013 yılında ilk televizyon röportajında kameraya sırtını vererek başının ve yüzünün görünen kısmını siyah bir eşarpla kapatmıştı.
2016 yılına kadar yüzünü görmediğimiz Colani, yabancı basına verdiği röportajlarda yüzünü açıkça göstermeye başlamıştı.
2021 yılında Independent Türkçe olarak kendisiyle yaptığımız röportajda bunun nedenini kendisine sorduğumuzda şöyle demişti:
Suriye devrimi birçok aşamadan geçti. İlk dönemde yüzümü göstermem bazı sıkıntılara yol açacaktı. Belki de rahat dolaşma imkânı bulamayacaktım. Ama Suriye devrimi kendi karakterini bulduktan sonra yüzümü açtım. Röportaj vermek benim bir görevim. Suriye'de yaşananları anlatmam lazım. Biz ülkenin asıl unsurlarından biriyiz ama dönemine göre tavırlar aldık.
Röportajda takım elbise giydi, ziyaretlerde spor elbiseler tercih etti ve "modern" bir görüntü vermeye çalıştı.
CNN'e verdiği ve bugün yayımlanan röportajında ise El Nusra Cephesi tarafından ateist bir sembol olarak reddedilen Suriye devrim bayrağını arkasına aldı.
Bütün bu değişimi ifade eden önemli bir ayrıntı ise perşembe günü kamuoyuna yaptığı açıklamada Colani takma adını gerçek ismi olan Ahmet Al-Şara ile değiştirmesi oldu.
Artık Colani gitmiş, Komutan Ahmet Al-Şara gelmişti.
HTŞ lideri Muhammed el Colani, İdlib'de Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı, 5 Eylül 2021
Suriye'de halk hareketleri başladığı günden bugüne kadar Suriye iç savaşını ve örgütleri takip etmeye çalışıyorum. Sahada gördüklerim çoğu zaman yaygın olan ezberlerden ayrışsa da bunu anlatmak kolay olmuyor.
Bunun en büyük yansıması ise "Saldırganlığı Caydırma" ve "Özgürlük Şafağı" operasyonları. Bu operasyonlarla birlikte muhaliflerin Suriye'de hızlı ilerlemeleri gözleri tekrar Suriye, SMO, HTŞ ve Colani'ye çevirdi.
Colani hakkında yazılanlar aslında çok fazla değildi ve kendi anlatımları ortadayken bile doğum yeri ve tarihi bile farklı yazılıyordu. Ben de elde tuttuğum notlar, görüşmeler ve Colani ile yapılmış röportajlardan Colani portresi yazmaya karar verdim.
Aslında bu portreyi daha önce yazmam gerektiğini ifade eden saha kaynaklarıma "zamanı gelince yazarız" demiştim. O zaman bu zaman.
Halep'in ve Hama'nın alınmasından sonra ilk röportajını CNN'e veren Colani, gerçek adı Ahmed al-Sharaa olarak konuştu / Fotoğraf: CNN
Colani'yi tanımak için önce nasıl bir ortamda yetiştiğine bakmak gerekiyor. Bu konuda sahada yanında bulunan kişilerin anlatımı ve verdiği röportajlardaki ifadeler bize yol gösteriyor:
Ailesinin kökenleri, İsrail işgali altındaki Golan'dan. Büyükbabası, İsrail'in 1967 yılında bölgeye girmesinin ardından Golan'dan yerinden ediliyor. Büyükbabası, Suriye'nin Fransız işgali sırasında Suriye'nin Fransız işgaline karşı direnişte kilit bir lider olarak öne çıkıyor.
1946 doğumlu olan babası Cemal Abdünnasır'dan etkilenmiş bir Arap milliyetçisiydi. Babanın büyüme dönemi, aynı zamanda Suriye ve Mısır arasındaki birlikteliğe denk geliyordu.
Colani, babasının Abdülnasır'dan etkilenmesini şöyle açıklıyordu:
Cemal Abdünnasır'ın tarzı, feodalizme ve burjuva sınıfına karşı bir tepki olarak kitlelere, yoksul sınıflara ve kırsal kesimdeki insanlara hitap etmekti. Ancak bu Mısır'da gerçekleşti ve Suriye'de ancak Mısır ile birleşmeden sonra kopyalandı. Kırsal kesimde yaşayan insanlar, Abdünnasır'ın bu yeni politikasından kazanç sağladıklarını gördüler ve bu nedenle Abdünnasır'ın Arap milliyetçi sosyalist yönelimi o zamanlar birçok gence hitap ediyordu. Bunlardan biri de babamdı.
Baba Colani'yle Hafız Esad aynı düşünce için mücadele ediyordu: Mısır'la birlik
1961 yılında Suriye Ordusu subayları, 28 Eylül 1961 tarihinde Birleşik Arap Cumhuriyeti'ne karşı bir darbe gerçekleştirdiler ve Suriye Arap Cumhuriyeti'ni ilan ettiler. Albay Abdülkerim Nahlawi liderliğinde bir grup, yönetime el koyarak, Suriye'nin Mısır ile birlikteliğine son vermesi, özellikle Abdülnasır'dan etkilenen insanları rahatsız etti ve protestolara yol açtı.
O dönemde öğrenci olan Colani'nin babası, Suriye'deki Baas yönetimine karşı bazı protesto gösterilerine katıldı ve hapse atıldı. Bu sırada daha sonra Suriye'de darbe ile iş başına gelecek olan baba Hafız Esad da aslında Colani'nin babasıyla aynı düşünceyi savunuyordu.
Bu dönemde Mısır'la birlik yanlısı olan ve birlikten ayrılmaya karşı çıkan gruplar ordudan tasfiye ediliyordu ve Baba Hafız Esad da 1960 yılında ordudan atılıyordu.
Colani'nin babası daha sonra hapisten kaçtı, Ürdün'e gitti ve orada tekrar hapse atıldı. Bu sırada babanın 19 yaşında olduğu tahmin ediliyor. Ürdün'de kendisine Suudi Arabistan'a veya Irak'a gitmek arasında bir seçim hakkı verildi; o da Irak'ı seçti.
Çok ilginçtir, özellikle 2014 yılında IŞİD üzerine sahada alan araştırması yaptığımda IŞİD'in kurucusu Ebu Musab ez-Zerkavi, Ürdün'de cezaevindeyken, Kral Hüseyin'in vefatı sonrası Mart 1999'da çıkarılan genel afla serbest kalmış ve kendisine iki teklif sunulmuştu; Ürdün'de kalırsa tekrar tutuklanacak ya da Ürdün dışına çıkışına izin verilecekti. Zerkavi de Pakistan'a gitmişti.
Irak sınırına bırakılan Colani'nin babası, Bağdat'a gitti ve orada eğitimine devam etti. Lise ve üniversiteyi bitirdi. Ekonomi ve siyaset bilimi okudu. Öğrenim gördüğü dönemde Golan'ın Siyonist işgali gerçekleşti, bu yüzden Ürdün'e gitti ve Filistin gerillalarıyla beraber çalışmaya başladı.
Daha sonra tekrar Bağdat'a dönen baba, 1971 yılına kadar Bağdat'ta kaldı ve daha sonra tekrar Suriye'ye döndü. Dönüşüyle birlikte tutuklandı. Colani, babasının Siyasi Güvenlik Müdürlüğü ile bir anlaşmaya vardığını ve serbest bırakıldığını belirtiyor. Parlamentoya aday olan baba, siyasi geçmişi nedeniyle kazanamıyor ve daha sonra Suudi Arabistan'a gidiyor.
1980'lerin başında baba, petrol konusunda uzmanlaşmış olduğu için petrol uzmanı sıfatıyla 10 yıl Suudi Arabistan'da petrol bakanlığında çalıştı. Baba, Colani 7 yaşındayken 1989 yılında Suriye'ye döndü.
Colani, 1982 yılında Riyad'da dünyaya geldi
Colani, 1982 yılında Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da doğdu ve 7 yaşındayken ailesiyle birlikte Suriye'ye döndü.
Colani, babasının üzerinde büyük etkisi olduğunu ve ezilenleri savunmanın tohumunun ailelerinde olduğunu vurguluyor.
Babasının odak noktasının Arap Ulusu olduğunu, ancak kendisi için İslami hareket olduğunu belirten Colani, "Yani babam ve ben fikirlerimiz konusunda pek anlaşamıyorduk ama kesinlikle bizi etkiledi. Örneğin Filistin sevgisi, genel olarak Filistinlileri savunma arzusu, bunlar evimizin içine günün her saati ekilmişti" diyor.
Peki, Arap milliyetçisi bir aileden gelen Colani, nasıl oldu da "İslamcı" oldu?
Bu soruya yine Colani'nin kendi cevaplarından bakalım.
Colani'nin yetiştiği Şam'ın Mezzeh semti, Suriye'nin en lüks semtlerinden biri kabul ediliyordu. Orta ve zengin sınıfların yaşadığı bu semt, aynı zamanda Suriye'nin güvenlik ve askeri karargâhlarının yanı sıra, büyükelçiliklere ve Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşlarına da ev sahipliği yapıyordu.
Yakın zamanda Beyrut'ta İsrail tarafından öldürülen Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın damadı Hasan Cafer Kassir de yine bu semtte İsrail tarafından Ekim 2024'te öldürülmüştü.
Şam'ın Mezzeh semti büyük ölçüde liberal bir semtti. Şam'ın diğer semtlerine göre İslami eğilimleri çok güçlü değildi. Orta sınıf bir aileye mensup olan Colani, böyle bir ortamda yetişiyordu.
Filistin'de 2000 yılında başlayan İkinci İntifada (Filistin Halk Ayaklanması), komşu ülkeler gibi bireyleri de etkiliyordu. Bu İntifada'dan etkilenenlerden biri de 18 yaşındaki Colani'ydi.
O zamanları Colani, şu sözlerle anlatıyordu:
Hâlâ genç bir adamdım; 18 veya 19 yaşındaydım. O zamanlar işgalciler ve istilacılar tarafından zulüm gören ulusu savunma görevimi nasıl yerine getirebileceğimi düşünmeye başladım. Fakat bu düşünce tarzını bağlamına oturtmalıyız. 18 yaşında genç bir adamdım. Yani kendiliğinden, doğuştan gelen bir düşünceydi. Politize edilmemiş veya yönlendirilmemiştim.
Colani, o sırada 67 ya da 68 yaşında olduğunu ve ismini vermek istemediği bir din adamının yönlendirmesiyle kendisine göre gerçeği aradığını belirtiyor:
Sonra biri bana camiye gitmemi, camide namaz kılmamı ve camide namaz kılmaya kendimi adamamı tavsiye etti. Ben de gittim ve orada namaz kılmaya kendimi adamaya başladım ve hayatın aradığımız saf dünyevi anlamdan farklı bir anlamı olduğunu hissettim. Bu yüzden bu gerçeği aramaya başladım. İçimde beni gerçeği aramaya iten bir şey vardı. Adalete nasıl ulaşırız? İnsanları zulümden nasıl kurtarabiliriz? İnsanlar arasında iyiliği nasıl yayabiliriz? Tüm bu anlamları Yüce Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim'de, peygamberin uygulamalarında aramaya başladım. Sonra bir şeyhle tefsirini çalıştım.
Colani Irak'ta
Suriye'de arayışını tamamladığını düşünen Colani, Irak'ta savaş başlamadan yaklaşık 2-3 hafta önce ilk olarak Bağdat'a gitti. Bağdat'ta bir süre kaldıktan sonra Ramadi'ye geçti. Savaş başladığında Bağdat'ta bulunan Colani, bir süre sonra Suriye'ye geri döndü ve ardından tekrar Irak'a döndü.
Irak'ta Musul'a giden Colani, zamanının çoğunu orada geçirdi ve Ebu Gureyb Hapishanesi'ne kondu. Burada bir süre kalan Colani, daha sonra Bucca hapishanesine, oradan da Bağdat havaalanındaki Cropper Hapishanesi'ne nakledildi. Sorgulardan sonra Amerikan güçleri, Colani'yi Iraklılara teslim etti ve onlar da onu El-Taci Hapishanesi'ne koydular.
Toplamda 5 yıl hapis yattıktan sonra El-Taci Hapishanesi'nden serbest bırakıldı.
Colani, asker olarak gelmiş ve Irak'ta ABD güçlerine karşı mücadele etmek için El Kaide saflarına katılmıştı.
Colani hakkında en çok merak edilenlerden biri, IŞİD kurucusu Ebu Musab ez-Zerkavi ile tanışıp tanışmadığı meselesidir.
Colani, bu konuda şunları belirtiyor:
Ebu Musab ez-Zerkavi ile görüşmedim. Ebu Musab ez-Zerkavi çoğunlukla Felluce ve Ramadi'de bulunuyordu ve ben o sırada Musul'daydım. Ben sıradan bir askerdim. El-Zerkavi ile görüşeceğim herhangi bir büyük operasyonda yer almadım. El-Zerkavi'nin etrafında sıkı bir güvenlik protokolü vardı. Açık bir savaş değildi; daha çok bir güvenlik savaşıydı, bu yüzden insanlar saklanıyordu.
Zerkavi ile görüşmeyen Colani, onun emri altında çalışmaya başlamıştı çünkü Zerkavi, genel komutandı. Zerkavi El Kaide'ye biat ettikten sonra, Iraklı grupların birçoğu Ebu Musab el-Zerkavi'ye katıldı ve ben de ona katılan bu grupların bir parçası olarak Colani de bunların içerisindeydi. Colani, 2006 yılında hapishanedeyken IŞİD kurucusu olarak adlandırılan Zerkavi'nin 2006 yılında öldüğünü belirtiyor.
Colani'nin hayatını daha iyi anlamak için, savaşmak için gittiği Irak'taki ve siyasi durumu da ele almak gerekiyor.
Ürdün'de afla serbest bırakılan Zerkavi, Pakistan'da sorgulandıktan sonra Afganistan'a geçti ve Aralık 1999'da "Şam Ordusu" ismiyle bilinen kendisine bağlı kişileri Herat Kışlası'na topladı. Zerkavi, 2000 yılında Afganistan'ın Kandahar şehrinde Usame Bin Ladin ile tanıştı. Irak işgalinden iki yıl önce Zerkavi, ABD'nin işgaline hazırlık yapmak amacıyla İran ve Irak'ın kuzeyinden Irak'a geçti. 19 Mart 2003'te ABD Başkanı George W. Bush, Irak işgalini başlattı.
2003'te Zerkavi tarafından Irak'ta "Cemaat el-Tevhid vel-Cihad" örgütü kuruldu. Mayıs 2004'te başka bir militan grup, Salafiah al-Mujahidiah ile birleşti. Örgüt, Ekim 2004'te "Tanzim Kaidat el-Cihad fi Bilad el-Rafidayn" ya da bilinen adıyla "Irak El Kaide'si" adını aldı. Ocak 2006'da Irak El Kaide'si "Mücahidin Şûra Konseyi" adını aldı. 7 Haziran 2006'da ABD güçleri Zerkavi'yi öldürdü. Yerine Ebu Hamza el-Muhacir geçti.
Ekim 2006'da kurulan Irak İslam Devleti'nin lideri, asıl ismi Hamid Davud ez-Zavi olan Ömer El Bağdadi oldu.
2007'de, daha sonra IŞİD lideri olarak karşımıza çıkacak olan Ebu Bekir el-Bağdadi, Ehli Sünnet Ordusu isimli bir örgüt kurdu, El Kaide'ye katıldı ve örgütte 3'üncü adam oldu. 17 Nisan 2010'da Ebu Ömer el-Bağdadi ve Hamza el-Muhacir, ABD saldırısında öldürüldü.
16 Mayıs 2010'da El Kaide'den yapılan açıklamada gerçek ismi İbrahim Avvad İbrahim Bu Bedri bin Armuş olan Ebu Bekir el-Bağdadi'nin, Irak İslam Devleti'nin emiri olduğu ilan edildi. 15 Mart 2011'de Suriye'de gösteriler başladı ve ülke çapına yayıldı. 29 Temmuz 2011'de Riyad el-Esad tarafından Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kuruldu. Ağustos 2011'de ileride Nusra Cephesi'ni kuracak olan Colani, 8 kişiyle Suriye'ye geçti.
Colani'nin hapishanede popülerliği artmaya başladı
2006 yılında Irak'taki gelişmeleri cezaevinden takip eden Colani, Amerikalıların iletişimi yasaklamasından dolayı dışarıda ne olup bittiğinden habersizdi ama kendisine göre bir program yürütüyordu.
Colani, hapishanede El Kaide örgütü yöneticiliğinden tutuklu olarak gelen eski polis memurlarının hapishanedeki çalışmalarına ve yöntemlerine karşı çıkıyordu. İnsanlar, onların bölümlerinden Colani'nin olduğu bölümlere gelmeye başladıkça Colani'nin popülerliği artmaya başladı.
Colani, o süreci şöyle anlatıyor:
Hapishanede, İslam'ın gerçek anlamı, savunmanın gerçek anlamı, cihad süreci hakkında birçok yanlış fikir olduğunu fark ettim. Ama orada kimseyle çatışmaya girmemeyi tercih ettim, bu yüzden mahkûmlar arasında biraz popülerlik kazanana kadar insanlara gerçek kavramlar hakkında eğitim vermeye başladım. Bu yüzden benim metodolojim, El Kaide örgütünde emir olmadan önce eski polis memurları olan diğerlerinin metodolojisinden tamamen farklıydı.
Hapishaneyi bir İslam emirliğine dönüştürmeye çalışıyorlardı, insanları belirli bir şekilde davranmaya zorlamaya çalışıyorlardı, onları cezalandırıyorlardı. Onları sorumlu tutmak için korkunç önlemler kullanıyorlardı, bu yüzden hapishanede öldürme de dahil olmak üzere çok sayıda suç işleniyordu. Çeşitli nedenlerden dolayı, bunu büyük ölçüde reddettim ve bulunduğum bölümlerde doğru fikirleri yaymak için elimden geleni yaptım. İnsanların, o liderlerin olduğu bölümlerden benim bölümüme geçtiği bir aşamaya ulaştı.
Colani, hapishane şartlarını Bucca Hapishanesi bağlamında şöyle anlatıyor:
Benim açımdan çok fazla baskı görmedim, sadece beş yıl boyunca hiçbir yasa olmadan özgürlüğümü elimden aldılar. Beş yıl boyunca yargılanmadım. Bu, benim için en ciddi olanıydı, beni en çok etkileyen şeydi. Diğerlerine gelince, Ebu Gureyb skandalı vardı. Sonra Ebu Gureyb skandalından sonra devam etti. Belli kişilere, herkese değil, işkence, tabut, su işkencesi ve benzeri yöntemler uygulanıyordu. Bunlar vardı ve devam etti. Bazen tutukluları gizli Irak hapishanelerine gönderiyorlardı. İşkenceyi yapanlar Iraklılar, Şii ve İranlı milisler oluyordu, onları sorguluyor ve bilgi alıyorlardı. Daha sonra Amerikalılar, kurtarıcı olarak geliyor, bilgi alındıktan sonra onları hastanede tedavi ediyor ve normal bir hapishaneye geri götürüyorlardı.
Hapishanede Colani'nin hapishanedeki çalışmaları ve önerilerinden etkilenen El Kaide komutanının serbest bırakılması
Hapishanede Colani'nin çalışmalarından etkilenen ve önerilerini dikkate alan El Kaide komutanının serbest bırakılması ve Musul'u da içeren Kuzey Eyaleti'ne atanması, Colani açısından oldukça yeni bir dönemi beraberinde getirdi. Çünkü serbest bırakılan komutanla Bağdadi arasında bir iletişim vardı ve bu komutan Bağdadi'ye Colani'den bahsetmişti.
Colani, hapishaneden çıkınca (2008 olduğu belirtiliyor) ilk görüştüğü kişi bu komutan oldu. Suriye devriminin başladığı gün, cezaevi arkadaşı olan komutan Colani'den ne düşündüğünü sordu. Colani, Suriye'ye gitmek istediğini söyledi. Çok ilginçtir ki, o dönem Colani'nin Suriyeli olduğunu bilen çok az kişi vardı ve herkes onu Iraklı zannediyordu.
Suriye'ye gitmesi için Ebubekir el-Bağdadi'den izin alınmaya çalışırken, Colani de 50 sayfaya yakın bir hazırlık yaparak Bağdadi'ye gönderdi. Colani, özellikle Suriye'de Irak'taki hataların yapılmaması gerektiğinin altını çiziyor ve uyarıyordu.
Suriye hakkındaki düşüncelerini yazan Colani, temel kurallara odaklandı:
Suriye'nin tarihini, coğrafyasını, Suriye'deki mezhep çeşitliliğini, yönetim mekanizmasını, Esad'ın ailesinin iktidara nasıl geldiğini vb. anlattım. Çünkü bir dereceye kadar Irak kültürü – İslam Devleti'ndeki bazı liderler, kültürleri etraflarında olup bitenler hakkındaki bilgilerini sınırlıyordu, çünkü yaptırımlar altında ve Irak'ta uzun savaşlar sırasında yaşamışlardı, bu yüzden bir dereceye kadar izole olmuşlardı. Irak komşularından izole edilmişti. Yani bunlar temel kurallardı ve o da bunlara tamamen katılıyordu.
Rapordan sonra Colani, Suriye'ye gitmek için kendini hazırlamaya başladı. Hazırlık döneminde el-Bağdadi ile görüşmeye giderek onunla tanıştı.
Colani tanışmayı ve kendisinde bıraktığı etkiyi şöyle anlatıyor:
Onunla tanıştım. Dürüst olmak gerekirse, ona biraz şaşırdım. Durumları analiz etme konusunda büyük bir yetkinliğe sahip değildi. Güçlü bir kişiliği yoktu. Uzun bir süre Irak savaşından kopuktu, çünkü Bucca hapishanesinden çıktıktan sonra Suriye'ye gitti ve o sırada geri dönmeden önce 3 ila 4 yıl orada kaldı.
El Kaide örgütünün ve IŞİD'in liderleri arasında tanınmıyordu. Onu tanımam gerekiyordu. Aramızda iletişim kuracaktı ve iletişim mektuplar aracılığıyla olduğunda, kişiyi iyi tanıyamazsınız.
Büyük bir sorumluluk, Suriye sorumluluğu üstlenecektim, bu yüzden kişisel bir ilişki olması gerekiyordu, gözümün onu doğru düzgün tanımasına izin vermem, beynimin onu doğru düzgün dinlemesine izin vermem gerekiyordu, böylece onunla nasıl konuşacağımı veya durumları değerlendirme ve emir verme yeteneğini nasıl değerlendireceğimi bileceğim.
Bunu doğru düzgün inceliyor mu, incelemiyor mu? Bu yüzden kendime bu fırsatı verdim. Bu yüzden talep ettim. 'Gitmeden önce görüşmeliyiz' dedim ve o da bu fikri memnuniyetle karşıladı ve hemen cevap verdi.
Colani'ye bu dönem yapılan eleştirilerden bir tanesi, taktiklerini beğenmediği El Kaide'ye neden başvurduğu sorusudur. Colani, sonuçta itiraz etse de El Kaide'ye bağlı olduğunu ve izin almadan gidemeyeceğini belirtiyor. Diğer taraftan Suriye'de mücadele etmek için insan, para ve silaha ihtiyacı olduğunu biliyor ve bunu da ancak El Kaide'den sağlayacağını biliyor.
Colani, Suriye'ye gitmek için El Kaide'den 100 adam istedi ancak Suriye'ye gitmesine sıcak bakmayanlardan dolayı sadece 6 kişi alabildi. Colani, Suriye'ye gittiğinde 60 bin dolar alabilmişti. Parayı biraz silah almak için kullandı (yaklaşık 40 tüfek, 50 tüfek).
Colani, "Bu parayı, insanları öldüren adaletsiz bir tiran rejime karşı koymak için kullandık ve bu insanları savunduk" derken bir yıl içerisinde altı kişiden 5 bin kişiye ulaşan bir güç oluşturmaya başladı. Colani'nin Suriye'ye beraber gittiği arkadaşlarının yarısı, IŞİD'le olan anlaşmazlığında daha sonra Colani'yi terk edecekti.
IŞİD'le anlaşmazlık nereden çıktı?
IŞİD ve Colani'nin başında bulunduğu Nusra Cephesi arasındaki ayrışmayı anlamak için Suriye ve Irak'ta neler yaşandığına bakmamız gerekiyor.
24 Ocak 2012'de Suriye'de Nusra Cephesi ilan edildi. Daha önce Nisan 2013'te Irak İslam Devleti ismini almış olan örgüt, "Irak ve Şam İslam Devleti" oldu.
Nisan 2013'te örgüt lideri Ebu Bekir el-Bağdadi, Nusra Cephesi'nin Irak İslam Devleti tarafından kurulduğunu açıkladı. Bu iki grubun, Irak ve Şam İslam Devleti adı altında birleştiğini duyurdu. El-Nusra Cephesi lideri Colani bunu kabul etmedi.
2013'te El Kaide yönetimi, Bağdadi'nin Suriye'deki eylemlerini kınadı. Şubat 2014'te, El Kaide IŞİD ile tüm bağlarını kestiğini duyurdu. 29 Haziran'da IŞİD, halifeliğin yeniden kurulduğunu ilan etti. El-Bağdadi, halife ilan edilerek Halife İbrahim adını aldı. Irak Şam İslam Devleti ismi ise İslam Devleti olarak değiştirildi.
Colani, o dönem neden Nusra'yı kurduklarını ve Zevahiri'ye biat ettiklerini şöyle açıklıyor:
El-Nusra Cephesi'nin lideriydim ve El-Bağdadi de İslam Devleti'nin lideriydi. O halde kime yönelmeliyiz? Sembolizmi taşıyan büyük bir kişiliğe ihtiyacımız vardı. Bu seviyedeki bir çatışma, sembolik öneme sahip bir kişiye ihtiyaç duyar, böylece taban, mesajlarını duyan insanlar bundan etkilenebilir.
Colani, IŞİD'den ayrılma sebebi olarak kendisinin cezaevinden çıktıktan sonra Bağdadi'ye gönderdiği 50 sayfalık rapordaki kural ve parametrelerden sapmayı belirtiyor:
Yani buraya geldikten bir yıl sonra, bir miktar zafer kazandıktan, bazı temaslar kurduktan ve halk arasında belli bir popülerlik kazandıktan sonra, İslam Devleti'nin bazı liderlerinin Suriye'ye ilgisi başladı. Böylece buraya gelmeye başladılar. İslam Devleti liderleri bizi diğer gruplara karşı bir savaş başlatmaya zorlamak için birçok girişimde bulundu. Biz bunu reddettik. Ona karşı durduk. Bu yüzden herkesin duyduğu, El-Nusra Cephesi'nin İslam Devleti ile bağlantılı olduğunu duyuran sesi yayınladı. Ben de bunun kabul edilemez olduğunu söyledim. Aramızda, herhangi bir anlaşmazlık olması durumunda bunun El Kaide örgütü tarafından Dr. Eymen ez-Zevahiri'ye götürüleceği konusunda bir anlaşma vardı. Bu yüzden konuyu gündeme getirdik ve aramızdaki ayrılık başladı.
2014 yılında Habertürk gazetesinde "Bir Terör Örgütü Olan IŞİD'in İçyüzü" yazı dizisinde o dönem Nusra ve IŞİD arasındaki ayrılığın kronolojisini şöyle yazmıştım:
IŞİD, Suriye'de ABD'nin terör listesine girince büyük halk desteği alan Nusra Cephesi'nin feshedildiğini ilan ediyordu. Nusra Cephesi lideri Colani, IŞİD'in bu açıklamasını direnişe zarar vereceği gerekçesiyle nazikçe reddetti ve Bağdadi için olumlu ifadeler kullandı. Bağlılığının El Kaide liderliğine olduğunu açıkladı. IŞİD, Nusra Cephesi'ne ağır ifadelerle saldırılarda bulundu, askeri mekânlarını ele geçirdi ve sahip olduğu malzemelerin tamamına yakınına el koydu.
Bu süreçte Colani'nin asi olduğu imajı yaygınlaştırılarak birçok savaşçının ayrılması sağlandı. Taraflar, arabulucuların girişimiyle konuyu çözmeye çalıştı, ancak sonuç çıkmayınca Eymen el-Zevahiri, iki yapılanmanın da lideri olduğu için duruma el koydu. Zevahiri, Nusra Cephesi'nin Suriye'de, IŞİD'inse Irak'ta faaliyetini sürdürmesine karar verdi. IŞİD, Zevahiri'nin kararının İslam'a aykırı olduğunu, emire itaat edilemeyeceğini ve Suriye'de faaliyetlerini sürdüreceğini açıkladı.
Uzun sessizliğin ardından, Suriye'de gruplar arasında çatışma başladı ve 3 bine yakın militan yaşamını yitirdi. Bazı tanınmış kişiler çözüm için tarafsız mahkeme çağrısında bulundu; buna Ümmet Girişimi ismi verildi. Ancak Nusra Cephesi ve diğer gruplar bu şeri mahkemeyi kabul ederken IŞİD reddetti. El Kaide liderliği, IŞİD ile tüm ilişkilerinin sona erdiğini ilan etti.
IŞİD, El Kaide'yi İbrahim milletinden çıkmakla itham etti ve böylece tekfir etmiş oldu. Eymen el-Zevahiri, son bir açıklama ile IŞİD'in El Kaide'ye aslında hiç bağlılık sözü vermediği iddiasını yalanladı. IŞİD'e son kez Irak'a çekilmesi ve akan kanı durdurması için çağrıda bulundu. Nusra Cephesi'nden de çatışmaları durdurmasını istedi.
Nusra Cephesi, Zevahiri'nin emrini yerine getireceğini ve sadece kendilerini savunacaklarını açıkladı; bağımsız mahkeme çağrısında bulundu. IŞİD sözcüsü Adnani, Zevahiri'nin çağrılarına hakaretle karşılık verdi. Zevahiri'den Nusra Cephesi'ne desteğini çekmesini istedi.
Zevahiri'den Pakistan, Yemen, Afganistan, Mısır ve daha birçok ülke askerini kâfir ilan etmesini isteyen Adnani, tarafsız mahkeme çağrısını reddetti. Adnani en sonunda, El Kaide'nin dinden çıktığını iddia ederek, Zevahiri ve El Kaide liderlerinin eski liderlerin yolundan saptığını, bu nedenle 'mürted' olduklarını belirtti.
Colani, IŞİD konusunda yaklaşımını ve ayrılma sebeplerini şöyle özetliyor:
Çalışmanın başında, raporuma koyduğum plan ve stratejiler onaylandı. Daha sonra, belki Suriye'de başarılı olacağımıza dair pek umutları yoktu. Bir yıl içinde sayımız arttı, genişledik ve çok büyük bir toprak parçasına sahip olduk. O zaman İslam Devleti'nin bölgeye ilgisi arttı, bu yüzden el-Bağdadi, kendisiyle doğrudan ilişkisi olan bazı liderler gönderdi. Bu liderler, geçmişte üzerinde anlaştığımız bazı noktaları değiştirmeye çalıştılar.
Mezhep savaşının genişlemesine doğru kaydırmaya çalışıyorlardı. Bu konuda da anlaşamadık. Yani anlaşmazlığın başlangıcı buydu. El-Bağdadi, bu politikalara karşı çıktığımızı gördüğünde, etrafımdaki liderlik yapısını değiştirmeye çalıştı, bu yüzden ona cevap verdik. Sonra reddettik ve İslam Devleti'nden ayrılmayı talep ettik. Onlar İslam adını kullanan bir örgüt ama İslam'a zarar veriyorlar.
Batı'da İslam'a kötü gözle bakılmasına neden oldular ve İslamofobi'yi beslediler. Burada da Suriye devrimine çok büyük zararlar verdiler. Devrimciler Şam'a kadar ulaşmışlardı ama onların ortaya çıkışı rejime nefes aldırdı. Şu an Afganistan'da da benzer bir süreç yaşanıyor. Taliban ile ABD arasındaki anlaşmanın sarsılmasını istediler. Müslümanların sevinçlerine dayanamayıp böyle bir şey yaptılar.
Colani, IŞİD'le çatışmamak için çok uğraştıklarını ifade ederek, "IŞİD, Suriye devriminin önünde bir engel olmaya başladığında ve gruplara ve halka saldırılar başladığında, hatta bize saldırıp bazı askerlerimizi, liderlerimizi ve gençlerimizi öldürdüğünde, bu çatışma kaçınılmazdı. Ancak bu çatışmadan kaçınmak için çok uğraştık. Bu yüzden IŞİD'e karşı savaştık. Sonra güvenlik görevlilerine dönüştüler, suikast düzenlediler ve orada burada savaştılar. Özgürleştirilen bölgelerdeki güvenlik güçleri, birçoğunu yakaladı ve Suriye devrimini sabote etmeye çalışanları hapishanelere koydular" diyor.
Fotoğraf: AP
HTŞ kuruluyor
28 Temmuz 2016 tarihinde Nusra Cephesi'nin lider kadrosu, El Kaide kolu olarak faaliyet gösteren el-Nusra'nın feshedildiğini ve Şam'ın Fethi Cephesi'nin (ŞFC) kurulduğunu duyurdu. Bu karar, ABD ve Rusya'nın El Kaide'yi terör örgütü kabul edip saldırılar düzenlemesiyle birlikte, diğer 'muhalif gruplarla birleşme' umudunun etkin rol oynamasıyla alınmıştır.
Colani, IŞİD'den sonra devrimin ve Suriye halkının çıkarının El Kaide örgütünden ayrılmak olduğunu gördüklerinde, "Bunu kimseden baskı görmeden, kimse bize bundan bahsetmeden veya bir şey talep etmeden kendimiz başlattık. Bu, Suriye devrimine fayda sağlayan kamu yararına olduğunu düşündüğümüz şeye dayalı bireysel, kişisel bir girişimdi" diyor.
Bir taraftan IŞİD'le olan mücadele, diğer taraftan El Kaide'den ayrılarak Nusra'nın feshedilmesi ve saha da diğer grupların bir kısmıyla çatışmalar yaşanıyordu. Colani, Suriye'de geçmiş dönemlerde çok fazla grubun kendi içerisinde mücadelesini yorumlarken, insanların anlaşmazlık durumunda müracaat edecekleri merkezi bir otoritenin olmayışını, bu işin sebeplerinden biri olarak ifade ederken, Suriye devriminde çok fazla fraksiyonun yer aldığının da unutulmaması gerektiğini belirtiyor.
Diğer gruplarla savaşma gerekçelerini şöyle açıklıyor:
Özgür Suriye Ordusu'na bağlı fraksiyonlara gelince, devrimin parçası olduklarını iddia eden fraksiyonlar vardı; bazıları öyleydi ama gerçekte onlar sadece gangster, hırsız ve haydutlardı.
İnsanlar bize onları o haydutlardan kurtarmamız için yalvardıktan sonra harekete geçmek bizim görevimizdi. Dostça bir şekilde onların insanlara zarar vermesini durdurmaya çalıştık. Ondan sonra küçük bir çatışma oldu ve bitti. Burada vurgulamak istediğim nokta, bütün bu iç çatışmaların her şeyden önce devrimin çıkarına olmadığıdır ve bunların yaşanmasını asla istemiyoruz, desteklemiyoruz.
Eğer böyle bir çatışmaya girersek, bunu zarardan kaçınmak ve tehditleri savuşturmak için acil bir zorunluluktan dolayı yaparız. Ancak devrimin tüm fraksiyonları için doğru olan şey, örneğin IŞİD gibi genel bağlamdan sapanlar hariç, safları birleştirmektir. Ve bunlar devrim sahnesinden tamamen uzak tutulmalıdır.
28 Ocak 2017: Halep'in rejim güçlerinin kontrolüne geçmesi ve Türkiye ile Rusya'nın inisiyatifiyle başlayan Astana Görüşmeleri, rejim karşıtı gruplar arasında ayrışmalara neden oldu ve Şam Fetih Cephesi, Nurettin Zenki Hareketi, Ahrarü'ş-Şam Hareketi'nden ayrılanlar ve bazı gruplar, Heyetül Tahrir-i Şam'ı (HTŞ) kurduklarını duyurdu. Bu karardan birkaç gün önce, ŞFC'nin ÖSO'ya bağlı gruplara saldırması, 6 örgütün (Sukur-el Şam, Fastakim, İslam Ordusu İdlib Kanadı, Mücahitler Ordusu, Şamiye Cephesi Batı Halep Teşkilatı, Şam'ın Devrimcileri) Ahrarü'ş-Şam'a katılmasıyla sonuçlanmıştı.
9 Temmuz 2017: HTŞ, bünyesinde bulunan diğer gruplardan habersiz bir şekilde, kendisinin en büyük rakibi olan Ahrarü'ş-Şam hareketine karşı askeri operasyon başlattı. 21 Temmuz 2017'de Ahrarü'ş-Şam kontrolündeki Cilvegözü sınır kapısının Suriye tarafı olan Bab El Hava sınır kapısı, HTŞ tarafından kontrol altına alındı. Burası, İdlib'in dünyaya açılan tek noktasıydı. Üç gün sonra da İdlib'in merkezindeki tüm Ahrarü'ş-Şam kontrol noktaları HTŞ saldırısıyla örgütün eline geçti ve İdlib merkezi tamamen HTŞ'nin hakimiyeti altına girdi.
17 Mayıs 2017'de ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Adalet İçin Ödül programı, Muhammed el-Colani'nin kimliğinin veya yerinin belirlenmesine yol açacak bilgiler için 10 milyon dolara kadar ödül verileceğini duyurdu. ABD Dışişleri Bakanlığı, HTŞ'yi Göçmenlik ve Vatandaşlık Yasası kapsamında yabancı bir terör örgütü ve özel olarak belirlenmiş küresel bir terörist varlık olarak tanımladı. Mayıs 2013'te, Colani, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından özel olarak belirlenmiş küresel bir terörist olarak tanımlandı ve ABD yargı yetkisine tabi tüm mal varlıkları engellendi, ABD vatandaşlarının onunla iş yapması yasaklandı. 24 Temmuz 2013'te, BM Güvenlik Konseyi IŞİD ve El Kaide Yaptırımlar Komitesi, yaptırım uygulanan teröristler listesine aldı ve onun uluslararası varlıklarını dondurma, seyahat yasağı ve silah ambargosuna tabi tuttu.
İdlib'de yeni dönem
4 milyon insanın yaşadığı İdlib, ağırlıklı olarak HTŞ tarafından yönetilmeye başlanırken, Colani de yavaş yavaş uluslararası basının karşısına çıkmaya başladı.
İlk dönem neden yüzünü göstermediğiyle ilgili olarak Colani, "Suriye devrimi birçok aşamadan geçti. İlk dönemde yüzümü göstermem bazı sıkıntılara yol açacaktı. Belki de rahat dolaşma imkanı bulamayacaktım. Ama Suriye devrimi kendi karakterini bulduktan sonra yüzümü açtım. Röportaj vermek benim bir görevim. Suriye'de yaşananları anlatmam lazım. Biz ülkenin asıl unsurlarından birisiyiz ama dönemine göre tavırlar aldık" diyordu.
Daha önce Şubat 2021'de Martin Smith'e verdiği röportajda ise, "Suriye devrimindeki önemli bir olayın bir parçasını temsil ediyoruz ve Suriye devriminin gerçek imajını dünyaya doğru bir şekilde iletme misyonumuz var. Suriye devrimi dünyadaki birçok insan için önem taşıyor. Her şeyden önce, bir suçlu ve zalim olan, halkını öldüren bir tirana karşı yükselen haksız muamele görmüş bir devrim. Bir milyondan fazla insan öldürüldü. 400 bin ila 500 binden fazla insan var. Hapishanelerde işkence gören ve tecavüze uğrayan kadınlar var. Yıkılan milyonlarca ev, okul ve hastane var. Bu nedenle bu dava hakkındaki gerçek tüm dünyaya doğru bir şekilde ulaşmayı hak ediyor. Devrimin imajını lekelemeye çalışan bazı insanlar var; bazıları düşman, bazıları değil. Devrimin imajını lekelemeye ve onu belirli bir şekilde tanımlamaya çalışıyorlar. İnsanları savunmadaki rolümüz ve misyonumuz, onların güvenliğini, dinlerini, onurlarını, mallarını savunmak ve Beşşar Esed gibi suçlu bir tirana karşı durmak, bu imajı sizin platformunuz veya gerçeği dünyadaki herkese iletebilecek herhangi bir platform aracılığıyla iletmenin de bizim görevimiz olduğu anlamına geliyor" diyordu.
2021'de ilk kez bir ABD'li muhabirle konuşan el-Cevlani, takım elbisesiyle dikkat çekmişti / Fotoğraf: PBS
Suriye'den ABD ve Avrupalılara savaş açmak doğru değil
Colani, CNN'e verdiği röportajda (6 Aralık 2024) yıllar içinde dönüşüm dönemlerinden geçtiğini söylüyor:
20'li yaşlarındaki bir kişi, 30'lu veya 40'lı yaşlarındaki birinden ve kesinlikle ellili yaşlarındaki birinden farklı bir kişiliğe sahip olacaktır. Bu insan doğasıdır.
Colani, Halep ve diğer yerlerin ele geçirilmesiyle birlikte Halep Kalesi'nde görüldü. Yanında ve röportajda daha önce kullanmadıkları Suriye Devrimi bayrağı bulunuyordu. Colani, bu yeni dönemde ısrarla politikalarının herhangi bir düşmanlık üzerine kurulmadığını ve Suriye'den dış operasyonlar yapmanın politikaları olmadığını belirtiyor:
Evet, Batı'nın bölgedeki bazı politikalarını eleştirdik ama Suriye'den ABD'ye ve Avrupalılara savaş açmak doğru değil. Öncelikle, bölgede yönetici gibi davranmıyoruz. Suriye devriminin tamamen bir parçasıyız ve Suriye devrimi tek bir kişiyle sınırlandırılamaz. Bu bir halk devrimi.
Diğer bir şey de bunun haksız bir kategorizasyon olmasıdır. Bu, hiçbir gerçekliği veya güvenilirliği olmayan politik bir etikettir, çünkü bu devrimdeki 10 yıllık yolculuğumuz boyunca Batı veya Avrupa toplumuna hiçbir tehdit oluşturmadık: hiçbir güvenlik tehdidi, hiçbir ekonomik tehdit, hiçbir şey. Bu yüzden bu tanımlama siyasallaştırılmıştır.
Bu önlemleri alan ülkeleri bu devrime yönelik politikalarını gözden geçirmeye çağırıyoruz. En önemlisi, her şeyden önce, bu bölge Avrupa ve Amerika'nın güvenliği için bir tehdit oluşturmuyor. Bu bölge dış operasyonların yürütüleceği bir sahne değil. Öncelikle bu.
Diğer bir nokta da, uluslararası toplumun Suriye devrimine karşı benimsediği bazı yanlış politikalar var. Örneğin, Beşşar Esad'ın halkına karşı onlarca kimyasal saldırı gerçekleştirmesine rağmen, şimdiye kadar uluslararası alanda tanınması hala devam ediyor. Aslında 100'den fazla saldırı olduğu söylendi. Ve okulları yıktı, çocukları ve kadınları öldürdü, köy ve kasabalardaki insanlara varil bombaları attı ve Humus ve Halep gibi büyük medeniyetleri yok etti.
Colani, Suriye şartlarından ve geçmişte yapılan bazı uygulamaların yanlış yapıldığını kabul ediyor ama bunun tek taraflı olmadığını söylüyor:
Masum insanların öldürüldüğünü kabul ediyoruz. Eğer biri bunu yaptıysa ve IŞİD veya başkalarıyla ilişkilendirildiyse, bu politikaları desteklemediğimizi söylüyoruz. Biz ezilen ve haklarımızı savunan kişiler olsak bile, masum insanların öldürülmesine karşıyız.
Bu arttığında ve tırmandığında, bu nedenlerle IŞİD ile aramızda ayrışmaya yol açtı, çünkü IŞİD çatışmayı ve yaşanan çatışmaları yönetmede yanlış politikalar benimsedi veya hatta bazı masum insanları öldürmeye yöneldi. Bu seviyeye ulaştığında, ayrıldık ve masum insanları öldürenlerden uzaklaştık. Tanımlayıcı pusula buydu.
Tekrar ve tekrar ediyorum ki, o dönem geçmişte El Kaide ile olan ilişkimiz bir dönemdi ve sona erdi ve hatta El Kaide ile birlikte olduğumuz o dönemde bile dış saldırılara karşıydık ve Suriye'den Avrupa veya Amerikan halkını hedef alan dış operasyonlar yürütmek politikalarımıza tamamen aykırıdır. Bu bizim hesaplamalarımızın bir parçası değildi ve bunu hiç yapmadık.
Suriye'deki hükümet karşıtı savaşçılar, 5 Aralık 2024'te Hama sokaklarında askeri bir araçla dolaşırken zafer çığlıkları atıyor / Fotoğraf: Abdülaziz Ketaz-AFP
İntihar bombacıları için ne düşünüyor?
İntihar bombacılarıyla ilgili olarak, sivilleri hedef almadıklarını ancak askeri hedefler için intihar bombacıları kullandıklarını ifade ederek, şunları söyledi:
İntihar bombacıları kullandınız, değil mi? Evet, bazı savaşlarda şehitler kullandık. Bu ne anlama geliyor? Bu bir silah. Düşmanla savaşmak için kullanabileceğimiz uçaklarımız yok.
Ama soru şu: Şehitler kime karşı konuşlandırıldı? Şehitler, Şebbiha'ya [devlet destekli milisler] ve bölgeye girmeye çalışan ve bir noktada protestoculara saldırarak masum insanları öldürmeye çalışan İran ve Rus milislerine karşı konuşlandırıldı.
Biz şehitleri onlara karşı kullandık. Bu bir alçaklık eylemi değil; onurlu bir eylem. Bir adam, öldürülen masum insanları savunmak istediği için kendini feda ediyor... bu yüzden bu bir araç. Bu bir araç, kendi başına bir amaç değil. Uçaklarımız olsaydı, uçakları kullanırdık. Şehitliği değiştirecek topçularımız olsaydı, o kardeşleri kurtarır ve o silahları kullanırdık. Öyleyse, masum insanları öldüren ve varil bombası atan bir uçakla, ki bu kınanmaz, o masum insanları korumak isteyen ve onlar güvende yaşasın diye kendini feda eden bir uçak arasındaki fark nedir?
Yabancı savaşçılarla ilgili olarak ise Colani, "Muhacir kardeşlerimiz Suriye'ye bize yardım etmeye geldi. Gayretleri için çok teşekkür ediyoruz. Kesinlikle onlardan vazgeçmeyeceğiz. Artık bizden bir parça. Halkla iç içeler. Onlar halktan memnun, halk da onlardan. Bu insanlar kendi devletlerine bir tehdit değiller. Bizim kurduğumuz siyasetin altındalar. Bizim siyasetimiz de herhangi bir ülkeye düşmanlık üzerine kurulmadı. Suriye'yi işgal eden ve Suriyelileri öldürenlerle düşmanlığımız var. Onlarla da Suriye sınırları içinde savaşıyoruz. Tekrar etmek istiyorum, muhacir kardeşlerimiz artık bizden bir parça. Dinimiz ve kültürümüz gereği onları koruyacağız" diyor ve onların Suriye'nin bir parçası olduğunu kabul ediyor.
Masum insanların hedef alınmasıyla ilgili olarak Colani, şunları söylüyor:
Masum insanların öldürülmesine karşıydık. Yalnız değildim. Vicdanı, bilinci ve İslam ve din hakkında gerçek bir anlayışı olan birçok insan, çok sayıda düşmanın öldürülmesine yol açacak olsa bile, herhangi bir masum insanın öldürülmesine karşıydı. Ancak bir masum insan öldürülecekti. Buna karşıydık. Bu dini olarak kabul edilebilir ve haklı gösterilebilir bir şey değildir.
Suriye için "Halk Devrimi" tanımını kullanan Colani, ülkeyi tirandan kurtarmak istediklerini belirtiyor:
Halk devrimindeyiz, bu ülkeyi yöneten bir tirandan bir halkı kurtarma savaşı. Suriye devrimini çevreleyen birçok risk olduğunun farkındayız, ancak biz denklem budur. Bunu taşıdığımız inanç ruhuyla, ilkelerimiz ve hedeflerimizdeki kararlılığımızla telafi ediyoruz ve her zaman bunun üzerinde çalışacağız. Damarlarımızdaki kanın son damlasına kadar, hedeflerimize ulaşana kadar, Allah'ın izniyle, fedakarlık yapmaya devam etme yeteneğine sahibiz.
Suriye'deki çatışmaların bazı ülkeler için posta kutusu gibi olduğunu belirten Colani, çıkarlara dikkati çekiyor ve ülkelerin Suriye'deki çıkarlarını şöyle özetliyor:
Suriye'deki çatışma daha da kötüleşti. Artık aynı halklar arasındaki bir çatışma değil. Bazı ülkeler için -farklı çıkarları tarafından yönlendirilen politikalar nedeniyle- ne yazık ki onlar için daha çok bir posta kutusu gibi oldu.
Rusya rejimi pek umursamıyor ama rejimi, tüm doğal gazı ve sıcak sularıyla Akdeniz sahillerine ulaşmak için bir bahane olarak kullanıyor. Bunlar onların çıkarları ve bir yandan da bunlara odaklanıyorlar. Ayrıca, geçtiğimiz on yılın 90'lı yıllarının başında Sovyetler Birliği'nden kaybettikleri için uluslararası sahneye geri dönmeye çalışıyorlar.İranlılara gelince, bölgede çok büyük çıkarları var, tarihin çok eski dönemlerine dayanan çıkarları, kadim tarih, eski Pers devletinin çıkarları, bu bölgede var olan, bölgeyi bir dönem yöneten ve daha sonra bölgeden çekilen Pers imparatorluğu. Bu bölge için Romalılarla ve daha sonra Bizanslılarla savaştılar. Şimdi eski ihtişamlarını geri kazanmaya çalışıyorlar. Bu yüzden Irak'a odaklanıyorlar, çünkü Irak onların imparatorluğunun bir parçasıydı. Ayrıca Yemen'e de odaklanıyorlar, çünkü İslam öncesi tarihin bir noktasında Yemen, Pers imparatorluğunun bir parçasıydı.
Ayrıca Lübnan ve Suriye'ye odaklanıyorlar. İranlılar bunu açıkça söylüyorlar. Diyorlar ki:'Suriye'ye gidiyoruz. Başta bize maliyeti olacak, ancak büyük bir kazançla geri dönecek; Akdeniz'de bir liman elde edeceğiz.'
Akdeniz, elbette büyük önem taşıyor ve hırsları olan her ülke buraya erişmek ister. Rusya da bu çıkarı paylaşıyor. İran da açıkça diyor ki:'Kaynakları alıyoruz; fosfat alıyoruz ve oraya taşıyoruz. Irak ve Suriye'yi İran mallarının tüketicileri haline getiriyoruz ve her yıl Irak'a yaklaşık 7 milyar dolarlık ve Suriye'ye biraz daha az ihraç edilen malımız var.'
Yani bu ve aynı zamanda, hedeflerine ve tarih boyunca aradıkları çıkarlara ulaşmak için Şii doktrinini kullanıyorlar.
Devrim rejimi neredeyse yenmişti. 2015'te çok hassas, çok önemli pozisyonlara ulaşmanın eşiğindeydik. Rejim, İranlılardan aldıkları desteğe ve Suriye devrimine hiçbir ülkeden destek verilmemesine rağmen, rejim ve İranlılar devrim lehine Suriye'yi kaybetmek üzere olduklarını hissettiklerinde, bizzat Kasım Süleymani Putin'e gidip onu Suriye'ye girmeye ikna etti ve tabii ki Amerikalılar ve Avrupalılar bunu nasıl algılayacağını görmek için suları test ettiler. Sessizlik vardı. Rusların Suriye'ye girmesi için yeşil ışık yakılmıştı. Ruslar Suriye'ye girdikten sonra, rejimi yeniden canlandırmak için yeni bir girişim veya fırsat vardı, ancak Allah'a şükür, rejim çok ileri gidemedi…
Colani bu değişim dönüşüm içerisinde HTŞ'nin "Selefi" ya da "cihatçı" olarak algılanmasına son derce karşı çıkıyor:
Öncelikle, HTŞ'nin tanımını yalnızca 'Selefi' veya 'cihatçı' olarak sınırlamanın uzun bir tartışmaya ihtiyaç duyduğuna inanıyorum. Ve şimdi bunun hakkında yorum yapmak istemiyorum çünkü çok fazla araştırma ve çalışma gerektirecektir. Bugün İslam'dan gerçek kavramıyla bahsetmeye çalışıyoruz, adaleti yaymayı amaçlayan, inşa etmeyi ve ilerlemeyi, kadınları korumayı ve haklarını ve eğitimi de arzulayan İslam.
Dolayısıyla kurtarılmış bölgelerde İslami bir yönetim olduğunu kabul ediyorsak, Allah'ın izniyle öğrencilerle dolu üniversiteler olduğunu, üçte ikisinin kadın öğrenciler olduğunu söyleriz. Okullara kayıtlı 450 bin ila 500 binden fazla öğrenci var. Kurtarılmış bölgelerde tam işleyen hastaneler var ve kasabalar inşa etmek ve yollar döşemek için çalışan insanlar var. Diğerleri insanların güvenli ve barışçıl bir şekilde yaşayabilecekleri bir ekonomik sistem kurmaya çalışıyor. Ve insanlara haklarını geri vermeyi amaçlayan ve sadece bazı insanların İslami veya Selefi bir grup olduğunu duyduklarında düşündükleri şekilde suçluları cezalandırmakla kalmayan bir yargı sistemi var. Elbette, İdlib'deki durumun ideal olduğunu iddia etmiyorum.
"Bu sorunu nasıl çözeriz, içinde bulunduğumuz bu tuzaktan nasıl kurtuluruz?" sorusuna ise, herhalde en iyi cevabı verecek olan Colani'dir.
Onun cevabı ise şu şekilde:
Çözüm basit. Yani, semptomlardan ziyade nedenlere odaklanmamız gerekiyor. Bu sorunun, bu büyük felaketin nedeni bu rejimdir. Artık orada olmadığında, bu büyük felaket ortadan kalkacaktır, insanların acı çektiği, komşu ülkelerin acı çektiği, genel olarak tüm dünyanın acı çektiği bu büyük felaket. Bu nedenle, asıl mesele bu rejimi devirmek, onu devirmek için mümkün olan her şekilde çabalamak olacaktır.
Herkes onu IŞİD mantığıyla hareket etmekle suçlarken, "IŞİD lideri Bağdadi'nin öldürülmesinden mutlu oldunuz mu?" sorusuna Colani şu cevabı veriyor:
Amerikalılar tarafından öldürülmüş olmasına sevinemedim. Keşke yakalanıp devrime karşı işlediği tüm suçlardan dolayı devrim tarafından hesap sorulsaydı. Bağdadi'nin İdlib'de olduğunu bilmiyordum.
Amerikalılara mesaj verirken aslında mesajın komşu ülkeler başta olmak üzere herkese ulaşmasını istiyor:
Onlara mesajımız kısa. Biz burada size herhangi bir tehdit oluşturmuyoruz, bu yüzden insanları terörist olarak sınıflandırmanıza ve onları öldürmek için ödül ilan etmenize gerek yok. Ayrıca, tüm bunlar Suriye devrimini olumsuz etkilemiyor. Bu en önemli mesaj. İkinci mesaj, bölgedeki ve özellikle Suriye'deki Amerikan politikalarının, İran ve Rusya ile ilgili olarak bahsettiğimiz gibi, büyük değişiklikler gerektiren yanlış politikalar olduğudur. Ama biz, halk, Suriye devrimi, Amerikalılara veya herhangi bir komşu ülkeye güvenmiyoruz. 10 yıldır bu devrimin tek başına doğduğunu ve tek başına kalacağını ve tek başına fethedeceğini biliyoruz, Allah'ın izniyle.
Colani'de çok iyi biliyor ki şartlar değişti.
Değişen şartlar, değiştiğini söyleyen Colani ve örgütü aslında bu son operasyonlarda yayınladıkları bildiriler ve eylemlerle eskiden ayrıştıklarını gösterdiler.
Yeni dönemde kendisini fesih etmiş HTŞ, liderlikten çekilmiş Colani ve alınan şehirlerin ortak konseylerle yönetildiğini görmek çok şaşırtıcı olmaz.
Mesele, HTŞ ve Colani'nin bu konudaki samimiyeti kadar onlara şüpheyle bakanların alan açıp açmayacağı meselesi ve devrimin kendi çocuklarını yiyip yemeyeceği.
Bekleyip göreceğiz.
Nevzat ÇİÇEK - İndyturk.com