İç cephe

Taha Akyol

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süredir “iç cephe” kavramını kullanıyor. 30 Ağustos konuşmasında bu vurgu vardı. New York’ta Türk Evi’ndeki konuşmasında aynı vurguyu yaptı.

1 Ekim’de yasama yılını açış konuşmasında ve 29 Ekim Cumhuriyet bayramı konuşmasında “iç cephe” vurgusunu sürdürdü.

Konuşmaları, kendi ifadeleriyle, fitne girişimleri karsısında “iç cepheyi sağlam tutmak” ve “şer odakları, biz oldukça emellerine ulaşamayacak” şeklinde özetlenebilir.

Erdoğan ülkenin birtakım saldırılara maruz kaldığını hatta “Anadolu’yu bize çok gördüklerini” söyleyerek vatandaşları kendi etrafında kenetlenmeye çağırıyor. “Biz oldukça” başarılı olmayacaklarını söylemesinin anlamı bu.

İsrail’in Türkiye’ye saldıracağını söylemesi de aynı “iç cephe” söyleminin bir unsuru… Ekonomideki sorunları bile dış güçlere bağlıyor.

NUTUK’TA İÇ CEPHE

Atatürk Nutuk’ta “dahili cephe” diyor. Büyük Taarruz öncesi Meclis’te Başkumandanlık süresinin uzatılması veya uzatılmaması yönünde sert tartışmalar olmuştur. Sonunda Gazi, “olağanüstü yetkiler”inden vazgeçerek Başkumandanlık süresinin uzatılmasını sağlamıştı.

Uzatılmaması felaket olabilirdi.

Nutuk’ta üç faktörden bahseder; ‘Millet’, ‘Meclis’ ve ‘Ordu’… “Birincisi ve en mühimmi ve asıl olanı, doğrudan doğruya milletin kendisidir. Milletin, hayat ve istiklali için kalbinde vicdanında tecelli eden, gelişen arzu ve emellerin sağlamlığıdır.”

Sonra, Meclis’in Milli Mücadele amaçları yönünde birlik halinde olması, ordunun güçlü olması…

“Dahili cephe” bu üç faktörün bütünüdür.

Sanıyorum, Erdoğan, Atatürk’ün siyasi strateji ve taktiklerini incelettirmiş… Kendisini bunlardan nasıl yararlanacağını düşünmüş olabilir. Eğer böyle olduysa bu tabiidir. Fakat aynı taktik veya stratejiyi alıp bugün uygulamak, aynı sonuçları doğurmayabilir.

İÇ CEPHE NASIL SAĞLANIR?

Evvela Mustafa Kemal Paşa, üçte ikisine yakın kısmı işgal edilmiş bir ülkede Milli Mücadele’nin lideriydi. Dile getirdiği tehlikeler ‘hipotetik’ değil, milletin de bilfiil yaşadığı feci gerçeklerdi.

Bugün binlerce şükür Türkiye böyle bir durumda değil. Görünür gelecekte de böyle bir tehlike söz konusu olamaz.

Dahası, Mustafa Kemal, milletin kendi etrafında toplanmasını sağlamak için devrimleri ve bütün siyasi ihtilaf konularını zafer sonrasına erteledi. Meclis’te kimlik, kıyafet, serpuş tartışmaları çıktığı zaman tartışmaları durdurdu, büyümesine önledi.

Hatta II. Mahmud’un Avrupa kıyafetini almasını taklitçilik olarak niteledi.

Bugün Erdoğan hiçbir siyasi polemiği, “önümüzdeki dört yıl seçimsiz dönem” sonuna ertelemiyor. Sürekli siyasi tartışma içinde.

Mustafa Kemal Paşa, muhalefette tedirginlik yaratan “fevkalade etki”den vazgeçtiğini açıklayarak Başkumandanlık kanununun Meclis’te oybirliğiyle uzatılmasını sağladı.

“Dahili cephe” demekle kalmadı, toplumda ve Meclis’te beraberlik oluşmasını için gereken davranışları da eksiksiz yerine getirdi.

BUGÜN İÇ CEPHE?

Bugün, İsrail’in Türkiye’ye saldıracağı iddiası kabul görmedi. Hatta, Türkiye’nin “güvenli liman olduğunu” söyleyerek yabancı yatırım getirilmek için çaba sarfedilen bir dönemde Türkiye’nin İsrail’in saldıracağı bir ülke gibi gösterilmesini anlamak mümkün değil.

Terör elbette bir tehlike ama kırk yıldır böyle, yeni bir olay değil.

İç politikada “yumuşama” söylemini davranışlarla ortaya koymak gerekirken, son kayyım atamaları gerilimden başka bir şey getirmedi.

Hele Ahmet Türk’ün, on yıl önceki ve hakkında takipsizlik verilmiş bir konuşması gerekçesiyle şimdi görevden alınması… Ahmet Özer’in on yıl beklenerek görevden alınmasındaki zamanlama…

Daha geneli, HSK’nın bir iç tüzükle halledebileceği “hakimlere coğrafi teminat”ın, bizzat Erdoğan söz verdiği halde yıllardan beri yerine getirmemesi son derece tipik bir göstergedir: İktidar, istemediği hakimleri oraya buraya sürme mekanizmasını elinden bırakmak istemiyor! Ülkenin en önemli çimentosu olmak gereken adalete güven her gün biraz daha sarsılıyor.

Aynı şekilde kamu bürokrasisini “bizden”leştirme aracı olan “mülakat”ın yine söz verildiği halde kaldırılmaması…

Liste hayli uzun…

Bunlar “iç cephe”yi güçlendiren değil, kutuplaştıran uygulamalar.

Ülkenin sorunları ağırlaşıyor maalesef.