İran ne yaptı?

Mustafa Karaalioğlu

İsrail, Gazze’nin ardından Lübnan operasyonuyla o kadar üstünlük sağladı ve çevre ülkeleri sadece askeri olarak değil siyasi olarak sahadan o kadar uzak kaldı ki; bu tablo, yenilginin ötesinde zilleti gösteriyor. “Böyle olamaz, birşeyler yapılması lazım” demekten öteye geçmeyen İslam dünyasının zilleti. Art arda gelen suikastlar, İsrail’in istediği kişiyi ve hedefi istediği anda ve yerde vurabiliyor olması, bırakın İslam dünyasını Filistin ile küçük bir dayanışma duygusu taşıyan halkların onurunu kıracak boyuta ulaştı. Pervasızlık, kuralsızlık, şımarıklık ve öldürmeye doymaz bir iştah sergileniyor. ABD destekliyor, Rusya ve Çin umursamıyor; bölge ülkeleri ise ne Batı ne de kendi aralarından bir dayanışma grubu tesis edemiyor. Böylesine büyük bir trajediye karşılık diplomatik kapasite neredeyse sıfır noktasında.

Bu hazin tabloda, İran’ın “beklenmedik” füze saldırısı önemlidir. Hiç şüphesiz aynı zamanda sorunun bir parçası olan İran, savaşın bir tarafı haline gelmemeye özen göstermekle birlikte İsrail’in canını sıkmayı başardı. Füze saldırısı, Gazze ve Lübnan’ı kana boğan İsrail rejiminin aynı zamanda kendi halkı için de büyük bir güvenlik problemi ürettiğini gösterdi. Dilediği her yere saldıran İsrail’in kendi topraklanın da aslında güvenlikli olmadığı görüldü. Sadece yarım saatlik saldırı, dünyayı savaşın ürkütücü yüzüyle bir kez daha yüzleştirdi. Demir kubbe delindi, şehirler sığınaklara taşındı, panik ve korku bütün ülkeye yansıdı.

Operasyonunun başarı kriteri, kimilerine göre insanları öldürmek ama bu doğru değil. Doğru olmadığını İsrail’in kural tanımaz katliamlarından biliyoruz. İran’ın füze saldırısında Gazze’de Lübnan’da olduğu gibi çocukların, kadınların, siviller ölmedi. Öfke ne kadar büyük olursa olsun hiçbir savaşta hedef zaten siviller olmamalı. Ayrıca, İsrail bilindiği gibi bir sığınak ülkesi ve bu tür durumlara sığınaklarıyla ve alarm sistemiyle hazırlıklı bir ülke. Ama kısa süreli saldırıda bile İsrail halkı, hükümetlerinin aslında kendileri için ne kadar büyük bir güvenlik riski yarattığını gördü. İsrail böyle pervasız saldırdıkça büyüyecek bir risk…

Füze saldırısı İran’ı İsrail ile savaşın tarafı yapmaz. Zaten, “bir tedbir olarak” bunu istemediklerini hemen açıkladılar. Ancak, atılan her mermi, gönderilen füze aynı zamanda bir “halkla ilişkiler faaliyeti” de olduğuna göre İran, son haftalarda iyiden iyiye eriyen prestijini toparlamak yolunda önemli bir adım attı. Yaptığı misilleme sayılmasa da bu kadarı bile Gazze dahil bazı şehirlerde insanları sokağa dökmeye yetti.

Bununla birlikte, İran’ın saldırı sonrası yaptığı temkinli açıklamalar savaşın bölgeye yayılması ihtimalini de azalttı. İsrail, saldırmazsa İran çatışmaya dahil olmayacağını gösterdi. Sınırlı bir saldırı olsa bile İran savaşma eğiliminde değildir. Bir başka ifadeyle, füze saldırısına rağmen -İran dahil- hala Gazze için savaşacak bir ülke bulunmuyor. Lübnan için de… Dahası, katliamları durduracak, ateşkesi sağlayacak bir iradeden de eser görünmüyor.

BM BİR İŞE YARAMIYOR MU?

Birleşmiş Milletler’in büyük kriz ve savaşları önleme veya durdurmakta inisiyatif kullanamadığı açıktır. Ama zaten BM teşkilatının böyle bir gücü yoktur. Gerçek karar verici “veto” hakkına sahip beş ülkedir. Hatta onların arasında da -özellikle Ortadoğu bahsinde- son sözü söyleyen ABD’dir. Buna rağmen BM, İsrail’e sıkıntı veren tek uluslararası kuruluştur. İsrail’in Genel Sekreter Antonio Guterres’i “istenmeyen adam” ilan etmesi de bunu gösteriyor. Temmuz ayında da İsrail Parlamentosu, BM’nin Filistin’e insani destek veren kuruluşu UNRWA’yı “terör örgütü” ilan etmişti. İsrail için BM’siz bir dünya daha iyi çünkü katliamlara karşı çıkan, İsrail’i raporlayan başka bir kuruluş yoktur. Bir de bu açıdan bakalım, ona göre konuşalım.