Siyonist işgal ordusu Gazze Şeridi’ne yönelik kara operasyonu başlattığında önce kuzeyden, Beytu Hanun ve Beytu Lahiya taraflarından giriş yapma teşebbüsünde bulunmuştu. Ancak bu bölgede direnişçilerin kararlı bir mücadelesiyle karşı karşıya gelmiş ve önemli kayıp vermişlerdi. Bunun üzerine ABD’nin gönderdiği strateji uzmanları işgalci siyonistlere Gazze Şeridi’nin orta kesiminden bir askeri koridor açarak kuzeyi ile güneyini ayırmasını ve bu iki bölgenin irtibatını kesmesini istemişti.
ABD’nin gönderdiği askeri uzmanların tavsiyeleri üzerine işgal güçleri Gazze Şeridi’nin orta kesiminde yer alan Deyru’l-Belah bölgesinden denize doğru bir askeri koridor açmak için saldırılar düzenlediler. Bu saldırılarında da ciddi kayıplar verdiler. Ancak bu planın gerçekleştirilmesinin askeri açıdan önemli bir kazanım sağlayacağını hesap ettiklerinden, kayıpları göze aldı ve özellikle bir şerit üzerinden ilerleyerek sahile kadar uzanan koridor açmak için saldırılarını sürdürdüler.
Netzarim Koridoru adını verdikleri bu şeridin kuzeyini askeri alan, güneyini de güvenli bölge ilan ettiklerini ileri sürerek kuzeydeki ahaliyi güneye geçmeye zorladılar. O zaman kuzeydeki nüfusun yarıya yakın bir kısmı tehditler yüzünden, can korkusuyla güneye geçti. Ama diğer yarısı bölgede kalmakta ısrar etti.
İşgal güçleri daha sonra kuzeyde büyük çapta katliamlar ve yıkımlar gerçekleştirdi. Bölgeye insani yardım girmesini engelleyerek ciddi açlık sorunu yaşanmasına sebep oldular. Ama bir yandan direniş de devam etti ve işgal güçleri bu direniş karşısında ciddi kayıplar verdi. Sonunda işgal güçleri bölgedeki askerlerini büyük ölçüde çektiler. Ancak bu kez daha önce güvenli ilan ettikleri güneye yüklendi ve Kerem Ebu Salim Kapısı tarafından saldırı düzenleyerek Gazze’yle Mısır arasındaki sınır hattını ve bu arada Refah Sınır Kapısı olarak da isimlendirilen Salahuddin Kapısı’nı kontrol altına aldılar. Bu aşamada güneydeki Refah ve Han Yunus bölgelerinde büyük katliamlar yaptılar.
Son birkaç haftadır kuzey bölgede değişik yerleri özellikle nüfusun yoğun olduğu Cibaliya Mülteci Kampı’nı sıkı kuşatmaya aldılar. Bu kez daha sıkı abluka uygulayarak insani yardım girmesini tamamen engelliyorlar. Sığınmacıların yoğun olduğu okulları, hastaneleri ve çadır kampları hedef alarak korkunç katliamlar yapıyorlar. Bölgedeki ahaliyi daha katı bir şekilde korkutarak kalan nüfusun tamamını güneye geçmeye zorluyorlar.
İşgalcilerin bu korkunç saldırılarına rağmen bölgede direniş kararlılıkla sürdürülüyor. Bu mücadele karşısında işgal güçleri de ciddi kayıplar veriyor. Geçtiğimiz hafta sonu Cibaliya Mülteci Kampı’nı haftalardır kuşatma altında tutan işgal tugayının komutanı Tuğgeneral İhsan Daksa üç yaveriyle birlikte öldürüldü. Tugay komutanının öldürülmesi işgal ordusuna çok ağır bir darbe oldu. Öldürülen general Dürzi kesime mensuptu. Ne yazık ki Filistin topraklarında yaşayan Dürziler işgal rejimine destek veriyor ve bu kesime mensup olanlar işgal ordusuna kabul ediliyor. İşgal rejimi Dürzilere istihbarat teşkilatlarında da önemli görevler veriyor. Arapların geleneklerini ve dillerini iyi bilmeleri işgal rejiminin işine yarıyor. Savaş dönemlerinde de Dürzi askerleri hassas noktalara yerleştiriyorlar.
İşgal ordusunun şimdi Kuzey Gazze’deki operasyonunun amacı bu bölgedeki ahalinin tümünü tehcire zorlamak. Ancak bunu başarabilmesi durumunda tehdit yine güney kesime yönelecek. İşgal rejimi ve onun arkasında duran ABD bölgeye yönelik ırkçı tasfiye politikasını böyle aşamalı bir şekilde uygulamak için çalışıyor.
Filistin direnişi bunun farkında ve ne pahasına olursa olsun kararlılıkla mücadelesini sürdürüyor. Ama önemli olan Filistin direnişinin bu mücadelede yalnız bırakılmaması ve işgal rejiminin tehlikeli planını görerek, söz konusu ırkçı tasfiye politikasını gerçekleştirmesine fırsat verilmemesi için bütün araçların değerlendirilmesidir. Siyonist tehdidin tüm insanlık açısından tehlike arz ettiğini artık görmek zorundayız.