Biz sürekli gerçekleri anlatmaya çalışıyoruz. Ama ne yazık ki bizim yazdıklarımıza ve konuştuklarımıza bazı kesimler şüpheyle yaklaşıyor. Sebebi ise bizim taraflı olmamız.
Evet, ben hiçbir zaman tarafsız olduğumu söylemedim. Müslümanları ilgilendiren konularda her zaman taraflı olmuşumdur ve olacağım. Ama taraflı olmak haksızdan yana olmak anlamına gelmez. Bir haksızlık olduğunda gerektiğinde, kendi tarafında duranlara da karşı çıkabilirsin ve çıkmak gerekir.
Filistin konusunda da her zaman siyonist işgale ve saldırganlığa karşı, meşru hakları için mücadele eden Filistin halkının ise yanında durmayı bir görev addediyorum.
Bunun yanı sıra bizim taraflılığımız yalana başvurmaya yönelten bir taraflılık değildir. Çünkü yalana başvurma ihtiyacı duyanlar doğru bilgi işlerine yaramayan kimselerdir. Biz ise bu durumda değiliz. Vermek istediğimiz mesajı delillendirmek için doğru bilgiler işimizi görüyor ve ihtiyacımızı karşılıyor. Dolayısıyla yalana zaten ihtiyacımız yok. Yalanı bir malzeme olarak kullanmaktan kaçınma duyarlılığı ise ayrı bir fazilettir ve Yüce Allah’ın kitabına bağlı kalma çabası bu fazileti kazandırır.
Bununla birlikte bazı hakikatlerin sadece ifşa değil aynı zamanda itiraf şeklinde dile getirilmesi daha fazla yankı bulmasına ve etkili olmasına sebep olabiliyor.
Siyonistlere ait Haaretz gazetesinin, siyonist işgal ordusunda yedek subay olarak görev yapan bir işgalcinin ağzından yayınladığı bazı önemli itiraflar da bu şekilde bayağı yankı buldu ve gündem oluşturdu. Bilvesile biz de bugünkü yazımızda dile getirmek istiyoruz.
İşgalci subay, İsrail askerlerinin Gazze’de insanları katletmek için birbirleriyle yarış içinde olduklarını dile getirdi. Bu ifade aynı zamanda işgal ordusunun Gazze’deki saldırılarının alelade bir savaş değil soykırım olduğunun itirafı anlamına geliyordu. Çünkü işgal ordusu sadece kendi açısından tehdit oluşturan silahlı güçlere değil halkın bütün kesimlerine saldırıyor ve işgalci askerler mümkün olduğu kadar çok sayıda insanı katledebilmek için aralarında yarışıyorlardı. Zaten resmi kayıtlara göre 45 binden fazla insanın öldürülmesinin başka bir izahı olamaz. Buna henüz kendilerine ulaşılamamış 10 binden fazla kayıp eklenince sayı 55 bini geçiyor. Gazze’de işgale karşı silahlı savaşma gücüne sahip olanların tüm sayısı bile bunun üçte birine tekabül etmez. Aradan 15 aya yakın bir süre geçtikten sonra hâlâ işgale karşı direniş devam ediyor, işgalciler bölgede kontrolü sağlamakta ciddi şekilde zorlanıyor ve her gün kayıp vermeye devam ediyorlarsa bu, Filistinlilerden öldürülenlerin üçte ikiden fazlasının sivillerden olduğu gerçeğine vakıa yani reel durum itibariyle delil teşkil eder. Resmi kayıtlara göre de ölenlerin %70’e yakını kadın ve çocuklardan oluşuyor. Tüm sivillerin oranı ise %90’dan, belki %95’ten fazla.
Kendisinin Netzarim bölgesinde görev yaptığını söyleyen işgalci subay, İsrail askerlerinin sivilleri öldürürken herhangi bir yasa ya da talimata uymadan hareket ettiğini, bu öldürmelerin genellikle sıradan sivilleri hedef aldığını belirtiyor. Kendilerinden öldürdükleri kişilerin fotoğraflarını göndermelerinin istendiğini, kendilerinin de 200 kişinin fotoğrafını gönderdiklerini, bunlardan sadece 10 kişinin Hamas mensubu çıktığını söylüyor. Yani toplam sayının %5’i. Bu oranın savaş süresince öldürülenlerin tümü için geçerli olması ihtimalinin güçlü olduğunu sanıyoruz.
İşgalci subay, öldürülenlerin cesetlerinin köpeklerin yemesi için ortada bırakıldığını itiraf ediyor. Bu subayın görev yaptığını söylediği Netzarim koridoru Gazze Şeridi’nin orta kesiminde yer alıyor. Kuzey Gazze’de cesetlerin köpekler tarafından parçalanmasının bir videosu da birkaç gün önce El-Cezire tarafından yayınlanmıştı. Yani işgalci subayın itirafı, söz konusu videonun gündeme getirdiği gerçeği teyit etti.
ABD ve Avrupa emperyalizmi de işte böyle bir vahşete, sınırsız ve şartsız destek veriyor. Peki, bu emperyalizmin başını çekenlerin yalanlarına daha ne kadar inanacağız?