MEHDI HASAN - The Guardian
İsrail, bir yıl boyunca, birçok ülkeye ve işgal altındaki topraklara, Gazze Şeridi’ne, Batı Şeria’ya, Lübnan’a, Suriye’ye, Yemen’e ve İran’a saldırıda bulundu.
Bu ülkeler ve topraklar bir yana, daha önce benzerine rastlanmamış söylem ve şiddet içeren saldırılar silsilesiyle özellikle bir örgütü de hedefine aldı: Birleşmiş Milletler’i (BM). Hepimiz İsrail’in BM’ye fiilen savaş ilan ettiğine şahit olduk.
Geçtiğimiz haftaların ve ayların bilançosuna bir göz atalım:
BM Genel Kurulu’nda kürsüye çıkan İsrail Başbakanı, BM’yi “aşağılık”, “karanlıklar evi” ve “antisemitik bataklık” olarak nitelendirdi.
İsrail’in görevden ayrılan BM Büyükelçisi, Genel Kurul kürsüsünde BM Antlaşması’nın bir kopyasını minyatür bir kâğıt öğütücüyle parçaladı ve daha sonra da New York’taki BM merkezinin “kapatılması ve yeryüzünden silinmesi gerektiğini” söyledi.
İsrail Dışişleri Bakanı, BM Genel Sekreteri’ni asılsız bir şekilde İran’ın İsrail’e yönelik saldırılarını kınamamakla suçlayarak “İsrail’de istenmeyen kişi” ilan etti ve “ülkeye girişini yasakladığını” açıkladı.
7 Ekim saldırılarına ilişkin kanıt toplamaya çalışan BM tarafından görevlendirilmiş bir soruşturma komisyonu da İsrail hükümeti tarafından fiilen engellendi.
İsrail parlamentosu, BM’nin en eski kurumlarından biri olan UNRWA’yı “terör örgütü” kabul etme sürecinde.
İsrail ordusu 12 ay boyunca Gazze’deki BM okullarını, depolarını ve mülteci kamplarını bombaladı ve bu süreçte 228 BM çalışanını katletti. BM Genel Sekreteri’nin ifadesiyle “Birleşmiş Milletler’in kuruluşundan bu yana tek bir çatışma ya da doğal afette öldürülen en yüksek sayıda personel”.
İsrail ordusu şimdi de Güney Lübnan’daki BM Barış Gücü askerlerine saldırıyor. BM’ye göre “İsrail güçlerinin ‘Mavi Hat’ yakınlarındaki BM mevzilerine yönelik saldırılarında Lübnan’daki UNIFIL bünyesinde görev yapan beş BM ‘Mavi Miğferli’ asker yaralandı.”
Peki bunlar normal, kabul edilebilir veya yasal mı?
Belki de en can alıcı soru, İsrail’in hâlâ BM üyesi olarak kalmasına nasıl izin verildiği. İsrail, amansızca ve utanmazca saldırdığı ve temelini sarsmaya çalıştığı bir örgütten neden hâlâ çıkarılmadı? BM’ye üyeliği devam eden başka insan hakları ihlalcileri de var elbette. Bunlardan bazıları Suriye, Rusya ve Kuzey Kore. Ancak bu ülkelerin hiçbiri BM çalışanlarını kitlesel olarak öldürmedi; hiçbiri bir BM üssünü işgal etmek için tanklar göndermedi; hiçbiri “iki düzineden fazla BM Güvenlik Konseyi kararına uymayı reddetmedi”. Dünyada herhangi bir ülkenin BM Genel Sekreteri’ni “istenmeyen kişi” ilan etmeye cüret etmesinin üzerinden 60 yıldan uzun zaman geçti.
Şunu açıklığa kavuşturalım: BM üyesi bir devleti ihraç etmek için bir mekanizma yok da değil. BM sözleşmesinin 6’ncı maddesi şöyle der:
“İşbu Antlaşma’da yer alan İlkeler’i ısrarla çiğneyen bir Birleşmiş Milletler Üyesi, Güvenlik Konseyi’nin tavsiyesi üzerine Genel Kurul tarafından örgütten çıkarılabilir.”
Şu şartlarda kimileri üye devletlerden hiçbirinin 6’ncı madde uyarınca BM’den ihraç edilmediğine dikkat çekebilir. Ayrıca, 1970’lerin başından bu yana İsrail’i eleştiren 50’den fazla BM Güvenlik Konseyi kararını veto eden ABD, böyle bir “Güvenlik Konseyi tavsiyesinin” çıkmasına izin vermeyecektir.
İki Örnek
Bu haklı bir itiraz. Ancak tarih bize Güvenlik Konseyi vetolarını aşmak için birtakım çözümler olduğunu öğretiyor. Uluslararası hukuk profesörü ve ABD Dışişleri Bakanlığı eski danışmanı Thomas Grant’ın Ekim 2022’de, Vladimir Putin’in Ukrayna’yı yasa dışı işgalinin ardından Rusya’nın BM’den çıkarılması için kendi görüşünü ortaya koyarken işaret ettiği gibi, “BM üyeleri geçmişte iki kez belirli bir üye delegasyonun artık örgütün masasında oturmaya uygun olmadığına karar verdi. Her iki olayda da BM doğaçlama bir çözüm buldu.”
1971 yılında, Küresel Güney’deki sosyalist ve bağlantısız uluslar, BM Genel Kurulu’nda Çin Halk Cumhuriyeti’ni (ÇHC) “Çin’in Birleşmiş Milletler’deki tek meşru temsilcisi” olarak tanımak için oy kullandılar ve böylece Çin, BM’nin kurucu üyesi olan Çin Cumhuriyeti (ÇC, Tayvan) temsilcisinin yerini aldı. ÇC dışarıda, ÇHC içerideydi ve buna karar veren de Güvenlik Konseyi değil Genel Kurul oldu.
Bundan üç yıl sonra, insan hakları avukatı ve eski BM yetkilisi Saul Takahisi’nin de belirttiği gibi, BM Genel Kurulu yine BM Antlaşması’na değil ama kendi “prosedür kurallarına” dayanarak, “Güney Afrika delegasyonunun itimatnamelerini tanımayı reddetme kararı aldı” ve 1994 yılına kadar Güney Afrika’nın “BM Genel Kurulu’na katılımını yasakladı”.
Peki, BM Genel Kurulu’nun Güney Afrika’nın üyeliğini askıya almak için gösterdiği iki ana neden neydi? Güney Afrika’nın yerli Siyah nüfusa karşı apartheid uygulaması ve komşu Namibya’yı yasadışı işgali. Tanıdık geldi mi?
Thomas Grant’ın kaleme aldığı gibi, esasen “Güney Afrika’ya karşı atılan adım BM Antlaşması’nda ya da mevcut BM uygulamalarında kesin bir prosedürel yol izlemedi” ve BM “üye devletler bir meselenin harekete geçmelerini gerektirecek kadar önemli olduğuna karar verdiklerinde doğaçlama bir ahlakın nasıl üstün geldiğini” gösterdi.
O halde şu anda BM üyesi devletler için, BM’nin bizzat kendisine tek bir üye devlet tarafından yapılan saldırılardan daha “önemli” olan ne olabilir? BM’nin otoritesine, personeline, merkezine ve anlaşmasına karşı? Bir süre önce 40 ülke ortak bir bildiri yayınlayarak İsrail’in Lübnan’daki BM barış gücü askerlerine yönelik küstahça ve süregiden saldırılarını kınadı ancak lafla peynir gemisi yürümüyor. BM üyesi devletlerin harekete geçmesi gerekiyor.
İsrail hükümeti BM’nin ve özellikle de Genel Kurul’un ilgisiz, yetersiz ve antisemitik önyargılarla dolu olduğunu iddia etmek isteyebilir, ancak İsrail bugün varlığını sadece bir BM Genel Kurulu kararı sayesinde sürdürmektedir. Ülkenin 1948 Bağımsızlık Bildirgesi’nde BM’ye yedi farklı atıfta bulunuluyor ve bunların hepsi de son derece olumlu ve minnettar ifadeler içeriyor.
Dolayısıyla İsrail’in BM’den çıkarılması ya da en azından ilk aşamada Genel Kurul’a katılımının askıya alınması hem İsrail halkına hem de dünyaya güçlü bir mesaj verecektir.
BM’nin otoritesi hâlâ önemlidir. BM personelinin ve barış gücü askerlerinin hayatları da önemlidir. Ve haydut bir ülke, BM’nin kendisine savaş ilan edip bundan paçayı sıyıramaz.