İsrail’in istediği ateşkes mi dayatma mı?

Ahmet Varol

77 yıllık bir geçmişe sahip İsrail işgal rejimi, bu kadar zaman süresine en çok sayıda savaş ve saldırı sığdırabilmiş devlettir. Bunu başarabilmesinde tabii ki çağdaş emperyalizmin özellikle Batı kanadının şartsız ve sınırsız desteğinin önemli rolü var. 

Böyle olmasına rağmen bazı zamanlarda “barış” ve yerine göre “ateşkes” kavramlarını kendi imajını kurtarmak amacıyla değerlendirmeyi de ihmal etmemiştir. Ama kabul ettiği ateşkes anlaşmalarına da asla hakkıyla riayet etmedi. Bunda da anlaşmaların garantörü olan ülkelerin işgal rejimine baskı yapmamaları, anlaşmaya riayeti tamamen onun keyfine bırakmaları ya da böyle bir baskı yapmaktan çekinmeleri önemli rol oynamıştır. 

7 Ekim 2023’te başlatığı soykırım savaşının asıl amacı Filistin direnişini tamamen teslim olmaya, Gazze ahalisini de ya bölgeyi terk etmeye veya yeniden işgal rejiminin bölge üzerinde doğrudan ya da işbirlikçi yönetimler vasıtasıyla kontrolü ele almasına zorla razı etmekti. Ama bunu başaramayınca, ABD’deki siyasi süreçle ilgili gelişmelerle de irtibatlı olarak 19 Ocak 2025’te başlayan bir ateşkesi kabul etmek zorunda kaldı. 

Bu ateşkese de hakkıyla riayet etmedi ve ihlallerini sürdürdü. Ama her biri 42 gün sürecek üç aşamalı bu ateşkesin birinci aşamasının bitmesinin hemen ardından Netanyahu, ateşkes yüzünden koalisyondan ayrılan aşırı siyonist ve aşırı ırkçı Ben Gvir’i yeniden hükümete katılmaya ikna etmek amacıyla anlaşmayı bozdu. Yani ateşkesin bozulması tamamen işgal rejiminin kendi iç politikasıyla ilgiliydi. Filistin tarafı, şartlara tam olarak riayet ediyor ve ikinci aşamaya geçilmesinden yana bir tavır sergiliyordu. 

Son dönemde siyonist işgal rejiminin kendi içinde birtakım sıkıntılar yaşaması, ordu içinden binlere varan sayıda kişinin imzaladığı, yeniden ateşkes sağlanması ve “İsrailli” esirlerin alınması yönünde çağrılar yapılması; esir ailelerinin gösteriler yapması, bazı siyonist yazarların Netanyahu’nun sırf kendi siyasi prestiji için savaşı sürdürmekte ısrarlı olduğu yönünde yorumlarda ve sert eleştirilerde bulunması sebebiyle tekrar ateşkes görüşmeleri sürecinin başlatılması yönünde bazı girişimlerde bulunuldu. 

Ancak İslami Direniş Hareketi (Hamas)’ın siyasi kanadının ileri gelenlerinin yaptığı açıklamalara göre işgal rejiminin sunduğu ve Mısır yönetiminin ilettiği proje bir ateşkes değil taktik ve dayatma niteliği taşıyor. İşgalcinin istediği, 45 günlük bir geçici ateşkes karşılığında, daha anlaşmanın başlangıç aşamasında esirlerin sağ olanlarının ve ölmüş olanların da cesetlerinin tümünün teslim edilmesi, bunun karşılığında da söz konusu süre içinde içeriye insani yardım sokulmasına izin verilmesi. 

Bunu da Mısır yönetimi iletiyor ve Hamas yöneticilerini ikna etme amaçlı güya aracılık yapıyor. Gerçi “Mısır yönetimi sadece bir postacı, kendine verilen projeyi aynen iletmekten başka yapabileceği bir şek yok” denilebilir. Ama böyle bir şeyin olamayacağını önce kendisinin izah etmesi mümkün ve hatta gerekliydi. 

Her şeyden önce işgal rejimi böyle bir anlaşmayı kabul etse bile şartlarına riayet edeceğine hiç kimse güvenemeyecektir. Bu konuda daha önceki anlaşmanın garantörlüğünü üstlenen Mısır, Katar ve ABD’nin de güvence veremediği tecrübeyle ortaya çıkmıştır. Öte yandan savaşı 45 gün ertelemenin Filistin halkına kazandıracağı bir şey yoktur, çünkü işgalci saldırganlar bu sürenin bitmesinden sonra kaldıkları yerden devam etmek istediklerini baştan söylüyorlar. Dolayısıyla böyle bir anlaşmanın kabul edilmesi teslim olmayı kabul etmek anlamına gelir. Sadece süresini 45 gün ertelemiş olursunuz. 

Bu arada insani yardımların engellenmesinin bir tehdit aracı olarak kullanılması tam bir savaş suçudur ve ne yazık ki işgal rejimi bu suçu Filistin halkını teslim olmaya zorlamak için kullanırken uluslararası mekanizmadan hiçbir itiraz sesi duyulmuyor. 

Ateşkes konusunda Filistin direnişinin tutumunu da ayrıca tahlil etmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Ama onu da müteakip yazımızda ele alalım inşallah.