İyi yönetim kötü yönetim

İbrahim Kiras

ABD’nin “çılgın” başkanı Trump -ve bugünlerde sayıları epeyce çoğalan benzerleri- tabiri caizse uygulamalı “iyi yönetim” dersi veriyor dünyaya. Piyasanın kendiliğinden işleyişine müdahale edildiğinde ne olduğunu, kurumlar etkisiz hale getirmeye çalışıldığında hangi sonuçların doğabileceğini gösteriyor. Kurumların düzgün çalışabilmesi için sahip olması gereken özerkliğin veya bağımsızlığın tehdit edilmesi yahut kurumsal yetki ve görev dağılımının alt üst edilmesi durumunda neler yaşanabileceğini öğretiyor.

Devlet yönetimine bir tüccar dokunuşu getirme hevesiyle iktidara gelen Trump, ülkesinin siyasi ve askeri gücünü kullanarak başka ülkelerle olan ticari ilişkilerinde Amerikalıların daha kazançlı bir pozisyonda olmasını temin etmeye çalışıyor. Bunun için ABD pazarında faaliyet gösteren yabancı üreticilerin şimdikinden daha fazla vergi vermesini istiyor. Ancak bu yolda gümrük vergilerine yönelik olarak gerçekleştirdiği düzenlemeyi ilgili kurumlara ve piyasa aktörlerine sorup danışmadan yaptığı için evdeki hesabın çarşıya uymadığını fark ettiğinde bir çuval incir çoktan berbat olmuş oldu. Neyse ki birkaç hafta süren çalkantının neticesinde aklını başına toplayıp geri adım atabildi. Ne var ki; bu birkaç haftalık süreçte meydana gelen ekonomik hasarın onarım maliyeti henüz belirsiz. Bazı noktalarda oluşan yaraların ekonomiye zarar verme potansiyeli de devam ediyor.

İkincisi, sık sık yaşanan U dönüşleri ve manevralar sisteme güveni zayıflattı. Asıl hasar bu. Gümrük vergileri konusundaki çılgınlıktan geri adım atılmış olması bundan sonra başka çılgınlıklara girişilmeyeceğinin güvencesi de değil zaten.

Nitekim gümrük vergileri fiyaskosundan sonra “çılgın” başkanın bu defa faiz politikaları konusunda ABD Merkez Bankası FED ile karşı karşıya gelmesi büyük tedirginliğe yol açtı. ABD’de Merkez Bankası gelişmiş ülkelerin hepsinde olduğu gibi bağımsız bir kurum. Başkanı ABD Başkanı tarafından atanıyor ama görevden alınamıyor. Merkez’in politikalarına hükümet karışamıyor. Trump bundan hoşnut değil. Halkın çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş bir devlet başkanı olarak devletteki her şeye karışabilmesi gerektiğini düşünüyor.

Bu yüzden FED’e faizleri düşürmesi yolunda baskı yapmaya çalıştı. İlk döneminde kendisinin atamış olduğu FED Başkanı Powell “faiz oranlarının piyasa şartları ve rasyonel politikalar doğrultusunda belirlenmesi gerektiğini” savunarak Trump’ın isteklerine direndi. Bunun üzerine de hedef haline geldi. Trump büyük bir ezik diye söz ettiği Powell’ı görevden alabileceğini söylemişti. Piyasalar buna çok sert tepki verdi. Borsalar yere çakıldı, altın fiyatları fırladı. Ardından yine bir U dönüşü geldi. Powell’ı “kovmak gibi bir niyeti olmadığını, yalnızca faiz konusunda daha aktif olmasını beklediğini” söyleyerek piyasaları yatıştırdı Trump.

ABD Başkanının FED Başkanını görevden alma yetkisi yok aslında ama bir “yasal düzenleme” ile bunu çözmenin mümkün olduğunu ileri sürüyor Beyaz Saray. Şu da var: Mevcut FED Başkanının ilk döneminde Trump tarafından atandığını söyledik ama aslında bu makama kızını getirmek istemişti çılgın başkan. O günlerde piyasaların ve kurumların sert tepkileri üzerine vazgeçmişti.

Bardağın dolu tarafı bu. ABD’nin çılgın başkanı ikide bir akıl dışı işler yapmaya yöneliyor ama bunlar her defasında “kurumlar Amerika’sı” tarafından püskürtülüyor. Bardağın boş tarafı ise bütün bu hadiseler ciddi hasarlar bırakıyor geride. En başta da kurumların yıpranması ve sisteme güvenin azalması. Bu anlamda mevcut yönetim anlayışıyla ABD’yi pek de iyi günlerin beklediğini söylemek zor. Kişisel yönetim heveslerinin ve irrasyonel politikaların kurumlarla ve toplumsal realite ile sürekli çatıştığı bir yerde iyi yönetim beklenemez çünkü.

Malum, biz de burada ikide bir kurumlardan söz ediyoruz, sık sık ortaya çıkan muhtelif vesilelerle devletin gücünün veya zaafının kurumlarının işleyişine bağlı bulunduğunu söylüyoruz. Kurumların devlet makinasının çarkları olduğunu anlatıyoruz.

Aslında buna gerek var mı?

Zaten kurumlar olmadan devlet yönetilir mi? Bu sorunun cevabı, ‘kurumları olmayan bir devlet olur mu?’ sorusudur. Ama kurumlar olmadan da birtakım küçük topluluklar yönetilebilir tabii. Bir ülkede yaşayan geniş insan topluluklarının temel ihtiyaçlarına cevap vermek, yani düzeni, asayişi, güvenliği ve adaleti sağlamak için var olan devlet mekanizması ise zaten kurumlarla beraber doğmuştur.

İşte o kurumlar yıpranırsa, işlevini kaybederse, varlık sebebi doğrultusunda çalışmasına izin verilmezse devlet makinası da çalışamaz olur. Bunu biz Türkiye’de gördük, Amerikalılar bugünlerde görüyorlar. Biz de “faiz” ısrarıyla Merkez Bankası yönetiminin bağımsızlığına veya özerkliğine son verdik, bunun sonuçlarını da çok ciddi bir şekilde gördük. Bu anlamda Trump’ın bütün dünyaya verdiğini söylediğimiz “iyi yönetim, kötü yönetim” derslerini aslında Amerika’nın Türkiye’den alması gerekirdi.