Kıyamet manzaralı depremin tanığı olarak…

Fehmi Koru

Benim şahsi deprem tarihim biraz garip.

İstanbul’u sarsan orta ölçekli -6.2- depreme, yaşadığım il olan İstanbul’da değil, İzmir’de yakalandım.

Deprem İzmir’de yaşanmadı ki” itirazında bulunacakları uyarayım: İstanbul/Silivri merkezli deprem İzmir’de de bayağı hissedildi.

Ankara’ya gitmek üzere Adnan Menderes Havalimanı’ndaydım. Uçağın kalkış saatini beklerken göz attığım yabancı gazetelerde, politik kararlarıyla Amerika’yı sarsan Donald Trump’ın, sağdan-soldan gelen aleyhte çıkışlarla depreme uğradığını düşündürecek haberleri okuyordum ki, oturduğum koltuğun sallandığını hissettim.

Yalnız ben değil, biraz ötemde kendileriyle meşgul diğer yolcular da hissettiler…

İlk düşüncem, sarsıntının, ara sıra İzmir’i yoklayan türden hafif tertip depremlerden biri olduğuydu…

Cep telefonumdan olanları anında haberleştiren sitelere başvurdum.

Depremle ilgili sıcak haber vardı, ama İzmir’de değil de İstanbul’daydı ve bizim bulunduğumuz yerde hissedilmesi imkansız hafiflikte -4.00- bir sarsıntıyla ilgiliydi.

Neden sonra Silivri merkezli 6.2’lik deprem haberi sitelere düştü.

Etrafımdaki herkes telefonlarıyla yakınlarını aramaya başladı.

Telaş apaçıktı ama çok şükür can kaybı olmamışa benziyordu.

Rahatladık.

Yalnızdım, ama deprem aynı havalimanında o saatte bulunanları birbirine yakınlaştırmıştı.

Zihnim hemen 1999 depremine kayıverdi.

Resmi rakamlara göre 20 bine yakın insanımızın hayatına mal olan, Gölcük merkezli, İstanbul ve Yalova’yı da etkilemiş büyük depreme…

Yazın bir bölümünü Yalova/Çınarcık’ın Teşvikiye köyünde geçiriyorduk. Her yaz boyunca olduğu gibi o gün de vapurla İstanbul’a geçmiş, akşam da bir dost buluşmasına katılmıştım. Muhabbet gecenin bir vaktine kadar sürdü. Misafirlerden bir dost, beni, Topçular’da bıraktığım aracıma ulaşabilmem için Eskihisar feribot iskelesine bıraktı.

Yalova’ya varıp Atatürk heykeli uzaktan göründüğünde araç beni dinlememeye, bütün direnmeme rağmen sağ yana doğru çekmeye başladı. “Tekerlek mi patladı?” endişesine kapılmışken, kocaman bir elektrik kablosunun bir kenarda kopuk halde durduğunu fark ettim.

Saat 03.02 idi.

Birden bire feryatlar kulağıma erişmeye başladı.

Sokaklardaki sağlı-sollu binalar, önlerinden geçtiğimde, benim görüş hizama kadar çökmüşlerdi.

İnsanlar sıcak Ağustos gecesi yatağa nasıl girmişlerse o kıyafetleriyle sokaklara fırlamaktaydılar…

Borular patladığı için olmalı, geçtiğim caddeler sular altında kalmış durumdaydı.

Birkaç dakikalık şaşkınlıktan sonra cep telefonumdan köydekileri aramaya başladım. Ama nafile. Kimseye ulaşamadım. Normalde en fazla yarım saat süren Yalova-Teşvikiye arası, ana caddeler kesildiği ve yan yollarda deneye deneye yol aldığım için, 1,5 saat sürdü.

Depremde değişik müteahhitlerin eseri sayısız bina yıkıldığı halde yalnızca bir tek o yargılanıp hapis mahkumiyeti almış Veli Göçer’in köyün girişine diktirdiği apartman da yerle bir olmuştu.

Köydeki her aile, bizimki dahil, o geceyi evlerinin bahçesinde veya meydanda geçirdi.

Ertesi sabah erkenden gözlemlemeye çıktığım Çınarcık’ın pek çok sokağı, şu yakınlarda Gazze’de gördüğümüz türden bir tahribata uğramış durumdaydı.

Gözlemlerimi içeren yazımı, evde, elektrikler kesik olduğundan dizüstü bilgisayarımın şarjı ne kadar elverdiyse yazabildim ama gazeteye nasıl iletecektim?

Yazılarımı gazeteye o zamanki ilkel modemlerle cep telefonum üzerinden geçiyordum, ama hatlar kesikti. Müsait hat bulabilmek için bir saate yakın etrafta dolaştığımı hatırlıyorum.

İngilizce çıkan Daily News’deki yazıma koyduğum çarpıcı başlık dikkatlerini çekmiş olmalı ki, ABD’nin önemli TV kanallarından birinin köye kadar gönderdiği muhabiri, benimle röportaj yaptı..

Kanal-7 depremin en büyük tahribatına uğramış il olarak gördüğü için İskele-Sancak programını Adapazarı’nda düzenledi. Katılmak üzere gittiğimde kentin aldığı yaranın boyutları beni afallatmıştı.

Dünyanın neresinde meydana gelirse gelsin “Deprem” denildiğinde 17 Ağustos 1999 saat 03.02’de ve sonrasında bizzat tanığı olduğum kıyamet manzarası gözümün önüne gelir ve irkilirim.

Tıpkı önceki gün Silivri merkezli 6.2’lik depremin uzaktan sarstığı İzmir’de ürperdiğim gibi…

Geçmiş olsun Türkiye, bunu ucuz atlattık. Umarım ve temennim ederim ki, bir süredir “Ha bugün olacak, ha yarın” tedirginliğiyle meydana gelmesi beklenen ‘büyük İstanbul depremi’, fayın enerjisi bu nispeten küçük sarsıntıyla azaldığı için, bizlerden uzak kalsın.