Kur’ân-ı Kerîm hakkında bilmemiz gerekenler

Mustafa Çağrıcı

Kur’ân-ı Kerîm, miladi 611 yılı Mart’ına denk gelen Ramazan ayında Allah tarafından Cebrâil vasıtasıyla Hz. Muhammed’de indirilmeye başlanmış, 632 Haziran’ındaki vefatına kadar sürmüştür...

Birçok ayette ‘Kur’an’ kelimesi İslam’ın kutsal kitabının adı olarak geçmektedir. Kur’an, Arapçada ‘okuma’ anlamına gelen ‘karae’ mazi (geçmiş zaman) fiilinden gelir. Terim olarak, ‘Allah’ın Cebrâil vasıtasıyla Hz. Muhammed’e indirdiği, tevâtürle (yalanda birleşmelerini aklın imkânsız göreceği kadar çok sayıda insan tarafından) nakledilen, okunmasıyla ibadet edilen, insanların benzerini getirmekten âciz kaldığı Arapça kelâm’ şeklinde tanımlanır. Kur’an başından sonuna kadar ‘Allah’ın kelamı’ olup, vahiy katipleri tarafından yazıya geçirilmiştir.

AYETLERİN İNDİRİLİŞİ

İslam inancına göre Kur’ân-ı Kerîm, miladi 611 yılı Mart’ına denk gelen Ramazan ayında Allah tarafından Cebrâil adlı melek vasıtasıyla Hz. Muhammed’de indirilmeye başlanmış (Bakara 2/185), 632 Haziran’ında vuku bulan vefatına kadar sürmüştür. Vahiy çoğu zaman Cebrâil aracılığıyla uyanıkken, bazen de rüyada veya ‘perde gerisinden’ (Şûrâ suresi 42/51) Hz. Muhammed’in ‘kalbine indirilmiştir’ (Şuarâ 26/192-194).

Mushafta 96. sırada bulunan Alak sûresinin başındaki beş ayet ilk inen ayetler olmuştur. 114 sureden 86’sı Mekke’de (Mekkî), 28’i Medine’de (Medenî) indi. Bazı Mekkî sureler içinde Medenî ayetler, Medenî sureler içinde Mekkî ayetler de bulunur.

KONULARI VE ÜSLÛBU

Mekke’de gelen ayetlerde daha çok inanç konuları, ahlâkî ve insanî değerler ele alınır; geçmiş inkârcı toplumların başına gelenlerden bahsedilir. Medenî ayetlerdeyse, bu konuların yanında ailevî, siyasî, hukukî, ekonomik, askerî vb. toplumsal konulara daha çok yer verilmiştir. Yüksek bir edebî zevkin hâkim olduğu Mekke’de inen surelerin fesahat ve belâgat değeri çok yüksektir. Genellikle kısa hacimli olan bu surelerde iyi niyetli insanları derinden etkileyip ikna etmeyi, bâtıl inançlarını ve haksızlıklarını sürdürmekte direnen müşrik aristokratları ise benzerini getirmekten âciz bırakmayı hedefleyen bir üslûp hâkimdir. Ayetler kısa ve secilidir; muhatabı aklî ve duygusal yönden kuşatan bir anlatım özelliği hâkimdir. Medenî surelerin muhtevasını oluşturan konular fesahat ve belâgat sergilemeye Mekkî surelerin konuları kadar elverişli olmadığından bu surelerin üslûbu daha sadedir; sembolik ifadelere, mecaz ve istiarelere daha az yer verilmiş, anlatımda açıklık önem kazanmıştır.

Mekke döneminin özellikle ilk zamanlarında inen surelerin ve ayetlerin daha kısa olmasına karşılık Medenî surelerde, muhtevanın gereği olarak, hacimlerin giderek genişlediği görülür. Kur’an’ın ‘giriş’i mahiyetindeki Fâtiha dışında, uzun olan Medenî sureler Mushaf’ın başlarında, genellikle gittikçe kısalan sureler –Nasr suresi dışında- sonlarda yer alır.

MUSHAF HALİNE GETİRİLMESİ VE ÇOĞALTILMASI

Vahiy devam ettiği için Kur’an ayetlerinin Hz. Peygamber’in sağlığında bir araya getirilerek kitap şeklini alması mümkün değildi. Hz. Ebubekir’in halifeliği döneminde Hz. Ömer’in teklifi ve halifenin talimatıyla Zeyd b. Sâbit başkanlığında bir heyet, muhtemelen son ‘arza’daki (Cebrâil ile son okuyuştaki) sıralamaya uygun olarak ayetleri ve sureleri bir araya getirip Hz. Ebû Bekir’e teslim etti.

İslam coğrafyasının genişlemesi Mushafın çoğaltılmasını gerektirmişti. Hz. Osman’ın halifeliği sırasında yine Zeyd b. Sâbit başkanlığında on iki kişilik bir heyet, Hz. Peygamber’in eşi Hafsa’nın evinde korunan Mushaf’tan muhtemelen yedi nüsha istinsah (kopya) etti ve bu Mushaflar Mekke, Kûfe, Basra, Şam, Yemen ve Bahreyn’e gönderildi; bir nüsha da Medine’de bırakıldı. Buralardan da zamanla çeşitli bölgelere dağıldı.