Türk-Kürt dostluğu bölgedeki bir sürü oyunu bozar” diye yazdığım günleri iyi hatırlıyorum.
Çok heyecanlanmıştık, çok ümitlenmiştik.
Hangi oyunu nasıl bozacaktı Türk-Kürt dostluğu?
Bir defa Türkiye kendine gelecekti.
Terör, memleketin toplam enerjisinin önemli bir kısmını tüketiyordu.
Silahlar susacaktı, kavga bitecekti, barış olacaktı.
O enerji bize kalacaktı, Türklerin ve Kürtlerin iyiliği için sarf edilmek üzere.
İsrail’in, ABD’nin, bazı Avrupa güçlerinin Kürtler üzerinden kurduğu hayaller vardı. O hayaller bitecekti.
Fena gitmiyordu ‘çözüm süreci.’ 2013 Nisan’ında PKK bütün silahlı güçlerini Türkiye topraklarından Kuzey Irak’a çekeceğini resmen ilan etti. Temmuz 2014’te “Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine dair kanun” çıkardık.
Memleketin dört bir tarafına akil insanlar gönderdik.
Yapılan anketlerde Türkler arasında ‘çözüm süreci’ni destekleyenlerin oranı yüzde 70’e kadar çıktı. Kürtlerin ise yüzde 90’ı çözümü destekliyordu.
Öcalan PKK’ya ‘silahsızlanma kongresi’ toplama çağrısı bile yaptı. 28 Şubat 2015’te yani tam 10 yıl önce bugün, Dolmabahçe Sarayı’nda, halihazırda İmralı heyetindeki görevine devam eden Sırrı Süreyya Önder, dönemin başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Ak Parti grup başkan vekili Mahir Ünal’ın da hazır bulunduğu celsede, Öcalan’ın çağrısını herkesin işiteceği şekilde okudu. Çağrının bir başka versiyonu da Diyarbakır Nevruz’unda okundu.
Yani dün, DEM heyeti İmralı’ya giderken “Tarihi gün” diyerek milletçe beklediğimiz çağrı, bir şekilde 2015 Nevruz’unda yapılmıştı.
Çağrıdan birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ben oradaki toplantıyı doğru bulmuyorum” dedi. Ve çözüm süreci bitti.
Tam olarak öyle mi oldu? Yani Erdoğan mı bitirdi çözüm sürecini?
Sayılmaz.
Araya yerli ve yabancı iyi saatte olsunlar girdi.
Zannediyorum Işid’in Kobani kuşatması sırasında olup bitenler sürecin yokuşa sürülmesinde etkili olmuştur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kobani düştü düşecek” demesi dahil.
Türkiye içinde 34 kişinin öldüğü/öldürüldüğü Kobani kargaşası dahil.
HDP lideri Demirtaş’ın meclis kürsüsünden “Seni başkan yaptırmayacağız” demesi dahil.
Bunlar olayların görünen kısmıydı.
Ya görünmeyen kısmı?
ABD Suriye’nin kuzeyinde oluşacak bir PYD devletine o günlerde yol vermiş olabilir mi?
Olabilir.
Suriye devrimine kadar yarı-devlet’tiler. Devrim olunca muallakta kaldılar.
Dün Ahmet Türk ve Pervin Buldan’ın okuduğu ‘fesih’ çağrısı 2015’teki çağrıların aynısı mı?
Tarih tekerrür mü ediyor?
Hayır.
Arada önemli farklar var.
Evvela, 2. Çözüm Süreci böyle bir sürece ilk itiraz edeceği varsayılan MHP’nin lideri Devlet Bahçeli tarafından başlatıldı. Yeni sürecin avantajlarından biri bu.
Öcalan, bu defaki mektubunda özet mahiyetinde bir tarihi perspektif sundu.
Hem sosyalizmin dünyadaki akıbetine göndermeler yaptı. Hem de Kürt kimliğiyle ilgili sorunların önemli bir kısmının çözümünde mesafe alındığına işaret etti.
Şu ifadeler, 2015’teki mektuplardan çok ileri:
“1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.”
Öcalan, ayrı ulus-devlet hedefini de feshetmiş oldu:
“Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.”
“Oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.”
Şimdi daha iyi bir noktada olduğumuz aşikâr. İyi bir nokta. Ama yolun başı.
Son noktayı koymadı Öcalan. Bir bakıma kongre talimatı verdi:
“Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”
Etrafta hala iyi saatte olsunlar çok.
Kazasız belasız biter inşallah.