Kürt meselesi, Ahmet Özer ve kayyumlar

Ali Bayramoğlu

Çözülmeyen toplumsal ve etnik sorunlar, baskı altında tutulan sorunlardır.

Baskı altında tutulan sorunlar, baskının doğallaşması ve özgürlük alanlarının daralması yoluyla rejimlerin tabiatına, toplumların siyasi algılarına etki eder, otoriter doku ve iklimde pay sahibi olurlar.

Son dönemde açılım girişimiyle, ardından Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in örgütten kişilerle telefon görüşmeleri yaptığı iddiasıyla tutuklanması ve yerine kayyum atanmasıyla, gündeme tekrar gelen Kürt meselesi bu bakımdan açık ve güçlü bir örnektir..

Bugün son dönemde dillerden düşmeyen çözüme değil, sorunun durumuna bakalım.

Bahçeli ve Erdoğan, böyle bir meselenin olmadığını söylüyor. Nitekim, bu sorunun üzerine çalışmak, konuşmak, siyaset yapmak, altını çizmek türlü ve ağır yaptırımlarla karşılanıyor.

Baskının Kürtler kadar, demokratik düzene de pek çok bozucu ve olumsuz etkisi var.

Bunlar arasında kayyumlar örneği önde geliyor.

Geçtiğimiz yerel yönetim döneminde, Kürt siyasi partilerinin kazandığı tüm belediyelerde seçilmiş başkanlar görevlerinden alınmış, yerlerine “kayyum” olarak devlet memurları atanmıştı.

HDP ve DBP’nin kazandığı tüm belediyelerde sistematik olarak aynı işlemin yapılması, yasaların seçilmiş kişileri görevden almaya ilişkin tüm hükümlerin içerik ve gerekçelerini aşmış, siyasi karar ve uygulamaya işaret etmişti.

Söz konusu siyasi partileri, kendi söyleminde terörün uzantısı yapı ilan eden siyasi iktidar, bu uygulamayla ideolojik

bakışını,keyfi bir şekilde adeta yasal bir öge haline çevirmiş, buradan fiili bir yasa-yargı-uygulama düzeni üretmişti

Türkiye’de son yıllarda iktidarın gayri meşru ve keyfi bakışını yasal uygulamaların kılıfı haline getiren en etkili iktidar girişimi esasen bu olmuştu.

Uygulama devam ediyor

Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, yeni bir örnek, İddialar üzerine tutuklanan başkanın yerini, belediye meclisinden bir kişi devralmadı, makamı hızla devletleştirildi. Yerine vali yardımcısı atandı.

Kayyumlar uygulamasıyla demokrasinin, temsili demokrasinin ruhu ve özü yok edilmektedir. Seçilmiş bir temsilci yerine devlet memuru atanması, sandık-seçmen iradesinin hiçe sayılması ve bir egemenlik ihlalidir.

Bu, çözülmeyen, yok sayılan ve baskı altında tutulan sorunların siyasi rejimleri etkilemesinin, bedeli demokratik düzenlere çıkarmasının dehşetli bir örneğidir

Daha önce de yazdım. Apartheid rejimi döneminde Güney Afrika’da veya başka

bir yerde Güney Afrikalı seçkinlerle karşılaşıp konuştuğunuzda, garip bir çelişkiyle karşı karşıya kalırdınız. İyi eğitimli, hukuk bilen, çoğu konuda liberal eğilimli beyazlar, Güney Afrikalı siyahlar söz konusu olduğunda hak ve özgürlüklere tüm kapıları kaparlardı. Demokrasi, hak ve özgürlük sadece beyaz alanla ilişkiliydi. Zihinlere yön veren bir tür “Beyaz sözleşmesi” vardı.

Bizde de böyle bir durum var.

Yıllarca, kendileri ne siyah, laik kesime beyaz diyen muhafazakarlar yanılıyorlar. Onlar da beyaz, en azından artık beyazlar. Bu ülkenin siyahları, Türkleşmeyi kabul etmeyen Kürtlerdir esasen.

Ülkenin en demokratı, Kürt sorununu gören ve kabul edenleri bile, Kürt meselesi denince, temsilcisiz, aktörsüz, insansız bir sorun telakkisine sahip. Kayyumlar karşısındaki derin vurdumduymazlığın da nedeni aslında budur.

Bindiğin dalı kesmek böyle bir şey. Bedel herkese çıkıyor.