Kürtler için düşünme, Türkler için uyanma vakti

Mücahit Bilici

Dün Ankara’da yaşanan menfur terör saldırısı huzura ve barışa kastetse de inşallah Türkiye toplumunun yüzyüze olduğu meydan okuma karşısında daha bir ciddiyetle düşünmesine vesile olur. 

Son günlerde hızlı bir tempoyla atılan ve yeni bir sürecin başlagici sayılan adımlar sürpriz adımlar. Bir açıdan sürpriz sayılmazlar. Sebebini aşağıda anlatıyorum. Ancak ciddiye alınması gereken adımlar. Neden? Çünkü ciddi olmayan birşeyi kaldıracak bir ortam yok bugün. Ortadoğu ateşe atılırken, Türklerin Kürtlere dair devam ettiregeldikleri gaflet ve gaspa devam etmeleri mümkün olmayacak. Aynı şekilde Kürtler için de verilen hak, adalet ve egemenlik mücadelesini en az zulme bulaşacak şekilde ilerletme ve neticelendirmenin nasıl olacağı üzerine yeniden düşünme vakti.

Kürtler bugüne kadar Türklere katlandı. Türklerin insafa gelmesi, devlet eliyle yürütülen inkar ve baskının bitirilmesi için çırpındı. Bazan gayrimeşru araçlar kullanılsa da meşru araçların baskılandığı bir ortamda sabırla mücadele etti. Bugün Türkiye bir dönüm noktasında. Ya kendisini ilanihaye kötürüm bırakacak bir şekilde irtikap edegeldiği tarihi hatayı devam ettirecek ya da en temel sorunuyla yüzleşecek. Nedir Türkiye’nin en temel meselesi? Kürtlerin devletin sahipliğinin restorasyonu ve Kürtlerin eşit egemenlik hakkını kabul lüzumu. Zira Türkiye kurulduğunda Türklerin ve Kürtlerin kurucu Müslüman unsur oldukları bir ortak devlet olarak kuruldu.

Bugün artık Kürt ve Kürdistan gerçeğinden kaçışın mümkün olmadığı ve Kürtlerin de artık palyatif çözümlerle, oyalama taktikleriyle aldatılamayacağı bir noktaya geldik. Türkler artık hab-ı gafletten uyanmak zorunda. İşine gelince kardeş dediği Kürtlerin malikiyet hakkını inkardan vazgeçmek zorunda. Yoksa Türkiye parçalanacak. En iyi ihitimalle kötürüm bir devlet olacak. Bundan hem Türkler hem de Kürtler zarardîde olacak.

Türklerin psikolojisi buna henüz müsait olmayabilir. Ama devletlerin propaganda kabiliyetleri güçlüdür. Muhtemelen bu sorun zorlanmadan aşılacaktır. Bahçeli gibi memurların bu istikametteki istihdamı kamuoyunun terbiye edilmesi açısından gerekli görülmüş olmalı. Bu psikolojiyi aşmak için uzatılan ellerin veya yükseltilen ellerin iş göreceğini tahmin edebiliriz.

Bu dönüm noktasında Türkiye’nin bir devlet olarak içinde bulunduğu jeopolitik şartlar radikal bir kendine gelmeyi gerekli kılıyor. Bu da hayırlı bir gelişme. Belki de ilk kez Kürtlerin ve Türklerin çıkarı (bunca inkar ve zulümden sonra) kesişmeye başladı: Kürtlerin Türkiye’de malikiyet ve egemenlik hakkının resmi (anayasal) olarak tanınması noktasında Türkler için artık “istemiyorum, bana ne” deme lüksü kalmıyor. Yüzleşme zamanı. Gaspedilenin iade edilmesi gerekiyor.

Özetle, bugüne kadar Kürtlere dair cehalet ve ezberle oluşmuş gasp ve gafletten Türklerin uyanma vakti geldi. Kürtlerin ise bu kaderin açtığı yeni sayfayı iyi değerlendirmesi gerekir. Kürtlerin istikbali (sadece demografik gerekçelerle bile) daha iyi olmaya meyillidir. Kürt ve Kürdistan varlığının bir azınlık, bir direniş, bir örgüt ideolojisi seviyesine indirgenmeden ele alınması gerekir. Kürtler için ortak iyi’de buluşmak, Kürtler ve Türkler için ortak iyi’de anlaşmak ve adilane bir gelecek için çalışmak herkesin yararınadır.

Kürtler zulmetmeden, haksızlık yapmak zorunda kalmadan, mümkün olduğu kadar meşru ve temiz yollarla haklarını temin ve egemenliklerini restore etme arayışını sürdürmeli ve ezberden hareket etmemeli, her yeni momentin gerektirdiği başlangıçsal taze düşünme (eski dilde buna içtihad denir) lüzumunu hatırlamalı.

Türkiye bir Kürt-Türk birliği, bir Anadolu-Kürdistan federasyonu olarak yeniden kurulmak zorunda. Bu, Türklere gülünç, Kürtlere de hayal gibi gelebilir. Ancak bu ne Türklerin ne de Kürtlerin keyfine kalmayacak şekilde aynı devleti paylaşan iki milletin uzun vadeli çıkarları açısından kaçınılmazlık arzeden bir ihtiyaç. Devletler mecbur olmadıkları şeyleri kolay kolay yapmıyorlar. Kader yamuk duran Türkiye devletinin kulaklarını çekiyor ve yeniden ve düzgün oturmasını, yoksa düşeceğini hatırlatıyor. Türklerin gafletten uyanıp istiğfar, Kürtlerin ise duygusallığa savrulmadan akîlane davranma vakti.