"Kürtlerin Devleti": Nasıl?

Altan Tan

Türkiye son 40 gündür Devlet Bahçeli'nin sözlerini tartışıyor.

Türkiye'nin gündemini Devlet Bahçeli belirledi, diyebiliriz.

Neredeyse her gece Devlet Bahçeli ile yatıyor, sabahleyin de Devlet Bahçeli ile kalkıyoruz.

Geceden sabaha kadar, gündüzden geceye kadar onlarca, yüzlerce siyasetçi, yazar, çizer, aydın, entelektüel, hatta bu işten anlayanlar ve anlamayanlar dahil hemen hemen herkes bu konuda bir şeyler söyledi; söylemeye devam ediyor.

Tabii, ben bunların hepsini sizlere tekrarlamayacağım. Yani neler oldu, neler söyledi, hangi yorumlar yapıldı, ne kadar doğru, ne kadar yanlış, ne kadar akla yatkın, ne kadar değil, bu ayrı bir bahsidir.

Ama Devlet Bahçeli'nin bu 40 günlük süre içerisinde altını çizebileceğimiz bence en önemli sözleri, "Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun bir bakiyesi olduğu", "Osmanlı döneminde asimilasyon olmadığı", "o dönemde farklı kültürlerin ve etnik yapıların varlıklarını sürdürdüğü" ve "bugün de Türkiye'nin önünde yeni bir Ortadoğu dünya düzeni olduğu ve buradan da kazasız belasız çıkması gerektiğini" söyledi.

Bu ifadelere benzer sözleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da yine aynı şekilde, "tarih boyunca Kürtlerle Türklerin birlikte hareket ettiğini", "Kürt-Türk kardeşliğinin çok kadim bir kardeşlik olduğunu" ve "bu önümüzdeki dönemde de süreceğini", "Türkiye'nin Kürtlerin de devleti olduğunu" altını çizerek belirtti.

Buna benzer cümleleri Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel de kurdu.

Özel, "Ben çıtayı daha da yükseltiyorum. Kürtlere bir devlet vadediyorum. O devlette Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir, ortak vatandır" dedi.

Bence kim ne dedi, niye dedi, ondan sonra neler oldu; bunlara çok fazla takılmamak lazım.

Esas önemli olan bence bu 3 liderin de altını çizerek söylediği cümleler, kurdukları cümleler...

Peki hemen arkasından bir soru geliyor:

Bu Kürtlerin de devleti olacak, peki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti nasıl bir ortak vatan haline gelecek?

Tarihte olduğu gibi, bu birliktelik bundan sonrasında Ortadoğu'da yaşayan diğer halkları da -Kafkasları, Balkanları da- katarak nasıl ilerleyecek?

İşte can alıcı soru bu.
 


Tamam, güzel. Türkiye Cumhuriyeti, Kürtlerin de devleti olsun.

Ortak vatan olsun. Kardeşlik, birliktelik devam etsin.

Aradaki husumetler, kışkırtmalar, tahrikler kıyamete kadar sussun.

Ama bu kardeşliğin, bu ortak vatanın, bu birlikteliğin ve bu birlikte gelecek tasavvurunun olabilmesi için, sürdürülebilmesi için içinin doldurulması lazım.

İşte Devlet Bahçeli'ye düşen de Tayyip Erdoğan'a düşen de Özgür Özel'e ve diğer liderlere; hepimize düşen de bunun projesini çizmek, doğru düzgün bir çerçeveye oturtmak, oturtabilmek.

Bunu yapamadığımız vakit, şu ana kadar konuştuğumuz birçok mevzu gibi, bu da bir hamaset, övünme olur.

Halk tabii bunları bu kadar da uzun anlatmıyor; "Boş söz" diyor.

Boş söz olarak tarihin tozlu raflarındaki yerini alır.


Yeni bir "format" atılıyor

Evet, bugün Ortadoğu yeniden şekilleniyor.

Dünya yeniden şekilleniyor.

Her 30-40 senede bir dünya tekrar bir formata kavuşuyor.

Veya bugünkü bizim gençlerimizin, çocuklarımızın tabiriyle "yeni bir format atılıyor."

300 sene, 500 sene, bin sene öncesine kadar gitmiyorum.

Bu Avrupa'da da öyle, bizde de öyle.

Son yüzyıla baksak, 2 tane dünya savaşı yaşamışız.

Ondan sonra bir Sovyetler, Çin, komünist dönemi olmuş.

Onlar da bitmiş, işte geçmiş.

Ve bugün tekrar Doğu bloğu da dağıldıktan sonra dünyaya tekrar "yeni bir format atılıyor."

Bu format atılmalar devam edecek.

Bilgisayar şiştikçe, ihtiyaçlar değiştikçe yeni yeni formatlar atılacak.

Peki, bugün biz bu formatın neresinde yer almalıyız?


Müesses nizamın Kürtlerle anlaşmaktan başka bir yolu da yok

Burada lafı çok fazla uzatmadan birkaç cümleyle çerçevesini çizmeye çalışacağım.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerçekten Kürtlerin, özellikle Kürtlerin -çünkü en büyük nüfusa sahip, en etkili nüfusa sahip Kürtler olduğu için önce Kürtler diyorum- ama sonrasında bir tek kişi kalana kadar Türkiye Cumhuriyeti toprakları içerisinde yaşayan herkes -dindar, laik, Alevi, Sünni, Ezidi, Süryani, Ermeni, aklınıza kim geliyorsa-, etnik, dini, mezhebi, sınıfsal bütün farklılıkları kuşatacak demokratik bir cumhuriyet haline gelmeli.

Bundan başka Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kurtuluşu yok.

Yani bu sorunlardan birini çözelim, öbürünü erteleyelim, bu da mümkün değil.

Onun için herkese düşen bu konuyla ilgili projesini ortaya koymak.

Yani söz güzel de ama sözün kapsadığı alan ne? Projeler ne?

İşte bu, Özgür Özel'in de boynuna borç.

Tayyip Erdoğan'ın da Devlet Bahçeli'nin de diğer siyasilerin de herkesin de üzerine bir borç.

Projenizi ortaya koymalısınız.

Nasıl demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti?

Ve bu demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nde müesses nizamın Kürtlerle anlaşmaktan başka bir yolu da yok.


Yeni bir sayfa açma zamanı

Kürtleri tatmin etmeyen, Kürtleri yanına almayan, Ortadoğu'daki hiçbir proje başarıya ulaşamaz.

Osmanlı tarihinde de Selçuklu tarihinde de böyle.

Bakınız mesela Azerbaycan Türkleri, İran Türkleri, Özbekistan Türkleri, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan neyse Orta Asya Türkleri bile bir Timur Leng'in kumandanlığında, padişahlığında Osmanlı'yı yerle bir etti.

Azerbaycan Türkleri tarihin hiçbir döneminde Türkiye'deki Osmanlı ve diğer yönetimlerle bir olmadılar.

Ama Kürtler her dönemde Türkiye'de yaşayan Müslüman halkların, sadece Türkler değil, herkesin yanında yeri aldılar.

Buradan şuraya varmak; "Hepsini bırakın, sadece Kürtlerle" demek istemiyorum: 

Hayır, Türkler, Kürtler, Araplar, Azeriler artık yeni bir sayfa açma zamanı.

Yeni bir sayfa açalım.


Kürtleri yanına almayan bir Türkiye Cumhuriyeti, Kilis'ten Halep'e gidemez

arihte olanlar tarihte kaldı ama Türklerle Kürtlerin tarihteki ilişkileri de bu yeni döneme büyük referanslar veriyor. Destek veriyor.

Benim klişe haline gelmiş bir sözüm var: "Kilis'le Halep arası kuşuçuşu 60 kilometre, hatta 55 kilometre..."  Yani iyi bir arabayla 15 dakika, 20 dakika, hızlı trenle 10 dakika, 15 dakikalık bir mesafede...

Kürtleri yanına almayan bir Türkiye Cumhuriyeti, Kilis'ten Halep'e gidemez.

"Ya illa bir yere mi gitmek zorundayız biz?" derseniz;

"Gidemez" derken, işgal etmek gibi yeni Osmanlıcılık, neo-Osmanlıcılık gibi hayalleri kastetmiyorum

Ekonomik, kültürel, siyasi durumdan söz ediyorum.

Mesela Çin nerede? Ama Cibuti Limanı'nı Çin işletiyor. İsrail'in Haifa Limanı'nı Çin işletiyor.

Veya tersinden Amerika, İngiltere, Almanya'ya bakın.

Almanya'nın 1 trilyon doların üzerinde ihracatı var.

Özetle; mal satmak için, ticaret ilişkileri için, ekonomi için, siyaset için, sosyal diyaloglar için; "Türkiye Cumhuriyeti, Kilis'ten Halep'e gidemez" dediğim bu işte.


Karşılıklı büyük bedeller ödeme siyasetinin varacağı bir yer yok

Kürtler açısından da Türkiye ile savaşarak, çarpışarak, sırtını Amerika'ya, İsrail'e, Rusya'ya, İran'a veya herhangi bir güce Çin'e dayarak, karşılıklı büyük bedeller ödeme siyasetinin varacağı bir yeri yok.

Ne Türklere hayırlı var ne de Kürtlere hayırlı var.

Onun için her iki halkın da Türkiye Cumhuriyeti'ni demokratik bir cumhuriyet haline getirmekten başka bir yolları, çareleri yok.


Kestirme yollara sapmak çoğu zaman insanı uçurumdan atar

Bazı aklıevveler, özellikle bizim Kürt ulusalcılar şunu söylüyorlar:

"Ya bu Türk faşistlerini ikna etmek mümkün değil. Hayatta bunlar imana gelmezler."


E peki öbür türlü ne olacak?

Öbür türlü sırtını Amerika'ya, İsrail'e, İran'a vereceksin.

Bütün coğrafyayı yerle bir edeceksin.

Diyarbakır hendek olaylarının olduğu gibi...

Milyonlarca insan ölecek.

Suriye'de 1 milyon insan öldü.

7 milyon insan göç etti.

Bizim kendi coğrafyamızda böyle hak ile yeksan olacak.

Ve o harabeler üzerine tüneyen baykuşlar gibi, -o da olursa, olacağına da inanmıyorum ama- bir iktidar kuracaksın.

Onun için yol ne kadar zor olursa olsun, Türkiye'deki İslamcısıyla, Kemalistiyle, Ulusalcısıyla, o milliyetçi zihni, hatta birçoklarına göre "faşist zihni" yıkmak ne kadar zor olursa olsun, yine en kestirme yol, Türkiye halklarını, halkını ikna etmek, içeride bir mücadele vermek ve adım adım bir yere varmak.

Kürtçe çok güzel bir atasözüyle bitirmek istiyorum sözümü:

Here dûr, Were xweş

(Uzun git, selametli, doğru bir yolda git, ama rahat dön.)


Kestirme yollardan gitmeye kalkmak, ne yazık ki çoğu kez derin uçurumlarda felaketle sonuçlanır.