Târihi efendiler-köleler, zenginler - fakirler, ezenler-ezilenler ve benzeri dramatik uçlar (maksimler) üzerinden değerlendirmenin bir basitleme olduğunu düşünürüm. Târih, aralarda seyreden çok daha karmaşık ilişkileri ihtiva ediyor. Meselâ antik târihte belirleyici olan çelişkinin, efendi-köle çelişkisi değil, daha çok, efendi olan patricilerle , köle olmayan, hür, ama doyurulmazsa çok tehlikeli olabilecek olan plebler arasında cereyan ettiğini düşündüren çok sayıda alâmet vardır. Buna kabaca yukarıdakilerle ortadakilerin çelişkisi diyebiliriz. Buna eklenecek başka bir şey daha var: Aradakilerin veyâ ortadakilerin kendi arasındaki kavgaları..
Modern târih de böyledir. Modern toplumsal şekillenmelerde târihe mânâ ve istikâmet kazandıranlar, ortada veyâ arada kalan burjuvalardır. Modern pleplerdir onlar. Antik zamanlardaki atalarından farkları, kapitalizme has işbölümlerinde meslekî , sınâî, fennî, fikrî ve artistik becerilerini geliştirecek vasatlar bulmaları ve etkinlik duygularını, en yüksek seviyede özgüven patlamasına varacak derecede geliştirmeleridir. Burjuvalar , saray toplumlarının, gentry gibi uyanık, müteşebbis şehir soylularının elinde başlayan kapitalist birikim süreçlerinde yer almışlardır. Modern Avrupa târihleri sınıfsal mânâda hayli karışımlıdır(amalgam). 19.Asır bu karışımın unsurları arasında bir hesaplaşmaya sahne olacak, o mâhut aristokrasi-burjuva kavgası yaşanacaktır. Modern Avrupa târihi, 16-19.Asır arasında kuvvetle aristokratik bir mâhiyettedir. 19.Asır ve bilhassa 20.Asır ise modernleşme süreçlerinin kesin olarak burjuva karakterini ortaya koyar.
Evet, 19 ve 20.Asır târihleri burjuva târihlerdir. Ama bu iki asır hâkim kültür açısından farklılaşacaktır. Ayrıca aynı zaman diliminde farklı jeokültürlerde farklı seyirler ortaya çıkacaktır. 19.Asır, yukarıda burjuvalara özgü saydığım; meslekî, sınâî, fennî, fikrî ve artistik dinamiklerin tam kapasite çalıştığı bir asırdır. II.Umûmî Harp sonrasında başlayan 20.Asırda ise bu dinamiklerin bir kısmı sönümlenecektir. Sönümlenen dinamikler fikrî ve sanatsal dinamiklerdir. 20.Asırda , bir evvelki asrın, ağırlıklı bir kısmı sistem karşıtı olan ve aşağıdakileri kışkırtan o muazzam felsefî ve artistik birikim ve patlamalarının yerinde pek az şey kalmıştır. Burjuvalar hızla kapitalist işbölümünde teskin edilen , etkinsizleştiren bir sınıfsal/kültürel dönüşüm geçirmişlerdir.Orta sınıflaşma tam da budur. Orta sınıf demek, zihnen ve rûhen hadım edilmiş burjuvalar demektir. Kapitalizm , ruhen ve zihnen huzursuz olan, kompleksli ve o nispette de yaratıcı olan burjuvaları , gelirlerini arttırarak, sosyal devlet pratikleri üzerinden geleceklerini garanti ederek rahatlattı. Dahası, aşağıdakilerin, yâni işçi sınıfının hatırı sayılır bir kısmını da orta sınıflaştırdı. Az gelişmişlere ideal toplum olarak yutturulan bu ruhsuzlaşma ve fikirsizleşmedir. İdeal toplum ince belli olmaz. Orta tarafların, yâni göbek nâhiyesinin tombişleştiği , şiştiği bir grafiği vardır ideal toplum pazarlamasının.
Avrupa’da orta sınıflaşma bürokratik bir disiplinde yaşandı. Avrupa’da on seneler boyu rutinleşmiş , âdetâ uyurgezer gibi yaşayan orta sınıflar türedi. Farklı bir jeokültürde, ABD’de ise orta sınıflaşma çok başka şekillerde tezâhür etti. Bir defâ ABD, aristokratik geleneklerden hayli kopuktu. En baskın kurucu unsur olan Anglosakson püritanlar zâten burjuvaydı. Ama püritanlar, burjuva târihlerindeki işbölümü itibârıyla fikrî(entelektüel) ve artistik(sanatsal) tarafları en kör; buna mukâbil fennî ,sınâî becerileri en keskin olan çevreleri ifâde ediyordu. ABD’yi en dindar, en toplulukçu ( komüniteryen) ve en becerikli burjuvalar kurdu. Bu tarz bir burjuva târihin kısa bir zaman zarfında küt bir orta sınıflaşmaya evrilmesi zâten mukadderdi. Dünyâlıklarını ,Avrupa’daki sınıfsal muadillerinden çok daha kolay elde ettiler. Yâni ABD’deki orta sınıflaşma, asla Avrupa’daki orta sınıflaşma kadar trajik olmadı. ABD orta sınıfları hiçbir zaman Avrupa’daki burjuvalar gibi kompleksli değillerdi.. Bu sebeple onlardan daha az kültürlü , zihinsel donanımı çok daha az; lâkin daha fazla becerikli ve başarılı oldular. Bu farklılıkların med cezirleri , biraz da karikatürleştirirsek şöyledir: Eğer bir orta sınıf ABD’li, ancak entelektüel iddialar geliştirirse bu farkı idrâk eder. (W. Allen’ın filmleri bu tipleri hicveder). Bir Avrupalı orta sınıf mensubu ise ABD’nin dev boyutlu mühendislik “harikaları” karşısında yaşadığı ve ezildiği şokla anlar farkı.
Avrupa’daki somurtkan bürokrat kafalı sınıfdaşlarının hilâfına kompleksiz ,rahat, hiçbir iç ve dış engele çarpmayan ,serbest , mütemâdiyen gülümseyen ABD’nin orta sınıfları 1950-1980 arasında altın günlerini yaşadı. Hollywood filmlerinde taçlanan , bahçe içinde bağımsız, garajlı bir konut, süspansiyonlu iri kıyım bir araba, hemcinsleriyle sık sık buluşan tatlı tatlı dedikodu yapan ve partileyen ve alışverişe çıkan tatlı, mazbut lâkin içi fıkır fkır, hep gülen kocaman ağızlı, bembeyaz dişli cilveli anneler; başarılı birer iş adamı olan, dişlerinin arasına sıkıştırdığı piposunu tüttürürken biteviye espri patlatan yakışıklı babalar, çilli, cıvıl cıvıl “golden” çocuklar ve nihâyet evin neş’esine neş’e katan köpekler… Pazar günleri kilise , hayır işleri vb..Sonra eşli dostlu barbekü partilemeleri…Doğrusu bu orta sınıf masallarını tekmil dünyâya pazarladılar ve zihinleri bu orta sınıf imge ve simgeleriyle doldurdular.
ABD, ABD’li orta sınıf olmak isteyen herkese bunun fırsatlarını sunan “eşsiz” bir coğrafyadır. Burada özgürlük tek bir mânâya sâhiptir: Fırsatçılık. Şansını dene..Kaybedersen bu senin sorunundur… Marx’ın sözünün burada bir karşılığı olamaz. Kaybedenler, meselâ milyonlarca evsiz , çöp karıştırarak yaşayan insanın şikâyet etmek hakkı yoktur.(Zâten etmezler de). Oyuna girmişler, ya hatâ yapmışlar, ya fırsatları değerlendirememişler veyâ tâlihsiz olmuşlar ve kaybetmişlerdir. (Nothing to do)...
Bugün orta sınıflar çöküyor. “Allah kimseyi açlıkla imtihan etmesin” dileğini pek de mânâlı bulmuyorum. Doğrusu bence şöyle olmalı:”Allah kimseyi tüketim açlığı ile imtihan etmesin”. En kötüsü işte budur. (Adama Sarı Gömlek giydirir vallahi). Hiçbir şey görmemiş olanların herhangi bir şeyinin olmaması ne beis? Tehlikeli olan, “gördüğü günden geri kalmaktır”. Kaybedecek bir şeyi olmayanlardan korkmak için çok sayıda sebep olabilir. Ama bu bize kaybedecek şeyleri olanların kaybettikleri durumların vahâmetini unutturmamalıdır. Orta sınıf çöküşlerin doğurduğu radikalizmledir bugün şâhit olduğumuz radikalizmler. Bu radikalizmler kendi içinde çatışıyor. Her ikisini de nefret yönetiyor. İlkini dolaylı, diğerini doğrudan.. Nefretini acıma nesneleri (dezavantajlılar) üzerinden kusan ,alıngan, kırılgan ve bir o kadar da kırıcı olabilen orta sınıf tortuları ile nefretini doğrudan yabancıya ve yabancılaştığını düşündüklerine kusan kırıcı ve yıkıcı orta sınıf kalabalıklar savaşıyor. ABD seçimlerine biraz da buradan bakın isterseniz…
Süleyman Seyfi Öğün - Yenişafak