TÜSİAD’ın son dönemde yaşanan hadiseler üzerinden ortaya koyduğu Türkiye tablosuna ve hükümete yönelik yaptığı hukuk ve ekonomi eleştirisine iktidar yetkilileri tepki göstermeye devam ediyor.
Mesele iktidar siyasetçilerinin tepki göstermesiyle de sınırlı kalmadı. İktidar konusunda oldukça duyarlı olan yargı sistemimiz de harekete geçti ve TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras hakkında “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmek” ve “gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yaymak” iddiasıyla soruşturma başlattı. Nasıl başlatmasın ki Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “en güçlü karşılığı vereceğiz” açıklamasından sonra savcılığın harekete geçmeme ihtimali var mıydı?
Ne dedi TÜSİAD?
“Ülke olarak moralimiz bozuk, güven bunalımı yaşıyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Beştepe’den çıkıp gerçek halkın içine karışsın ve vatandaşa eleştirilerinden dolayı başlarına bir şey gelmeyeceğinin imzalı garantisini versin de bir dinlesin, vatandaşın morali nasıl?
Ülkemizde AK Parti iktidarının imtiyazlıları haricinde morali yerinde olan kimse yok. Bir tek imtiyazlı AK Partililerin moralleri yerinde, geleceklerine umutla bakıyorlar, herhangi bir güven bunalımı yaşamıyorlar.
Ama halkın morali bozuk, güven bunalımı yaşıyor.
Ne dedi TÜSİAD?
Dedi ki: “Kartalkaya’da 78 canımız yanarak hayatını kaybetti. Yangın çıkabilir ama 78 kişi ölmez. Ölüyorsa nedeni usulüne uygun yapılmayan binalar ve denetimsizliktir. Çöken bir sistemdir. Bu olay yakın tarihte olduğu için henüz yüreklerimizde. California’da koca Los Angeles şehri yandı, Japonya’da çok daha şiddetli depremler oldu. Kaç kişi öldü? Lütfen bakın ve mukayese edin. Bizdeki ölümlerin nedeni maliyet odaklı kural tanımazlık ve denetimsizliktir.”
Haksız mı?
TÜSİAD 6 Şubat depremlerinden bu yana yaşanan trajik olayları gündeme getirerek “kurallarımız vardır ama uyulmuyor, yeterli denetim yok. Bu ölümlerin ana nedeni sistem bozukluğudur, bu sistemin nasıl düzeleceği belidir, sistemin kendi kendini düzeltme mekanizması olmalıdır, sorumlular görevden ayrılmalı, hesap vermeli, yerlerine yetkin kişiler gelmelidir” diyor. Bu sözlerle “siyasi mühendislik çalışmalarına mı başlamış” oluyor şimdi?
Hukukun üstünlüğüne vurgu yapmasının sebebi, enflasyonla mücadelenin maliyetine katlanmanın giderek daha da zorlaştığını ifade etmesinin sebebi, sanayicinin zorlandığını, ihracatçının kan ağladığını söylemesinin sebebi “vesayet özlemlerinin” depreşmesi mi?
Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek iki yıldır bu kadar çaba sarf etmesine rağmen ekonomiyi neden düzeltemediğinin sebeplerini anlatsın. Hukuk olmadan ekonominin düzelebileceğini anlatsın o halde.
Görevi devraldığı günden itibaren yatırımcı arayışına çıkan Şimşek “yabancı yatırımcı geri dönecek ama güven sağlandıktan sonra, biraz zaman alacak” demişti, iki yıl oldu, yabancı yatırımcının gönülsüzlüğünün nedenlerini anlatsın.
TÜSİAD hukuk devletinin zayıfladığına dikkat çekerek dedi ki: Ülkemizde suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, artık şirket kurmaktan daha kolay hale geldi. Yolsuzluk, dolandırıcılık, karaborsa haberlerinin ardı arkası kesilmiyor…
Dedi ki: Seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınıyor, kayyım atanıyor. Bir belediye başkanının deşifre ettiği “bilirkişi”yle ilgili haber yapan gazeteciler gözaltına alınıyor, genel yayın yönetmeni tutuklanıyor.
Geçmişte gücün yanında yer aldığı, vesayetçi odaklarının yanında saf tuttuğu için TÜSİAD’ı çok eleştirdim.
Ama kimse kusura bakmasın TÜSİAD son yaşanan hadiseler üzerinden iktidara yaptığı eleştirilerinde ve uyarılarında sonuna kadar haklıdır.
İktidar TÜSİAD’ın geçmiş cibilliyetini hatırlatmak, eski sicilini ortaya dökerek söylediklerine kulağını tıkamak yerine, kulak vermelidir.
“Sicil” CV’si her zaman iyi bir örnek olmayabilir çünkü.
Sonuçta AK Partinin ilk iktidar dönemlerinin “sicili” çok iyiydi. Bugün nasıl bir “sicil” oluşturuyor AK Parti?
Daha net soralım AK Partinin bugünkü “sicili” nasıl?
İktidar yetkililerinin içerisinde en can alıcı tuhaflıktaki tepkiyi Adalet Bakanı Yılmaz Tunç gösterdi. Son zamanlarda Adalet Bakanının açıklamalarını şaşkınlık ve üzüntüyle dinliyorum.
Bakan Tunç’a göre elbette “herkesin fikirlerini söyleme özgürlüğü” varmış, “ancak” TÜSİAD’ın yaptığı açıklama fikir özgürlüğüne girmiyormuş:
“TÜSİAD özellikle seçtiği soruşturma dosyalarını konu ederek hukuk sistemimizi zedelemeye çalışmaktadır.”
Adalet Bakanımıza samimiyetle soralım: “Peki Sayın Bakan bu durumda öneriniz nedir?”
TÜSİAD hangi dosyalar üzerinden konuşmuş olsaydı fikir özgürlüğüne girerdi? RTÜK televizyon kanallarına haber yapabileceği alanları gösteriyor, bu durumda sizin öneriniz nedir mesela? Hangi dosyaları gündeme getirmiş olsaydı vesayetçi ruhu depreşmemiş olurdu?
Osman Kavala bu durumda seçilmiş dosya oluyor… Ama cezaevinde hukuksuz yere mahkum olan tek iş insanı değil, yüzlerce iş adamı var.
Selahattin Demirtaş bu durumda seçilmiş dosya oluyor. Ümit Özdağ seçilmiş dosya oluyor. Ama cezaevindeki tek politikacı değil.
Mesela sağlığı, yaşı cezaevinde kalmaya elverişli olmadığı halde cezaevinde tutulan 80 yaşındaki Melek İpek bu durumda seçilmiş dosya oluyor. Ama sağlık koşulları, yaşı elverişli olmadığı halde 80 yaşında cezaevinde olan tek kişi değil. Cezaevinde 800’e yakın ağır hasta mahkum var. 300’e yakın engelli mahkum var.
Seçilmişleri konuşmayalım tamam, o halde tek tek seçilmemiş binlerce dava dosyasını konuşalım…
Sayın Bakan…
Fransız tarihinde 100 binlerce belki de milyonlarca dava vardı. Ama bir tek “Dreyfus Davası” büyük puntolu harflerle yazılarak tarihe geçti. Dreyfus Davası Fransa’nın seçilmiş davasıydı ve Fransız yargısını bağımlılıktan bağımsızlığa yükselmesine yol açtı.
Büyük yazar Emil Zola on binlerce dava dosyası içinden bir tek Dreyfus Davasını gündeme getirdi. “Suçluyorum” başlıkla makalesiyle Fransa’da vicdan sahibi insanları ayağa kaldırdı, dünyanın dikkatini çekti… Fransız mahkemesi en sonunda Dreyfüs’ü beraat ettirdi.
Binbaşı Dreyfüs, haksız ve siyasi mahkumiyetlerin sembolü ve nihayet adaletin galip gelmesinin sembolü olarak tarihe geçti.
On binlerce dava dosyası içerisinden, sembolizmi yüksel, diğer haksızlıklar içir emsal oluşturan, büyük mağduriyet yaratacak vicdanları sarsan dava dosyaları seçilir. Hukuksuzluklar, adaletsizlikler böyle sembol dava dosyaları üzerinden konuşulur. Kamuoyunda bilinir ki o sembol dava dosyalarının gerisinde aynı durumda olan yüzlerce, on binlerce dava dosyaları vardır.
TÜSİAD da bunu yaptı. Keşke sesini daha gür çıkarabilseydi…