Sekiz günlük bir ‘sürecin’ şifreleri

İbrahim Kiras

Çoktandır AK Parti’nin yeni bir “Kürt açılımı” peşinde olduğu söyleniyordu. Daha doğrusu ağır bir yenilgiyle sonuçlanan yerel seçimin ardından vakit kaybetmeden mevcut iktidar blokunun bir şekilde takviye edilmesi ihtiyacını hissettiren bir tablo ortaya çıkmıştı. Ekonomik krizin etkilerinin de ağırlaşarak devam etmekte olduğu hesaba katıldığında ciddi bir problem duruyordu iktidar partisinin karşısında: Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanlığı adaylığını mümkün hale getirmek için ekstra destek lazımdı.

Cumhurbaşkanının bu makama yeniden aday olabilmesi için meclisin 5’te 3 oranla, yani 360 oyla erken seçim kararı alması gerekiyor. AK Parti (266) ile MHP’nin (50) toplam sandalye sayısı 316. Yani 44 vekil eksiği var iktidar blokunun.

DEM Parti’nin ise mecliste 59 sandalyesi bulunuyor ki bu sayı Cumhur İttifakı partilerinin eksiğini tamamlamaya yetiyor. Buna karşılık CHP’nin sandalye sayısı 128. Yani eğer AK Parti ana muhalefet partisi ile işbirliği yapabilse MHP’nin desteğine bile ihtiyacı kalmıyor.

Bu sayılar niye önemli? Çünkü söz konusu olan Erdoğan’ın yeniden aday olup olamayacağı meselesi. Erdoğan’ın ana aktör olarak yer almadığı bir siyasi tabloda AK Parti’nin de Cumhur İttifakının da iktidarlarını sürdürme şanslarının ve ümitlerinin olamayacağını söylemek için allame olmaya gerek yok. Öyleyse cumhurbaşkanının yerel seçimin ardından CHP’ye yönelik “normalleşme” adımları atmaya yönelmesi -veya görünüşte CHP’den gelen normalleşme çağrısını derhal kabul etmesi- belirli bir hedef için doğrudan veya dolaylı bir yol arayışıydı. Erdoğan’ın önce Sinan Ateş’in eşiyle görüşmesi, sonra 18 yıl aradan sonra CHP Genel Merkezi’ne gitmesi gibi şaşırtıcı jestlerle ilerleyen bu süreç, hatırlanacağı üzere, MHP lideri Bahçeli’nin ortağına rest çekmesi üzerine sona erdi.

Bahçeli o zaman “Normalleşme ve yumuşama atmosferinin önündeki engel bizsek kenara çekiliriz… AK Parti ile CHP arasında geniş tabanlı bir ittifakın kurulmasını destekleriz” diye konuştu. Erdoğan bu rest karşısında bir bahaneyle CHP genel başkanını “hazımsızlıkla” suçlayarak normalleşme arayışı içinde olmadığını açıklamak zorunda kaldı.

Böylece meclisteki en büyük iki parti arasındaki iş birliği imkanı daha hiçbir diyalog zemininin oluşmadığı erken bir zamanda ortadan kalkmış oldu.

Bu arada hepimiz bir deja vu da yaşamış olduk. 2019’daki yerel seçimin ardından da buna tıpa tıp benzeyen bir hadiseyle karşılaşmıştık çünkü. Çok sert geçen bir seçim sürecinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp “Dönem kızgın demiri soğutma, musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir… Siyasi görüş ayrılıklarımızı bir tarafa koyup 82 milyonla Türkiye ittifakı olarak hareket etmeliyiz” demişti… Bu çıkışına ortağı Bahçeli’den “Kızgın demiri soğutalım ama tertipleri ağırdan almayalım… Türkiye ittifakından bahsetmek kafamızdaki soru işaretlerini çoğaltmıştır… İstanbul’da seçimin tekrarı beka meselesidir” karşılığını alan Erdoğan kızgın demiri soğutmak istemediğini açıklamış ve ardından YSK İstanbul seçiminin tekrarlanmasına karar vermişti.

Bunları hatırlatmamın sebebi siyasi alandaki yeni arayışların Cumhur İttifakının iki ortağı arasındaki ilişkinin mahiyetinden bağımsız anlaşılamayacağına dikkat çekmek.

Bahçeli’nin son olarak ortaya attığı “Öcalan’ı İmralı’dan çıkaralım, gelsin Mecliste PKK’yı silah bırakıp kendini lağvetmeye çağırsın” önerisi de bu açıdan değerlendirilmeli öncelikle. Bu öneri bütün tuhaflığına rağmen “yeni bir çözüm süreci başlıyor” beklentisine yol açtı. Bu girişimin Erdoğan’ın dördüncü defa aday olabilmesi için Mecliste DEM Parti oylarına ihtiyaç duyulduğu bir süreçte gündeme gelmesi kimilerince ciddiye alınmasını da kolaylaştırdı.

Ancak ortada bu anlamda herhangi bir hazırlığın veya eylem planının varlığına dair hiçbir emarenin olmayışı, “Öcalan’ın TBMM’de konuşma yapması” gibi asla imkan ve ihtimali bulunmayan bir hayalden söz edilmesi muhayyel “yeni sürecin” ciddiye alınmasını zorlaştıran hususlar.

Erdoğan ortağının konuşmasının ardından yedi gün boyunca sustu, sonra söz konusu öneriden “Ortağımızın yaklaşımı” diye söz etti. Sekizinci gün ise ortağını yerlere göklere sığdıramayan ifadelerle övdü.

Bu arada bir sürpriz yapıp sözü CHP lideri Özel’e getirdi. “Buradan Özgür Özel’e de takdirlerimi iletiyorum… Kardeşliğe katkı sağladığı için sayın Özel’i buradan tebrik ediyorum” dedi. Ama Özel’den -İmamoğlu’na yakın olduğu söylenen- Esenyurt Belediye Başkanına sahip çıkmamasını da istedi.

Peki, Erdoğan’ın dünkü konuşmasında DEM Parti’yi “Terörü destekleyen, onun sözcülüğünü yapan, husumete, anarşiye hizmet eden oluşum” diye tarif etmesi yeniden adaylık yolunu açmak için bu partiyle uzlaşma zemini arayışından ümit kesildiğini mi gösteriyor?

Galiba öyle. Çünkü Bahçeli “Öcalan’ı hapisten çıkarmak, Mecliste konuşturmak” gibi önerilerle pazarlık çıtasını o kadar yükseğe çıkardı ki bundan sonra taraflar arasında bir uzlaşma ve iş birliği zemini bulunması ihtimali artık imkan sınırlarının ötesine geçti.