Suriye’de yeni yönetimi inşa etmeye çalışan kadro her ne kadar önemli bir zafer elde etmiş olsa da çok büyük zorluklarla karşı karşıyadır. Bu zorlukları aşmak da ciddi bir çabayı ve hassasiyeti gerektiriyor. Küresel emperyalizmin ve onun İslam coğrafyasındaki karakolu niteliğindeki siyonist işgal rejiminin yeni yönetimi sıkıştırmak amacıyla Dürzi kesimi ve PKK’nın Suriye kanadını kullanma politikalarının yansımalarından bir önceki yazımızda söz etmiştik.
Yeni yönetime karşı kullanılması istenen tehlikeli unsurlardan biri de eski rejim kalıntısı milislerdir.
Direniş güçleri Şam’a doğru ilerleme operasyonunda rejim saflarında savaşanlara, silahlarını teslim edenlerin emanda olacağına ve evlerine gitmelerine izin verileceğine dair bir beyanname yayınlaması üzerine rejim güçlerinden çok sayıda silahlı eleman gelip silahını teslim etmişti. Bu beyannamenin rejim güçlerinin hızlı bir şekilde zayıflamasında da önemli bir payı oldu.
Ancak rejim hesabına savaşanların bazıları silahlarını alıp kaçtı ve o zaman kendilerini güvende hissedebileceklerini düşündükleri yerlere saklandılar. Özellikle de rejimin lojistik çalışmalarının daha etkili olduğu Lazkiye ve Tartus bölgelerini tercih ettiler.
Sonrasında bu militanlar, yeni yönetimin askeri mekanizmasına mensup gruplara pusu kurarak saldırılar düzenledi ve çok sayıda insanı katlettiler. O yüzden yeni yönetim onların saklandığı yerleri keşfederek buralara güvenlik operasyonları düzenliyor.
Bu bölgelerde, son dönemde yaygın olarak Alevi diye isimlendirilen ancak tarihte Nusayri diye bilinen kesime mensup olanların yoğun olmasından dolayı, bu bölgelerde eski rejim kalıntısı silahlı milislere yönelik operasyonların Alevilere yönelik saldırılar diye yansıtılması çok çirkin ve sinsi bir çarpıtmadır. Suriye’deki yönetimin mücadelesi herhangi bir dini veya mezhebi unsura değil eski rejim kalıntısı silahlı tehdit unsurlarına yöneliktir.
Aslında eski rejim kalıntısı silahlı milislerin bugün yeniden Şam’ı ele geçirme savaşı verebilmesi imkanı bulunmuyor. Fakat gerek küresel emperyalizm ve gerekse Suriye üzerindeki siyasi otoritesini kaybetmiş olmayı içine sindiremeyen İran, bu unsurları kullanarak kaos oluşturmayı ve yeni yönetimin ülke genelinde istikrarlı bir yapı oturtmasını engellemeyi ya da en azından geciktirmeyi amaçlıyor. O durumda yeni yönetimi yıpratabilme ve ülkede, Libya ve Yemen’deki gibi bir fitne politikasını devreye sokma, böylece yeni yönetimin siyasi sisteminin oturmasını engelleme konusunda başarılı olabileceklerini düşünüyorlar.
Yeni yönetim aynı zamanda sicili son derece bozuk bir sistemin enkazını kaldırmak ve onun geriye bıraktığı çöpleri temizlemekle meşgul olmak durumundadır.
Suriye’deki Baas diktası aynı zamanda uyuşturucu mafyasının en önemli kanatlarından biriydi. Onun düşmesinden sonra yapılan araştırmalarda farklı amaçlar için kullanıldığı zannedilen birçok yerden uyuşturucu imalatında kullanılan atölyeler ve uyuşturucu depoları çıktı. Öyle ki eğer bu yeni yönetim de uyuşturucu mafyasıyla çalışmaya ve Baas’ın ambarlarından çıkan uyuşturucuları satmaya yanaşsaydı belki ülkenin şu an ihtiyaç duyduğu para kaynağının epey bir kısmını tedarik edebilirdi. Ama tabii ki böyle bir işe bulaşmayı şer’i, hukuki ve ahlâkî açıdan kesin bir şekilde reddettiğinden, bulunan uyuşturucuları da imha etmesi gerekiyor. Bu iş için sarf edilecek mesai ise eski rejimin çöplerini tasfiye etmek için yapılması gereken çalışmanın sadece bir kısmını oluşturuyor.
Eski rejimin tehlikeli kalıntılarından biri de kimyasal bombalar. Baas rejiminin direniş güçlerine karşı da sivil halka karşı da yoğun bir şekilde kimyasal bomba kullandığı biliniyordu. Bu konu direnişin devam ettiği dönemde uzun süre tartışıldı. Ama uluslararası kurumlar rejimi bundan vazgeçmeye ve kimyasal silahlarını imha etmeye zorlamak için söze gelir bir şey yapmadı. Şimdi yeni yönetimin yaptığı araştırmalarda bu silahlar da bulunuyor ve imha edilmesi gerekiyor.