Gassan Şerbil /Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
Geçtiğimiz yıl 7 Ekim'de Yahya Sinvar uzun zamandır kurduğu hayalin yarısını gerçekleştirdi. İsrail'e büyük bir darbe indirerek onu hapishanelerindeki binlerce Filistinliyi serbest bırakmaya zorladı. Dünya bu sürprizin büyüklüğü karşısında sersemlemiş bir şekilde uyandı.
Sinvar o güne birkaç faktör sayesinde ulaşabildi. Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani, selefi Kasım Süleymani'nin Hamas'la gizlice yaptığı anlaşmaya bağlı kaldı. Anlaşma finansman garantisi, silah kaçakçılığı ve Gazze Şeridi abluka tehdidi altında olduğu için bir dizi silah üretim atölyesine ev sahipliği yapacak tünel ağının etkinliğinin arttırılmasını öngörüyordu.
Sinvar, Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları subaylarını Beyrut ve Tahran'a gönderdi ve herhangi bir uygulama senaryosundan bahsetmeden onları zorlu bir eğitime tabi tuttu. Eğitimden dönen subaylar, Gazze Şeridi'ndeki tünellerde Hamas'ın Gazze Şeridi'ni kontrol etmekle yetindiği izlenimini vermek için tasarlanmış aldatmacalar eşliğinde güçlerini eğitti.
Daha sonra Sinvar uygulamaya geçme kararını verdi. Bunu tarihi bir sır olarak sakladı ve sadece beş kişiyi bilgilendirdi: kardeşi Muhammed, İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Dayf, ed-Dayf'ın yardımcısı Mervan İsa, Ruhi Müşteha ve Eymen Nevfel. İsrail daha sonra Sinvar ve kardeşi dışında hepsinin öldürüldüğünü açıkladı.
Operasyondan on saat önce, operasyonda yer alması gereken birimler çağrıldı ve uygulayıcıların elinde sızıntıya yönelik herhangi bir iletişim aracının bulunmadığı kontrol edildikten sonra görevleri bildirildi.
Operasyonun amacı, İsrail'e güçlü bir konumdan seslenebilmek için yeterli sayıda İsrailli esir toplamaktı. İsrail savunmasının çökmesi saldırganları şaşırttı, bu nedenle hedef bankasını genişlettiler, başkaları da saldırıya katıldı ve harekete yakın olanların söylediği gibi ‘İsrail'in daha sonra istismar ettiği ve büyüttüğü uygulamalar oldu’. İsrail'in çöküşü, operasyonun kapsamlı hazırlıklarının fark edilmeden başlatılması olan ilk sürprizi takip eden ikinci sürprizdi.
İsrail'in temas hattında acımasız bir baskın ve hamle kampanyasıyla karşılık vermesi şaşırtıcı değildi, ancak İsrail'in yıldırım savaşlarında vermeye alışık olmadığı insan kaybına uğramak için askerlerini tünellere göndermeye cesaret edemeyeceği izlenimi hakimdi. İsrail'in buradaki tutumu üçüncü sürpriz oldu.
Güvenlik güçlerinin yerleşimleri korumadaki başarısızlığının, zaten yolsuzluk davalarıyla tehdit edilen ve gösterilerle görevden ayrılması talep edilen Binyamin Netanyahu hükümetini düşüreceği izlenimi vardı. Yeni sürpriz ise Netanyahu'nun Gazze Şeridi'ndeki savaşı varoluşsal bir savaşa dönüştürmeyi başarması ve insani ve ekonomik kayıpları ne olursa olsun sınır tanımayan bir savaş başlatmak için askeri ve güvenlik kurumları üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir baskı kurmasıyla geldi. İsrail Başbakanı, saldırıların ardından Batı'da İsrail'e karşı oluşan yaygın sempatiden yararlandı. ABD de İsrail’in güvenliğine sıkı sıkıya bağlı olduğunu ilan etti.
7 Ekim'den bir gün sonra Hizbullah ‘destek cephesini’ ilan etti ve Lübnan sınırında sözde ‘angajman kuralları’ çatısı altında karşılıklı saldırılar başladı. Netanyahu oyunun kurallarına uyuyormuş gibi yaptı. Esirlerin serbest bırakılmasını görüşmek üzere heyetler gönderdi ve uzun süre manevra yaptı. ABD başkanlık seçimlerini göz önünde bulundurarak savaşı uzatmak istedi. Lübnan'la daha büyük ve daha tehlikeli bir cepheye geçmek için Gazze Şeridi'ni yok etmek ve Hamas'ın askeri kapasitesine ölümcül bir darbe vurmak istedi.
Sinvar'ın saldırısından destek cephesine, Iraklı grupların insansız hava araçlarına (İHA) ve Husi füzelerine kadar Netanyahu İran'ın İsrail'e karşı savaş kararını okudu. Oyunu değiştirmeye ve İran'ın on yıllardır yürüttüğü vekalet savaşını sürdürmesini engellemeye karar verdi. Onu doğrudan yüzleşmeye çağırdı ve Şam'daki konsolosluk binasında İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanlarını öldürmekte tereddüt etmedi.
Netanyahu İran'ın prestijini zedeledi ve onu küçük düşürdü. Bunun akabinde İran İsrail'e füzelerini ateşledi. Çatışma daha net ve daha tehlikeli bir hal aldı. İsrail, İran'a meydan okumada daha da ileri gitti ve Hamas lideri İsmail Heniyye'yi Tahran'da DMO'nun misafirhanesinde öldürdü. Savaş, ‘vekil ile yüzleşmekten asil ile yüzleşmeye’ taşındı.
Geçen ay, ABD seçim komasına girerken Netanyahu sürpriz oyununun sınırlarını zorladı. Hizbullah'ın çağrı cihazlarını patlattı. Benzeri görülmemiş bir atılımı ortaya çıkaran acı verici darbeyi on gün sonra Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın öldürülmesi şeklinde büyük bir sürpriz izledi.
Böylece İsrail, Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın Gazze Şeridi'ndeki sahneleri Beyrut ve Lübnan'a taşıma tehditlerini hayata geçirmeye başladı. Hizbullah bir önceki sürprizden uyanamadan, Nasrallah'ın potansiyel halefi Haşim Safiyuddin'i hedef alan bir başka sürprizle karşılaştı. Bunun ardından İran bir kez daha İsrail'e füzelerini ateşledi. Bölge şimdi İsrail'in İran tesislerine vereceği yanıtı bekleyerek yaşıyor.
İsrail Lübnan cephesinde Gazze cephesinde olduğundan daha fazla sürprizle karşılaştı. Lübnan'daki savaş çok daha tehlikeli. İsrail, ‘Hizbullah ile savaş’ İran'a karşı savaşta kesin ve kaçınılmaz bir bölümmüş gibi davranıyor.
Sinvar 7 Ekim saldırısının tarihini kimseye bildirmedi. Haberin dışarı sızmasından korkuyordu. Ancak direniş ekseni ittifakının bazı kesimleri bir şeyler olacağı havasındaydı. Zira kanıtlar, destek cephesinin ertesi gün saldırıya hazır olduğunu gösteriyor.
Sürprizler yılı ağır ve çok tehlikeliydi. Gazze katliamı eşi benzeri görülmemiş bir olay. Uluslararası çaresizlik apaçık ortada. ABD İsrail'e baskı yapmakta zayıf kalıyor ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın ziyaretleri artık umut vermiyor. Rusya, Ukrayna köylerinin geri alınmasını kutluyor ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bir televizyon yorumcusu gibi görünüyor.
Gazze'nin yerinden edilmiş insanlarını yağmurdan ve molozların arasında yaşamanın acısından kim koruyacak? Lübnan'da yerinden edilmiş insan dalgalarını kışın sertliğinden kim koruyacak? Ateşkes konuşmaları ciddi değil. Tarafların kayıpları o kadar büyük ki, savaştan çıkmak için bedel ödemek yerine savaşı sürdürmenin dehşetini tercih ediyorlar. Çılgın bir bölgeye daha fazla kan, darbe ve sürprizler vaat ediliyor. İran-İsrail savaşının fasılları korkutucu sürprizler doğuruyor.