TUSAŞ’ın tesislerine yönelik saldırıyı PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği, artık her yönüyle kesinlik kazandı.
Olay Türkiye’de değişik boyutlarıyla değerlendiriliyor ve PKK’nın neden böyle bir zamanda, söz konusu tesisleri hedef alan saldırıyı gerçekleştirdiği; bunu nasıl başarabildiği gibi sorulara cevap bulunmaya çalışılıyor.
En başta şunu belirtelim ki böyle bir saldırının hızla planlandığını ve kısa zaman sürecine sıkıştırıldığını düşünmek yanlıştır.
Çünkü böylesine önemli ve ciddi bir saldırı planının çok kısa zaman sürecine sıkıştırılması oldukça zordur. Ancak hazırlıkları önceden yapılan bu türden saldırıların, birtakım siyasi gelişmelerle aynı zamana denk getirilmesi ve planın asıl amaçları dışında ikincil düzeyde bazı amaçların da gerçekleştirilmesinin düşünülmüş olması mümkündür.
Ancak hadiseleri geniş çerçevede değerlendiren birçok yorumcunun da dile getirdiği üzere bu saldırı, tamamen örgütsel düzeyde kalan hesaplarla değil doğrudan doğruya Türkiye’yi hedef alan ve küresel güçlerle ilişkili hesaplar ve amaçlar için gerçekleştirilmiş yani “sipariş” bir terör eylemidir.
Böyle bir eylemin PKK adına gerçekleştirilmesi ve sahiplenilmesi onun artık Türkiye karşıtı karanlık planların sahaya taşınması için kullanılan tümüyle güdümlü bir örgüt haline geldiğini ortaya koymaktadır. Bu tür güdümlü örgütlerin ideolojik söylemleri ise inandırıcı olmaktan tamamen uzaktır. Bu realite IŞİD açısından da PKK açısından da söz konusudur.
Sosyalist ve solcu bir ideolojiyle piyasaya çıkan ve bugün hâlâ bu ideolojiyi bir siyasi çizgi ve anlayış olarak benimsemiş bir örgüt şeklinde kendini kabul ettirmeye çalışan PKK’nın aslında sırtını ABD’ye dayadığı çok açık bir şekilde ortadadır.
Bu da PKK’nın ideolojik kimliğinin aynen IŞİD’in, gençleri kendi safına çekmek için “İslamcı” kimliğini kullanması gibi göstermelik bir imajdan ve göz boyamadan ibaret olduğunu, gerçekte bu örgütün de aynen IŞİD gibi taşeron bir örgüt olduğunu, aslında Kürt toplumunun hakları ve geleceği için değil küresel emperyalizmin İslam coğrafyasını yeni parçalara bölmek ve yeni kirli planlarını devreye sokmak amacıyla uyguladığı strateji hesabına savaştığını çok açık bir şekilde göstermektedir.
Küresel emperyalizmin başını çeken ABD, terörü iki ucu keskin bir kılıç gibi kullanmaktadır. Yeri geldiğinde terörden, kendisinin haksız ve gayri meşru saldırıları, işgalleri için bir gerekçe olarak yararlanır.
Ama bazen bu gerekçeyi de teröre gaz vererek kendisi oluşturur. Yeri geldiğinde de terör örgütlerinden kendisinin kirli oyunları ve hesapları için yararlanır. Normalde sürekli teröre karşı savaş verdiğini söylediği, kendi saldırılarında terörü bir gerekçe olarak kullandığı halde terör örgütü oldukları tescillenmiş birtakım silahlı gruplara da açıktan destek vermekten, onlara silah temin etmekten, hatta askeri eğitim vermekten çekinmez.
Suriye’de güya IŞİD’e karşı verilen savaşta sahada kendisinden yararlandığını iddia ederek PKK’ya açıktan askeri eğitim, teçhizat, finans ve strateji desteği sağladığını kimsenin unuttuğunu sanmıyoruz.
Oysa işin gerçeğinde IŞİD de ABD’nin bölgeyle ilgili askeri ve stratejik planlarının uygulamaya geçirilmesi için gerekçelerin oluşturulmasında kullanılan taşeron bir örgüttür ve PKK’nın zayıflaması karşısında onun yeniden bileğinin güçlendirilmesi ve tarihin çöplüğüne atılmasının önüne geçilmesi için gerekçe oluşturulmasında da IŞİD’in ataklarından yararlanılmıştır.
Bugün TUSAŞ’ı hedef alan bir saldırının arka planında duran hesapların ve niyetlerin neler olabileceği muhtelif yorumlarda dile getirildi.
Bu husus, küresel güçlerin PKK’nın varlığını sürdürebilmesi için neden bu kadar uğraştıklarını da gün yüzüne çıkarıyor. Bu gerçek PKK’nın aynen IŞİD gibi ideolojik kimliği maske olarak kullanan, ama küresel güçlerin kirli hesapları için kullanılmak üzere beslenen ve desteklenen “çete” konumunda bir taşeron terör örgütü olduğunu izhar etmektedir. Bu gerçeği görmek örgütün siyasi kanadının yararına olacaktır.