Bahçeli’nin DEM Parti vekilleriyle el sıkışmasıyla ilk açık adımı atılan ‘süreçte’ ne olup bittiğini anlamak giderek güçleşiyor. Bahçeli’nin barış ihtiyacına işaret etmesiyle ete kemiğe bürünüp, Erdoğan’ın Bahçeli’ye destek vermesiyle devam eden, TUSAŞ saldırısına karşın arkasında durulup Öcalan’ı sahneye davet ederek devam ettirilen süreç Erdoğan’ın suskunluğa gömülüp DEM belediyelerine kayyım atanmasıyla anlaşılması zor bir hal aldı. Öyle ki, başlangıcından itibaren çok farklı biçimlerde yorumlanan süreç artık iyice bir diğerine zıt tespitlerle değerlendirilir oldu. “Hiç olmadı”, “vardı ama bitti”, “devam ediyor”, “Erdoğan ve Bahçeli bir olup muhalefete tuzak kurdu”, “Erdoğan’ın haberi yoktu, Bahçeli emrivaki yaptı”, “Erdoğan ve Bahçeli arasında anlaşmazlık çıktı”, “Bahçeli ülkeyi erken seçime götürüyor”, “Bahçeli Erdoğan’a teslim oldu”, bu tespitlerin bazıları.
Nasıl olur da bu kadar farklı, birbirine bu kadar zıt tespit yapılabiliyor denilebilecek bir vaziyet yok. Geride kalan 1,5 ay boyunca pek çok şeyin belirsiz kaldığı, büyük tutarsızlıkların yaşandığı açık. Ancak bütün bu belirsizliklerin ve tutarsızlıkların ortasında bazı açık, kimi kesin şeyler de var. “Terör örgütünce kontrol ediliyorlar” gibi hep söylenmiş ya da en sıradan hak arama eylemlerine şiddetle müdahale edilmesi gibi hep yapılagelmiş şeylere değil de daha önce yapılıp söylenmemişlere, yeni olanlara odaklanınca görünen şeyler. Yapılmayan açıklamalar, ısrarla sürdürülen suskunluklar ve ‘muhtemelen olmuş olanlarla’ beraber bu yeni şeylere bakmak olan bitenin yerli yerine oturtulmasına biraz yardım edebilir belki.
Eskiler ve Yeniler
Geride kalan 1,5 ay içerisinde hep söylenen ve hep yapılan ‘eskilere’ eşlik eden yeniler şunlar oldu: Kürt meselesindeki pozisyonu geride kalan 60 senede ‘Kürt Türklerinden’ ‘Kürt kökenlilere’ gelebilmiş MHP’nin lideri Devlet Bahçeli, Kürt kökenlilerden değil Kürtlerden söz ederek banilerinden olduğu 2016 sonrasındaki güvenlikçi siyasetten başka tür bir siyasetin gerektiğini açıkladı. Hemen ardından Erdoğan, Bahçeli’nin attığı adımı takdir etmekle kalmadı, Bahçeli’nin ‘bölgesel gelişmeler içeride diyaloğu gerektiriyor’ tespitini tekrarladı ve meseleleri terör dışı yöntemlerle halletmeye hazır olduklarını duyurdu. PKK ve DEM Parti cenahından gelen ‘varız’ açıklamalarının ardından Bahçeli herkesi şaşırtan adımını attı ve PKK’yi lağvetmesi karşılığında Öcalan’ın salıverilmesini önerdi. Ardından, PKK’nin arada yaptığı TUSAŞ saldırısına rağmen, Öcalan’ın dört yıla yaklaşan görüşme yasağı kaldırılarak Ömer Öcalan’la görüşülmesine izin verildi ve Öcalan’ın bilinen kısa açıklaması geldi. Tecridin devam ettiğini bildirmekle başlayan açıklamasında, imkân oluşması halinde Kürt sorununu siyasi ve hukuki zemine taşıyabilecek kudretinin olduğunu, diğer deyişle, PKK’yi silahsızlandırmayı başarabileceğini duyurdu Öcalan. Bu noktaya kadar hep ivme kazanarak aynı doğrultuda ilerleyen ‘süreçte’ uzun erimli bakıldığında tanıdık, süreç perspektifinden bakınca ise sürpriz ve sembolizm yüklü bir adım geldi. Demirtaş ve HDP vekillerinin tutuklandığı günün yıldönümünde DEM Parti belediyelerine kayyım atandı. Sürecin ‘doğrultusunun’ değiştiğini gösteren ve Erdoğan’ın desteklediği anlaşılan bu beklenmedik hamleyi Bahçeli’nin ‘geri basmayan’ çıkışları takip etti. Kayyımların geçici olarak görevlendirildiğini vurgulayan Bahçeli, geride kalan haftalarda söylediklerinin ve yaptığı tekliflerin arkasında olduğunu duyurdu.
Az ve önemsiz olmayan bu yeni şeylere eşlik eden görünmeyenler ve yapılmayanlar var bir de. Görünmeyip bilinmese de muhtemelen yapılmış şeyler, yapılması beklenirken yapılmayan açıklamalar ve sürdürülen suskunluklar gibi şeyler. Olup biteni yerli yerine oturtmak için bunları da hesaba katmak gerekiyor.
Görünmeyenler, Yapılmayanlar
Muhtemelen yapılmış şeylerin başında ön hazırlıklar ve yoklamalar gibi işler var. Hepten imkânsızdır demek tabii ki mümkün değil lakin devleti ve iktidarı bu kadar kökten ilgilendiren ve bölgesel boyutu da olan bir meselede, manalı görünen türden bir pozisyon değişikliği ihtimali oluşmuşken kimsenin herhangi bir hazırlık yapmadığını, meselenin tarafları ve ana aktörleri arasında dolaylı da olsa bir temasın gerçekleşmediğini, taraflar arasındaki ‘mesafenin’ kapatılabilir olup olmadığının test edilmediğini düşünmek biraz zor. Kamuoyu görüp duymasa da 1 Ekim’den hem önce hem sonra bu türden işler olmuştur muhtemelen.
Başka bir görülmeyen ya da yapılmayan iş de Öcalan görüşmesiyle ilgili. Öcalan’la Ömer Öcalan arasında yapılan görüşmede konuşulanların kamuoyuna aktarılan iki cümleden ibaret olmadığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Böyle olmakla beraber bu iki cümleden fazlasını niye duymadığımız, duymamamıza kimin karar verdiği meçhul. İki saatlik görüşmenin iki cümleyle özetlenmesi Öcalan’ın kararıysa bunun niye açıklanmadığı, değilse iki cümleden fazlasının duyurulmamasının geçici bir karar mı olduğu, kalıcıysa söz konusu kararı kimlerin aldığını bilmiyoruz.
Yapılması beklenirken yapılmayan diğer bir iş de Erdoğan cephesinden. Üç belediyeye kayyım atanması ‘cevabı’ bir tarafa bırakılırsa, Erdoğan, Bahçeli’nin kamuoyunu sarsan açıklamaları karşısında suskunluğa gömülmüş durumda. Hem de Bahçeli’nin her konuştuğunda geri atmaya niyeti olmadığını açık edip, oy hesabına kurban edilmemesi gereken bir işin peşinde olduğu türünden hazmedilmesi zor açıklamalar yapmasına rağmen.
Özetle, görüp bildiklerimizin öncesinde ve haricinde işlerin gerçekleşmiş olması muhtemel ve yapılması gerekirken yapılmayan işler ya da açıklamalar var ve şimdiye kadar olanı yerli yerine oturtmaya çalışırken bütün bunları hesaba katmak gerekiyor.
Çıkarılabilecekler, Çıkarılamayacaklar
Bütün bu yeni şeyler dizisinden ve muhtemelen yapılmış işlerle beraber yapılması beklenirken yapılmamış işlerden ne çıkarılabileceğine gelince… En çıkarılamaz olanlarından başlıyayım. Süreç olarak tanımlanması doğru yanlış ayrı mesele. Lakin ortada yeni bir iş olmadığını söylemek pek mümkün değil. Kürt meselesi ve Kürt siyaseti Türkiye devletini ne içeride ne de dışarıda öyle aman aman zorlamazken, Bahçeli gibi meseledeki tutumu herkesçe bilinen bir siyasinin Kürtlerden kökenlerine atıf yapmadan söz etmeye başlaması ve Öcalan’a serbestlik vaat etmesi hem yeni hem de ciddi bir iş olarak görülmeyi hak ediyor. Bütün bu olaylar dizisinden yapılamaz görünen bir başka çıkarım da sürecin Erdoğan’dan habersiz, Bahçeli’nin emrivakisiyle başladığı. Erdoğan’ın 1 Ekim’de Meclis’in açılış konuşmasında yaptığı diyalog ve yumuşama çağrısının üzerinden saatler geçmeden DEM’lilerle el sıkışmasını ve Kürtlerle içeride ve dışarıda barış ihtiyacına vurgu yapmasını Bahçeli’nin Erdoğan’dan habersiz attığı spontane bir adım olarak görmek biraz zor. Daha önemsiz olmakla beraber yapılması zor diğer bir çıkarım da sürecin Erdoğan ve Bahçeli’nin muhalefete kurduğu bir tezgâhtan ibaret olduğu. Daha ikinci ayına gelmeden, zorlananın muhalefetten çok iktidarın ortakları olması sürecin muhalefete kurulan bir tezgâhtan ibaret olduğu tespitini epey zayıf kılıyor. En azından henüz yapılamaz bir diğer çıkarım da ‘sürecin’ hepten bittiği. Neredeyse hiç başlamamış ve bitmesi kuvvetle muhtemel olmakla beraber Bahçeli’nin ısrarı, sürecin en azından henüz bitmemiş olduğunu gösteriyor.
Bütün bu çıkarılamazlar nelerin çıkarılabilir olduğuna da işaret ediyor. En azından bir kısmına. Çıkarılamazlar bahsinde geçenlerden kolayca iki çıkarım yapılabilir. İlkin, adına ne diyeceksek diyelim, ortada bir süreç, bir yeni adımlar serisi olduğu açık. İkinci olarak da süreç ya da bu yeni adımlar serisi kapanmasa da (göz önündeki kısmı) stop etmiş durumda. Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın açıklamaları ve Öcalan’ın senelerden sonra görüşmeye çıkabilmesi yeni bir sürecin başladığına, kayyım atanması ve Erdoğan’ın suskunluğuysa sürecin stop ettiğine işaret ediyor. Bu ikisi üçüncü bir kolay çıkarıma daha imkân veriyor. Süreç belli ki iyi bir etüdün üzerine bina edilmemiş. Anlaşamıyoruz tiyatrosu oynanıyor olamayacağına göre, Erdoğan ve Bahçeli’nin daha başlangıç adımlarında ayrı düşmesi başlanan sürecin iyi bir hazırlığa yaslanmadığını gösteriyor.
Sonuçlar ve Olasılıklar
Yukarıdakiler kadar kolay olmayan başka çıkarımlar da yapılabilir. Özellikle de sürecin neden stop ettiğine ve muhtemel akıbetine dair. Sürecin stop etmesinin ardında şu iki sebepten birinin ya da her ikisinin birden olması muhtemel. İlkin, ihtimaldir ki, sürecin başlamasının ardından Öcalan’dan gelen açıklama ya da daha muhtemelen Öcalan’ın açıklamasına Kandil’den verilen reaksiyon devletin beklentilerinin çok altında kaldı. Öcalan’ın iki saat süren görüşmesinde başka neler söylediği ve kime ne önerdiği bilinmediği için, beklentileri karşılamayan Öcalan’ın müdahalesi mi yoksa Kandil’in kamuoyuna yansımamış cevapları mı bilmek zor. İkinci olarak, yine ihtimaldir ki, Erdoğan Bahçeli’nin Öcalan çağrısının ardından oluşan siyasi atmosferi 2028 hesapları açısından uygun bulmadı ve süreci stop ettirme kararı aldı. Üçüncü olarak, yine ihtimaldir ki, Erdoğan ve ekibi Trump sonrasında oluşabilecek bölge ve Suriye manzarasını görelim moduna geçti ve İran’ın gerilemesiyle bölgede oluşacak görünen boşluğu doldurabilmek için Kürtlerle hangi seviyede anlaşmak lazım gelir sorusunun cevabının belli olmasını beklemeye karar verdi.
Sürecin neden stop ettiğinin haricinde, daha zayıf olmakla beraber bir de muhtemel akıbetine dair çıkarımlar yapılabilir. Daha işin başındayken stop ettirilmesi, sürecin akıbetine dair ümitli olmayı zorlaştırıyor tabii ki. Ne var ki, devlet ve Kürt hareketi arasındaki makas Suriye konusu hariç kapatılamaz görünmediğinden ve süreç de tamamıyla sona erdirilmediğinden sürecin yeniden başlaması imkânsız demek mümkün değil. Erdoğan ve Bahçeli arasındaki ilişkideki gerilim ve Bahçeli’nin hazmedilmesi zor açıklamaları da sürecin akıbeti hakkında ümitli olmayı zorlaştırıyor. Erdoğan ve Bahçeli mutabık kalmadıkça sürecin sürdürülmesi imkânsız. Öte yandan, tersi de doğru. Erdoğan ve Bahçeli mutabık kalmadan sürecin hepten bitirilmesi de imkânsız ve burada bir mutabakat henüz oluşmuş görünmüyor. Erdoğan ve Bahçeli ilişkisinin simbiyotik halini düşününce sürecin ne Bahçeli’yi açığa düşürecek biçimde sona erdirilmesi mümkün ne de bir başına Bahçeli’nin ısrarıyla devam ettirilmesi.
Bu durumda Erdoğan ve Bahçeli süreci devam ettirmenin ya da Bahçeli’yi ikna edecek bir biçimde sonlandırmanın veya rafa kaldırmanın bir yolunu bulmak zorunda. Erdoğan’ın suskunluğuna karşı giderek sesini yükseltmesi yanlış bir intiba oluşturmuyorsa Bahçeli’nin sürecin sonlandırılmasına ikna olması zor görünüyor. Buna rağmen sürecin sonlandırılması siyasi belirsizliğe kapı aralayacağından ve taraflar ama bilhassa da Erdoğan bugün itibarıyla bu riski alabilecek görünmediğinden süreci sürdürmenin ya da bir süre için rafa kaldırmanın bir yolunun bulunması daha kuvvetli ihtimal.
Bakalım…