Bugün, başlama vuruşunu Devlet Bahçeli başlattığı için herkesi şaşırtan, bu arada birilerini heyecanlandıran, birilerinde kuşku uyandıran “malûm süreç”e ilişkin bazı sorular, sorulacak hale gelmiş bulunuyor.
-Süreç Bahçeli’nin şahsi inisiyatifi ile mi başlamıştır? Bir “Devlet kararı” var mıdır? Devlet kararı varsa, sürecin kapsamı nedir? Belirsizlikler “Devlet”inn süreç yönetimi politikasından mı kaynaklanmaktadır yoksa zaten Bahçeli “Devlet’e de sürpriz yapmış”, dolayısıyla “Devlet içinde” planlanmış bir şey mevcut değil midir?
-Yukardaki soru, en azından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürece ilişkin tavrının Bahçeli kadar net olmamasından, ya da sürece Bahçeli gibi “Heyecan”la bakmamasından kaynaklanıyor. Erdoğan hem Bahçeli’nin çıkışını methediyor hem neden mesafeli duruyor?
-Bu arada “Bahçeli’nin netliği” denen şeyin de, sürecin kapsamına yönelik olmadığını, sadece Öcalan’ın misyonu konusunu onun açmış olmasının şaşırtıcılığında toplandığını görmek gerekiyor. Yoksa şu ana kadar süreçte rol alan DEM dahil, muhtemelen Öcalan dahil, Bahçeli’nin nihai planda nereye varmak isteğini biliyor gözükmüyor. Soru: Gerçekten Bahçeli bu iş silâh bırakmakla bitmeyeceğine göre sürecin nereye doğru evrilmesini düşünmüş, planlamış mıdır ve “Devlet” henüz böyle bir hazırlık yapmamışsa Bahçeli’nin projesi nasıl ete – kemiğe bürünecektir?
-Sonuçta Devlet yönetiminden Erdoğan sorumludur. Bahçeli evet ortaktır ama yine de sınırlı sorumlu olduğu bellidir. O zaman Erdoğan‘la Bahçeli arasında mutabakat var mıdır, varsa hangi noktadadır?
-Kayyım düzeninin aynı sertlikte devam ettiği, ucu CHP’ye uzanacak boyutta DEM ile ilişkinin ceza – yaptırım sonucunu doğurduğu bir ortam söz konusu. “Bahçeli yaklaşımı” ise DEM dünyasında oldukça sıcak bulunuyor. İktidar blokundaki bu farklılığın sebebi nedir?
-Bahçeli, Cumhur İttifakı ortağının mesafeli, temkinli duruşunu nasıl değerlendirmektedir? Acaba sonuçta açık düşme gibi bir risk kaygısı taşımakta mıdır?
-Bahçeli, sürdürülen kayyım uygulamalarını desteklemekte midir?
-DEM dünyasının Bahçeli’nin çıkışından ve Öcalan’ın “Silâhlar bırakılmalı” açıklamasından en çok heyecan duyan çevre olduğunun altını başından beri çizmekteyim. PKK’nın silâh bırakmasını bu kadar büyük heyecanla karşıladıklarına göre, muhtemelen “Daha bağımsız, örgüt - silâh vesayetinden kurtulmuş bir siyaset” arayışıyla bu işin çok daha önceden yapılması gerektiğini düşündükleri kabul edilebilir. Peki o güne kadar neden bu yönde bir açıklamaları olmadı? Yoksa işin “silâh bırakma” boyutundan ziyade Öcalan’ın bir aktör olarak yeniden devreye girebilme ihtimali mi heyecanın gerçek sebebidir? Ya da “silâh bırakma”nın ardından bir “Çözüm süreci” çıkarabilme umudu mu?
-Aslında “heyecanlanmaları”na dikkat çektiğim DEM cenahının süreçle ilgili oldukça “kaygılı” bir dünyalarının bulunduğunu da not etmek gerekiyor. Meselâ t24’teki mülakatta Eşbaşkan Tuncer Bakırhan’ın Cansu Çamlıbel’e söylediklerinde bu kaygı çok net görülüyor. Onun sözlerinden birkaç cümleyi buraya almak isterim:
“Kayyım ataması yürütmeden bağımsız bir şey olamaz, samimiyseniz bunları durdurun.” “Biliyoruz ki bu sürecin başarısızlıkla sonuçlanması halinde günah keçisi yine biz olacağız.” “Bizi oraya götürdüler, kaydettiler, yarın ‘Bu fotoğrafı neden çektirdiniz?’ diye sorabilirler.” “İktidar bunu da yedekliyormuş gibi duruyor.” “Rojava’ya kendi başımıza gidemeyiz, devletin başımıza bir şey gelmeyeceğine garanti vermesi lâzım.”
-Tuncer Bakırhan, evet, süreç içinde aldıkları ve Devletin bilgisi dahilinde olduğunu düşündükleri rollerden dolayı suçlanabilecekleri ihtimalini göz ardı etmiyor. “Bahçeli’nin dönüşümü meselenin kendisi kadar önemlidir” gibi bir cümle de kuruyor, ama “Güven duygusu ” iktidarın uygulamalarına geldiğinde bir hayli aşağı düşüyor. Acaba Bahçeli’ye “İktidara ne kadar güvenebiliriz?” gibi bir soru sormayı düşünüyorlar mı?
-Bakırhan’ın açıklamalarına bakıldığında “SDG konusu” Suriye’nin iç meselesi. Dolayısıyla “Öcalan’ın çağrısı SDG’yi kapsamaz. SDG HTŞ yönetimi ile görüşecek, Suriye Kürtleri için bir formül bulunacak” ona göre. Şunu da söylemiş Bakırhan: “Kapsayıcı ve demokratik bir hatta gitmemeleri durumunda orası tekrar karışacak. Orada İsrail’in, İngiltere’nin, koalisyonun tasarrufları olacak.”Halbuki Bahçeli’nin başlattığı sürecin ana hedeflerinden birisi “SDG ya da PYD – YPG sorunu”nu çözmek. Ciddi açı farkı var DEM ile Bahçeli çizgisi arasında. Nasıl kapanır o fark, müzakere edilmeden?
-DEM, süreçten mesela Meclis’te bir müzakere ortamı çıkmasını bekliyor. Öcalan’ın da böyle bir beklentide olduğunu anlıyoruz onun sözlerinden. DEM hatta Öcalan’ın daha çok devreye girmesinden yana. Bu da herhalde “Devlet” ile Öcalan – DEM arasındaki ciddi açı farkı. Nasıl kapatılacak?
-Son olarak Bakırhan’dan şu cümleyi alarak yazıyı bitireyim: “Suriye’deki rejimin karakteri nasıl belli değilse bu sürecin karakteri ve nereye evrileceği de henüz belli değil.”
Çok soru var değil mi? Kimin kafası net size göre? Her şeyden önce süreci başlatan sayın Bahçelininki net mi? İş, sayın Bahçeli’nin son derece müşfik olduğu vurgulanan telefon diplomasisi boyutundan çıksa da milletin bilgi alanına girse değil mi?