Suriye’de “Geçiş Adaleti” Hangi Kodlarla Sağlanmalı?

Kimyasal silahların kullanılmasına kadar varan insanlık suçlarının işlendiği dönemin muhasebesinin yapılması tarihi bir yükümlülüktür. Ama yeni çatışmaları tetikleyici uygulamalardan geçiş döneminde uzak kalınması gerekir.

Dr.M. BUHARİ ÇETİNKAYA - Perspektif

Suriye’de önce baba sonra oğul Esad idaresindeki, yaklaşık 55 yıl süren rejim yıkıldı. Bu dönem çok ağır zulümlerin, insan hakları ihlallerinin ve 2011 sonrası Arap Baharı etkisinde gelişen iç savaşta işlenen insanlık suçlarının yaşandığı bir karanlık dönem olarak hatırlanacak. Başta Esad ve ailesi olmak üzere bu dönemin faillerinin bazıları adaletten kaçmak için kendilerine sığınacak ülkeler buldular. Ne var ki bu dönemin faillerinin neredeyse büyük bir kısmı bugün hala Suriye’de hayatlarına devam ediyorlar. Suriye’de iktidarı ele alan güçlerin öncelikli meselesi bu 55 yıllık süreçte, özellikle 2011 sonrasında Suriye’de kırılan, bozulan ne varsa bunların tamir edilmesi, kaybolanların yerine yenisinin konması olacaktır. Ne var ki yanıtını bekleyen sorulardan bir tanesi, geçmişin hesabının sorulması ile birlikte adaletin nasıl sağlanacağıdır.

Çok ağır baskıcı rejimlerden kurtulan, çok ciddi insan hakları ihlallerinin yaşandığı süreçleri atlatan toplumlar daha güvenli, daha huzurlu, daha müreffeh bir geleceği inşa etmek adına adaletin tesisi noktasında çok farklı uygulamalara gidebilmektedirler. Olağan dönemlerde suç işleyen kişiler yasaların öngördüğü usullerle yargılanırlar ve cezalandırılırlar. Cezalandırıcı ya da dağıtıcı adalet anlayışının daha baskın olduğu olağan dönemde adalet mekanizması büyük oranda rayında işlerken adalet çarklarının dönmesi sosyal bir gerilime, milli güvenlik sorunlarına ve toplumsal kırılmalara yol açmaz. Fakat olağanüstü ağır bunalım dönemlerinden çıkmış toplumlarda bu mekanizmayı işletmek geçmişin hatıralarının yeniden canlanmasına, küllenmiş kinlerin tekrar alevlenmesine ve nihayet toplumsal karmaşanın yeniden tetiklenmesine yol açabilir. Bu toplumlar geçmiş dönemi bitirmiştir. Gelecekte de barış, huzur ve güven içerisinde olağan döneme geçmeyi planlamaktadır. İşte bu geçmiş ile gelecek arası döneme geçiş dönemi (transitional period) denmektedir. Bu dönemde geçmişin yıkılmasına neden olan habis uygulamalar terk edilir ama olağan demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz uygulamalarından da sapılır. Bu sapmanın meşruiyet dayanağı da gelecekte meşru bir olağan nizama geçilebilmesi için bu olağan üstü uygulamaların ya da uygulamamaların zaruri olmasıdır. Bu geçiş dönemleri ülkemiz dâhil pek çok ülkede zaman zaman yaşandı. bazen kısa süren, bazen geçici bazen de hiç bitmeyen süreçler olarak kendini gösterdi. 

Bu dönemlerin, olağan dönemlerdeki olmazsa olmaz uygulamalardan sapma gösterdiği alanlardan birisi de adaleti sağlama yöntemleridir. Geçiş adaleti ya da geçiş dönemi adaleti şeklinde adlandırabileceğimiz ve yer yer onarıcı adalet anlayışına hizmet eden bu kavram, geçmişin acı hatıralarından ders çıkartarak bunları geride bırakmanın ve kabuk bağlamaya yüz tutmuş yaraları kaşıyarak yeniden kanatmadan ortak bir gelecek inşasının en etkili yolu olabilmektedir.

Irak’tan Alınan Ders

Esad rejimi, 8 Aralık 2024 tarihine kadar Suriye Devleti dediğimiz şeyin bizatihi kendisiydi. Esad rejiminin bütün suçları bu devlet aygıtının memurları tarafından bilfiil gerçekleştirilmiş eylemlerdi. Esad rejimini yargılamak aynı zamanda en astından en üstüne bütün devlet görevlilerini yargılamak ve bu kişileri görevlerinden uzaklaştırmak da demektir. Keza Esad rejimini canlı tutan askerinden polisine, bürokrasisinden adliyesine ve hatta akademisine kadar bu bedenin kılcal damarları, sinir hücreleri, organları olan, sayıları yüz binleri hatta milyonları bulan gerçek kişilerdir. Bu kadar insanı yargılamak zaten mümkün değildir. Mümkün olsa dahi tüm bu yetkililere olağan dönem adaletinin gereklerini uygulamak durumunda ortada devlet kalmayacaktır, başıboşluk baş gösterecektir ve en acısı uzun yıllara dayalı devlet hafızası silinecektir. Devlet kurulmadan çökecektir. Böyle bir uygulama Irak’ın işgali sonrası yeni kurulan Irak devletinde gerçekleştirilmiş, Baas Partisine üye olan herkes devletten uzaklaştırılmış ve nihayetinde Irak Devleti çökmüştür. Görüldüğü kadarıyla Suriye’de iktidarı elde eden güçler bu tecrübeden ders çıkarmıştır. Örneğin Esad rejiminin Başbakanı Celali’nin barışçıl bir şekilde başbakanlığı devretme görüntüsü buna işaret etmektedir. 

Geçiş dönemi adaleti çok farklı uygulamalar şeklinde kendisini gösterebilir. Bunlardan ilki af uygulamalarıdır. Buna göre eski dönemin suçlarının baş sorumluları dışında ya da bunlar da dâhil geçmişte işlenen suçların tamamı bakımından bir genel af ya da kısmi af çıkarmak suretiyle geçmişin silinmesi ve yeni, tertemiz bir sayfa açılması arzu edilebilir. Bu uygulamanın geçiş döneminin çeşitli amaçlarına hizmet etmesi noktasında çeşitli avantajları olsa da mağduriyetlerin giderilememesi, geçmişten ders çıkarılmadan geçmişin unutulması ve bu surette aynı acı tecrübelerin yeniden yaşanması riskini taşıması gibi dezavantajları vardır. Af uygulaması adaleti sağlamaya yardımcı olmayan, gerçeği öğrenmeye hizmet etmeyen bir uygulamadır. 

Geçiş Adaletinin Bir Yöntemi: Soruşturma Komisyonları

Adaleti sağlamaya yardımcı olan, mağduriyetlerin en azından kısmen giderilmesini sağlayan ve gerçeğin öğrenilmesine, geçmişle hesaplaşılmasına ve ders çıkarılmasına hizmet eden ve de sıklıkla başvurulan bir diğer geçiş dönemi adaleti yöntemi ise Uzlaşı (Reconciliation) yahut Adalet (Justice) ya da Gerçek (Truth) Komisyonları gibi adlar altında kurulan soruşturma komisyonlarıdır.

Bu tür komisyonlar ulusal bir nitelik arz edebileceği gibi çeşitli tecrübelerde olduğu gibi uluslararası bir hüviyet de arz edebilir. Örneğin geçmişte Pakistan’da, Hindistan’da, Almanya’da, Arjantin’de ve en bilineni Güney Afrika’da olduğu gibi farklı ülkelerde bu tür ulusal komisyonlar kurulmuş, bu komisyonlar geçici bir dönem soruşturma yapıp raporlar yayımlayarak geçiş dönemi adaletini sağlamaya çalışmıştır. Yine geçmişte El Salvador’da, Endonezya’da Lübnan’da olduğu gibi uluslararası nitelik taşıyan bu tür komisyonlar kurulmuştur. Bu komisyonlar yargılama makamlarından farklı olarak cezalandırıcı adalet anlayışından farklı bir biçimde ağır insan hakları ihlalleri ile sonuçlanan suçlar hakkında delil toplarlar. Bu suçların işlenmesine neden olan sosyolojik, politik, ekonomik, tarihi ve her türlü nedenleri araştırırlar ve nihayetinde tespitler çerçevesinde bir rapor hazırlayarak tavsiyelerde bulunurlar ve hatta bağlayıcı kararlara varırlar. Priscilla Hayner’in tanımına göre bu komisyonlar, geçmişte yaşananları ele alan, belirli bir tarih aralığındaki belirli türdeki hadiseleri inceleyen, delillerle ve mağdurlarla doğrudan temas kuran, yaptığı araştırmalar ve incelemeler sonucunda bir rapor yayımlayarak görevi sonlanan, devlet tarafından yetkilendirilmiş ve devlet denetiminde olan yapılardır (Tezcan, Dila Algan, Fenerbahçe Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi C:3, S:1, s. 152). Elbette tüm bu faaliyetleri doğal olarak soruşturma ve yargılama ve nihayetinde cezalandırma yetkisi ile donatılmış adli merciler de yerine getirebilir. Fakat bu tür komisyonlar eliyle gerçeğin ne olduğunun öğrenilmesinin ve mağduriyetleri gidererek geçiş adaleti sağlamanın ceza yargılamalarına nazaran çeşitli avantajları söz konusudur. 

İlk olarak yaşanan süreçten kaynaklı olarak adalet mekanizması çökmüş olabilir ve adli merciler etkin ve adil bir yargılama yapmaya muktedir olamayabilirler. Yahut da adli teşkilat, hala eski dönemin muktedirlerinin tesiri altında olabilir. Bu da yapılacak yargılamaların tarafsızlığına inandırıcılığı zedeleyebilir.  Katılımcı ve tarafsız bir komisyon bu sakıncaların üstesinden gelebilir. İkinci olarak geçmiş dönemin faillerini yargılamak bu kişilerin hala toplumun bir kesimi nezdinde itibarının olması sebebiyle çeşitli kırgınlıklara, sürtüşmelere yol açabilir. Örneğin sayısı yüz binleri bulan Esad dönemi yetkililerini yargıladığınızda bundan aileleri, çevreleri dâhil milyonlarca insan etkilenecektir. Yargılama bu anlamda toplumsal gerginliği tırmandırmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecektir. Bu komisyonların amacı kimseyi mahkûm etmek olmadığından bu sakıncaları yaratmayacaktır. Üçüncü olarak yargılama mercii önünde sanık ya da tanık olan kişiler ilgiliyi yahut kendisini veya bir yakınını töhmet altında bırakma endişesiyle gerçekleri ya hiç anlatmayacaklar yahut tüm çıplaklığıyla olduğu gibi anlatmayacaklardır. Oysaki bu komisyonların yaptığı araştırmalar böyle bir risk oluşturmadığından kişiler kendilerinin yahut sevdiklerinin veya korktuğu bir kişinin mahkûm edilmesi endişesi yaşamadan yalın olarak gerçeği anlatacaklardır. Son bir avantajı yargılama yolunun seçilmemesi ve fakat buna ikame olarak da hiçbir şeyin yapılmaması durumunda ülke, yaşanan insanlık suçlarının hesabını soracak ülkelerin, uluslararası güçlerin etkisine açık olacaktır. Bu tür komisyonlar eliyle bağımsız ve şeffaf bir soruşturma yürütülmesi halinde ise egemenlikten kaynaklı doğabilecek zafiyetlerin de önüne geçilmiş olacaktır.    

Elbette bu komisyonların en büyük handikabı bir yargılama mercii olmamasıdır. Gerçek anlamda adalet çok ağır insan hakları ihlallerini gerçekleştiren kişilerin yargılanması, hukuk önünde hesap vermesi ve cezalandırılması ile söz konusu olur. Cezanın caydırıcı, ibret olucu, öç alıcı, toplumu tehlikeli suçludan koruyucu, ıslah edici amaçlarının hiç biri gerçek bir ceza yargılaması söz konusu olmadan sağlanamaz. Yine ceza yargılamalarının aleni, şeffaf gerçekleştirildiği göz önünde bulundurulduğunda bu komisyonların faaliyetlerinin çoğu zaman bu özelliğe sahip olmadığını da belirtmek gerekir. Öte yandan başka ülkeye kaçarak hukuk önünde hesap vermekten kurtulmuş başta Beşar Esad gibi kişilerin iadesi ancak bir ceza yargılaması varsa söz konusu olabilir. Bu tür komisyonlar çeşitli yöntemlerle kaçak kişilerin beyanlarına, anlatımlarına başvurabilecekse de bu kişilerin hukuk önünde hesap vermelerini sağlayamayacaktır.

Rejimin Muhasebesini Yapmak Tarihi Bir Yükümlülüktür

Sonuç olarak Esad kaçıp gitmişse de Esad rejiminin nüveleri hala Suriye’de etkili konumdadırlar ve öyle görünüyor ki bir geçiş dönemi sonunda peyderpey bu etkili konumlarından el çektirileceklerdir. Böylesi devlet aygıtının tümden çökmemesi ve devlet hafızasının aniden silinmemesi için çok daha iyi olabilir. Suriye halkı 8 Aralık öncesinde, son 13 yılı çok sancılı olmak üzere 55 yıldır çok acılar çekti. Elbette ki büyük zulümlerin gerçekleştiği, kimyasal silahların kullanılmasına kadar varan insanlık suçlarının işlendiği, ağır insan hakları ihlallerine sahne olan bu dönemin muhasebesinin yapılması tarihi bir yükümlülüktür. Yani adaletin tesisi tüm bu süreçlerin bir daha yaşanmaması, mağdur olanların gönlüne bir nebze olsun su serpilmesi ve yaşananların kayda geçmesi için elzemdir. Ama adaletin tesisi için kabuk bağlama yoluna girmiş, küllenmeye yüz tutmuş eski hatıraların tekrar canlandırılmaması, yeni gerilimleri ve çatışmaları tetikleyici uygulamalardan en azından geçiş döneminde uzak kalınması icap eder. Bu anlamda geçiş adaletini sağlamanın en doğru yolu bir uzlaşı ya da gerçek komisyonunun teşkil edilmesi gibi görünmektedir. Kurulacak komisyonun hem ulusal hem de uluslararası bir nitelik arz etmesi çok daha iyi olur. Keza Türkiye dâhil pek çok ülkede terör örgütü olarak kabul edilen yeni iktidarın, kendilerini uluslararası topluma kabul ettirmesi ve bir meşruiyet zemini elde etmesi ihtiyacı da vardır. 2011’den bu yana uluslararası düzenden izole olmuş Suriye’nin ve dolayısıyla Suriye’yi yönetenlerin bölge ülkeleriyle ve uluslararası toplumla yeniden güçlü bağlar kurması, kendisini uluslararası denetime de açması ile söz konusu olabilecektir. Geçiş dönemi adaleti için kurulacak komisyonda Suriye’nin belirleyeceği ülkelerden temsilcilerin bulunması, atama süreçlerinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği ile işbirliği yoluna gidilmesi hem bu komisyonun çok daha şeffaf ve efektif olmasını sağlayacaktır hem de yeni Suriye’nin çok daha hızlı dünyaya entegre olmasına katkı sunacaktır.

Ama en önemlisi geçiş dönemi adaleti için başvurulacak yöntemlerin, edinilecek tecrübeler ile olağan döneme geçildiğinde yol gösterici olması ve olağan döneme geçildiğinde adaletin yükünü çok ciddi oranda kolaylaştırması gerekir. Örneğin bir uzlaşı komisyonu kurulacaksa bu komisyon delilleri öyle iyi toplamalı ve mağduriyetleri ve ihlalleri öyle net saptamalı ki olağan dönemde ana sorumlularla ilgili yargılamalar toplumsal gerginliği tırmandırmadan hızla sonlandırılabilsin. Yahut Almanya’da olduğu gibi sonrasında bir tazminat komisyonu oluşturulacaksa bu komisyon hızla ve geciktirmeden mağdurların zararını tazmin edecek zemini geçiş dönemi komisyonunun çalışmalarında rahatlıkla bulabilsin. Öte yandan Arjantin’de ve Şili’de olduğu gibi var olan bütün mağduriyetlere ulaşacak komisyon, Suriye’de geçmişte yaşananları çok kapsamlı bir rapor halinde kamuoyuna da duyurarak gerçeğin ortaya dökülmesi ve hesaplaşmayı dünya kamuoyunun gözü önünde ve Suriye halkı bakımından çoğulcu bir şekilde yapmalıdır.

DÜŞÜNCE - YORUM - ANALİZ Haberleri

Suriye'nin İsrail karşısında “askeri olarak karşılık verme hakkını” kaybetmesi ne anlama geliyor?
Esad’dan Sonra: Suriye’yi Kim Yönetecek?
Suriye'de şimdi ne olabilir? Üç muhtemel senaryo
Esad rejimi neden bu kadar hızlı çöktü?
Türkiye’nin siyasal güvensizlik çıkmazı ve güçlü lider arayışı