Suriye’de her şey istediğimiz gibi mi?

Ahmet Taşgetiren

Bir yerden baktığımızda “Bizim çocuklar” işi bitirdi. Bu ifadeyi 12 Eylül’den tanırsınız.

HTŞ’nin, Colani’nin (Acaba Golani ni?) “Bizim çocuklar” olduğu tartışılır ise de, Suriye Milli Ordusu (SMO)’nun bizimle sıkı – fıkı olduğunu biliyoruz.

Tereyağından kıl çeker gibi İdlib’ten yola çıktılar, Hama, Humus ve bir de bakmışız Şam’dalar… Ardından Tel Rıfat, Münbiç…

Bu kadar hızı kim tahmin ediyordu?

Ya da Esed’in tek kurşun atmadan Moskova’ya doğru firar edeceğini? Putin biliyor muydu, ya da Tahran?

Acaba biz biliyor muyduk, Cumhurbaşkanı Erdoğan Esed’e “Gel görüşelim” diye seslendiğinde Şam’da bir “kağıttan kaplan” oturduğunu?

Esed biliyor muydu, “Topraklarımdan çekilmeyi garanti etmezseniz görüşmem” derken, yönetiminin koflaştığının farkında mıydı?

Operasyona Amerika dahil, herkes sessiz kaldı, denebilir. Oysa operasyonu yürüten Heyet Tahrirü ş-Şam (HTŞ) gözaltında bir kuruluştu. “Terörle iltisakı”ndan söz edilirdi. Lideri Colani 5 yıl Irak’ta hapishanede kalmıştı. Colani, operasyon sırasında ve sonrasında bir terör örgütü lideri gibi değil, çoğulcu bir sistem önerisi ile geliyor gibi son derece ılımlı mesajlar verdi. Colani’nin böylesine bir değişimin insanı olduğunu bilen var mıydı?

Rusya’nın sonunda kendisinin Suriye’deki varlığını da ilgilendiren böyle bir operasyondan rahatsız olması beklenirdi, sanki olan bitene razı imiş gibi ya da olan bitenin sonunda kendi pozisyonunun korunacağından eminmiş gibi ya da artık Ukrayna’daki sıkışmışlık sebebiyle Esed gibi yapacağı bir şey kalmamış ve başına geleceklere razı imiş gibi davrandı.

Amerika’da bir lider değişimi süreci yaşanıyor. Ama orası öncelikle İsrail’in güvenliğinden emin bir görüntü içinde kaldı. Sonra YPG-PYD yapılanması konusunda hassasiyetini seslendirdi. Sanki Colani’den haberdardı.

İsrail de tedirgin değil, hatta “İran gailesi”nin en azından Suriye boyutundan emin hale gelmiş gibi… Süreçte “Gazze’nin unutulmuşluğu” gibi bir durumun ortaya çıkması da Netanyahu’yu keyiflendirmiş olabilir mi? Ne dersiniz, bizlerde de Suriye heyecanı arasında “Gazze heyecanı” düşmüş olabilir mi?

İran dalı-budağı kırılmışlık yaşıyor Suriye zemininde… Nerede ise herkes İran’ın Esed’le birlikte “Suriye kaybı”ndan memnun. İsrail memnundur elbet, bizim kamuoyu da bir hayli memnun… Ne de olsa, yıllar içinde işlenmiş günahlar var.

Biz, Türkiye olarak nerelerdeyiz?

Meydanlarımızda mültecilerimizin sevinç gösterileri var. Demek ki epeyce bir mültecimiz, Suriye’deki HTŞ zaferini sahipleniyor.

Onların ülkelerine dönmesi, Türkiye’deki her kesimin beklentisi idi. “Ensar – Muhacir” bakışı ile bakanlar dahi, “Gitseler iyi olacak” duygusu içindeydiler. Bir an önce gitmeleri için kampanya düzenleyen siyasetçiler bile oldu. Eh şimdi ülkeye hürriyet gelmişti, gidebilirlerdi. Ne kadarı, hangi takvimde gidecekti, Suriye hemen şimdi gidilebilecek durumda mı idi, sistemi, hayat şartları, güvenliği vs’si ile?

Türkiye’nin Suriye derdi “Güvenlik kaygısı” idi. Suriye kaynaklı terör vardı. Taaa Öcalan’ın oradaki varlığından bu yana Suriye yönetimi ile “Terör” konuşulurdu. 2011’de başlayan kaos ortamında ise ABD’nin besleyip büyüttüğü ve Türkiye’nin “PKK ile bağlantılı terör yapılanması” diye nitelediği YPG-PYD oluşumu vardı. Türkiye’nin hemen sınırında… Ankara’nın dilinde “Teröristan”dı orası. Ve Türkiye öyle bir yapıya razı olamazdı. Askeri harekâtlar yapıldı Suriye topraklarında… Fırat’ın batısında bir “Güvenli alan” oluşturuldu. Ama PYD – YPG Fırat’ın doğusunda üslenmişti ve ABD korumasında idi. 13 yıldır oraya ulaşamadı Türkiye’nin güvenli alan hesabı…

Son harekât, YPG-PYD’ye pek bir şey yapmadı, hatta sanki önceden “alan paylaşımı” yapılmış gibi bir görüntü ortaya çıktı. Buna bakınca sahada sadece “Bizim çocuklar” değil, “Başkalarının çocukları” da iş bitiriyor gibi gözüküyor.

Amerika ile olan biteni görüştük mü bilinmiyor. Dışişleri Fidan ile ABD Dışişleri Bakanı Blinken sık sık görüşüyor. Suriye’nin geleceği bağlamında konuşmalar olması normal, bu arada bizim tarafımızdan “YPG-PYD” olayının sorulmamış olması da düşünülemez.

Deniyor ki Colani’nin 5 yıllık hapishane hayatı, ABD ile irtibatsız geçmiş olamaz. “Yeni Colani” “Yeni Suriye”ye hazırlanırken “çoğulcu” bir modele liderliğe de hazırlanmış olabilir. Çünkü Suriye, çok renkli bir ülke. ABD o yapı içinde Kuzey Irak benzeri bir “Özerk Kürt yapılanması”nı da Türkiye’ye empoze etmiş olabilir mi? Bu proje zaman içinde PKK’yı da “silâhları gömme”ye yöneltme boyutu taşıyor olabilir mi? Bahçeli’nin “ön aldığı” ve Erdoğan’ın destekliyor göründüğü iş, böyle bir süreçle buluşuyor olabilir mi?

Türkiye, Suriye ile ilgili “dil bulmakta” ne kadar hassasiyet gösterse az. Oraya yönelik dost – düşman değerlendirmelerinin bir ucu Türkiye’deki bazı toplum alanlarını heyecanlandırırken bazılarını rahatsız edebilir. Dışardaki duruşunuz içerdeki sorun alanlarını besleyebilir.

Bu noktada “iktidar medyası” diye bir yapı oluşması ve o yapının böyle günlerde tutturduğu dil iktidarın içerde ve dışarda işini zorlaştırıyor olabilir. Ankara’daki karar vericilerin, iktidar medyasına yansıyan kadar coşku içinde olduğu gözlenmiyor. Temkin, hatta kaygı ağır basıyor gibi. Cumhurbaşkanı Erdoğan “3 Ay önemli” derken sanırım o temkini ve kaygıyı yansıtıyor.

Esed hanedanının “Veleddaallîn, amiin” haline gelmesi yine de en sevindirici olan.