Terörsüz Türkiye ve Terörsüz Suriye

Mücahit Bilici

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Şam ziyareti kelimenin tam anlamıyla bölgedeki gelişmelere damgasını vururken, kafalardaki pek çok soruya da cevap oluşturdu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mısır dönüşünde meslektaşlarımıza yaptığı açıklamalarda son derece berrak ve özenle seçilmiş kavramlarla Türkiye’nin Suriye’deki rolünü tarif etti.

Suriye’deki yeni döneme dair Ankara’nın üç temel önceliği var. İlki bütün dini ve etnik grupların barış içinde yaşaması. İkincisi yeni yönetimin komşuları için bir güven kaynağı olması. Başka bir ifadeyle sorun ya da tehdit teşkil etmemesi. Üçüncüsü herhangi bir terör yapısına asla müsaade edilmemesi.

“AZINLIK DEĞİL, EŞİT VATANDAŞ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı konuşmada bir yandan yeniden imar ve kurumların ıslahını ifade ederken, diğer yandan devletin ayağa kaldırılması ve yeni anayasa sürecini sürecine işaret etti. Ancak bu konuşmada en çok dikkatimi çeken, Türkiye’nin yeni dönemde kardeş Suriye yönetimine tecrübe aktarırken “yeni bir toplumsal sözleşme”nin gereğinden söz etmesi oldu.

Bu tanımların Suriye ölçeğinde ne anlama geldiğini Dışişleri Bakanı Fidan’ın ziyareti ile daha fazla kavrama imkanımız oldu. Bakan Fidan Suriye’deki vatandaşların artık bir azınlık gibi değil, eşit vatandaş gibi görülmesinin önemini ifade ederken geçiş sürecini yönetecek aktörlerin bu yöndeki vizyonuna da dikkat çekti.

Nitekim yeni yönetimin lideri Ahmed Eş-Şara da “Ülkede gerçekleşen devrimin azınlıklara karşı yapılmadığını ve kimsenin korku duymasına gerek olmadığını” ifade etti.

KAĞIDA DÖKÜLMEYEN İTTİFAK

Yaklaşık iki hafta önce ekranlarda dikkat çektiğim “Suriye’de silahlı grupların artık kendilerini feshedeceği ve silahlarını bırakacağı” hususu da altı çizilerek bu görüşmede dile getirildi

Tekrar Türkiye bu işin neresinde sorusuna ve ve yaratılan kuşku bulutlarına dönersek, Şam’daki görüntüler, sıcak kucaklaşma ve nihayet Kasiyun Dağı’nda içilen çaylar, bazı ittifakların ve dayanışmaların kağıda dökülmeden de sapa sağlam olabileceğini ortaya koyuyor.

Yine aynı çerçevede ortaya konulan bir başka eleştiri, yakın gelecekteki süreçlerin zorluğuna ve belirsizliğine dair. Sanki Türkiye ve Suriye’nin yeni yönetimi bu işlerin çok kolay olduğunu iddia ediyor ve muhtemel zorlukları göz ardı ediyor gibi yaklaşımların gerçekle ilgisi yok. Yeni Suriye’nin kurucu aktörleri de, onlara her düzeyde destek olacağını dünyaya ilan eden Türkiye’nin de geleceğe dair sıkıntıları, karşı operasyonları, sahadan çekilmiş gibi görünen aktörlerin muhtemel hamlelerini büyük bir dikkatle ele aldığını söyleyebilirim.

TÜRKİYE DAHA ETKİN OLACAK

Daha önce dinleyip okuyanlar açısından tekrar olacak. Şunu hep merak ediyorum. Türkiye’nin yanı başında ve yüzlerce yıllık bir hafızaya, hepsinden önemlisi ortak bir tarihe ve değerlere sahip olduğu bir coğrafyada etkin olması, zulme uğrayan kardeşlerine el uzatması, tecrübe alışverişinde bulunması kimilerine neden bu kadar tuhaf geliyor?

Bu itirazların herhangi bir güç ya da ülkenin uzantılarından gelmesi konu dışı. Onlar görevlerini yapıyorlar. Ancak bu meselelerde sorumluluk sahibi olması gereken isimlerin, kesimlerin ve kurumların, gidişattan ve bölgenin yeni dinamiklerinden bu kadar uzak olması anlaşılmaz bir durum.

YPG/PKK MESELESİ

Kuşkusuz herkesin kendi cephesinden ve belki de en yakından takip ettiği konu terör örgütü YPG/PKK’nın geleceği.

Bakan Fidan Şam ziyaretinde Türkiye’nin tavrını bir kez daha ortaya koydu. Suriye’nin bütünlüğü içinde özerk ya da ayrı herhangi bir yapıya müsaade edilmeyecek. Suriye halkının kaynaklarını çalan terör örgütü silahlarını bırakacak, sözde yönetici kadrosu ve ülke dışından gelen isimler Suriye’yi terk edecek.

Terör örgütünün Suriye’deki durumu, elbette örgütün şu ya da bu parçaları tarafından da dikkatle takip ediliyor. Birkaç hususa dikkat çekerek bitirmek istiyorum.

Kimilerinin örgütün silahsız kalacağı endişesiyle yaptığı hamlelere Ankara asla prim vermiyor. Kendi işgal ettiği bölgelerde Kürtler dahil yaşayan tüm topluluklara zulmeden ve onları silah gücüyle baskı altında tutan terör örgütünün, ülkedeki yeni siyasi süreci katılma konusundaki çağrılara kulak tıkamasının açık bir nedeni var. PKK ve uzantıları bugüne kadar kendi bulundukları alanda hiçbir alternatif görüşe, yapılanmaya ya da partiye asla izin vermedi. Terör örgütünün Suriye’deki sözde tecrübesinden bir "devletçik" devşirme arayışında olanlar bunu anmıyor bile.

HTŞ VE YPG AYNI YERDE Mİ?

Suriye’de artık şöyle bir gerçek var. Bu yapılar silah bırakıp siyasi sistemde yer almasına yönelik çabalara karşılık vermezse, yeni yönetimin kendisine yönelik müdahalesini zorunlu ve meşru kılacak. Bunun şu ana kadar gerçekleşmemiş olması, ülkenin yeni kurucu aktörlerinin olabildiğince sakin, çatışmalardan uzak ve kuşatıcı bir yaklaşımla hareket etmesinden kaynaklanıyor.

HTŞ’nin durumu ile YPG/PKK’nın pozisyonunu aynı yerde gibi ele alma çabası, mevcut gerçeklikten uzak; dahası Suriye’nin bütünlüğüne zarar verecek yeni kapıları açabilecek bir yanlış.

HTŞ üzerinden yapılan tartışmaların şimdilik takım elbise ve kravat başlıklarının dışına çıkamaması, bölgenin en azından son 14 yılının yeterince takip edilmemesiyle ilgili.

Yarın HTŞ’nin değişim sürecini genişçe ve sahadaki somut gelişmeler üzerinden tartışmak üzere noktalıyorum.