Türkiye nereye gidiyor? Dünya nereye gidiyor?

Bercan Tutar

Jeopolitik kırılmalar çağındayız. Dünya küresel güç mücadelesinin kritik cephelerinde çatışma ve savaşlarla parçalanmış durumda. Atlantik bloku ile Asya-Pasifik bloku arasındaki ölümcül rekabet her cephede kızışıyor. Bu da ulusal, bölgesel ve küresel istikrarsızlığı her alanda tırmandırıyor.
Askeri, ekonomik ve siyasi açıdan dünya keskin kamplara bölünüyor. Bir tarafta G7, IMF, NATO, AB ve ABD etrafındaki Atlantik dünyası var. Diğer yanda ise BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile nitelenen Çin ve Rusya liderliğindeki Asya-Pasifik ekseni var.
Atlantik bloku ilk darbeyi 2000'lerde Çin'in yükselişi ile aldı. ABD, küresel hegemonyasını sarsan bu gelişmeye üç aşamalı bir tepki verdi. İlk olarak 'dengeleme ve kontrol' stratejisine başvurdu. Bu kapsamda Barack Obama'nın 2009'da kurdelesini kestiği 'Pivot Asia/Asya'da oyun kurma' hamlesinin açılışı yapıldı.
İkinci olarak Donald Trump döneminde Çin'e karşı 'kuşatma ve sınırlama' stratejisi start aldı. Ticaret savaşları, Huawei gibi şirketlere yönelik baskılar ve Asya-Pasifik NATO'sunun temellerinin atılması gibi adımlar atıldı.
Bu önlemler de sonuç vermeyince üçüncü ve son aşama olan 'çatışma ve savaş sınırındaki mücadele' seçeneğinin düğmesine basıldı. Joe Biden bu kapsamda Tayvan krizinde el yükseltti. Hint-Pasifik'i kapsayan güvenlik odaklı hamleleri artırdı.

***

Çin'i hedef alan üç aşamalı stratejiler Türkiye ve Rusya'ya karşı da devreye sokuldu. Zira ABD'nin hedefi 'sorun'u kontrol altına alıp 'yenmek'ti.
Ama başaramadı. Küresel emperyal merkezdeki tahtını kaybetmek istemeyen ABD, rakip aktörlerle eşitliği kabul etmek ve uzlaşıya varmak yerine savaş kartını açtı. Ünlü 'Tukidides Tuzağı' tam da bunu anlatır. Hegemon güç, rakibiyle eşitliği kabul etmek yerine üstünlüğünü korumak için savaşa girmeyi tercih eder. Doğal olarak da nominal açıdan da öndeyken kim geri adım atmak ister ki?
ABD, şu anda bunu yapıyor. Üstünlüğünü kaybetmek korkusuyla hareket ediyor. İşte III. Dünya Savaşı'na dair tartışmalar ABD'nin bu çatışma stratejisinden kaynaklanıyor.
ABD'den kaynaklanan gerilimler Ukrayna ve Ortadoğu'da sıcak savaşa dönüştü. Barbar siyonistler eliyle Gazze ve Lübnan'da her tür vahşi güç gösterisine başvuran Amerikan yönetimi İran'ı ve diğer bölge ülkelerini İsrail üzerinden açıktan tehdit ediyor. Türkiye'yi ise terör örgütleri, ekonomik, siyasi ve toplumsal kaos stratejileri yoluyla sindirip rehin almak istiyor.
ABD, Rusya ve Türkiye'yi elimine edebilirse Çin'i rahatlıkla kuşatıp yenebileceğinin hesaplarını yapıyor. Ne var ki ABD'nin rakiplerini teker teker ezme stratejisi suya düştü. Rusya'yı yalnızlaştıramadı. Türkiye'yi yeniden vesayet altına alamadı. Çin'i durduramadı.

***

Batı ittifakı çözülürken karşıt blok daha da güçleniyor. Nitekim Kazan'daki BRICS zirvesi bunun kanıtı. NATO üyesi Türkiye zirveye katılarak küresel güç mücadelesine nasıl bir perspektifle baktığını ilan etti. Hindistan ve Güney Afrika, İngiliz Milletler Topluluğu'nun Samoa Adaları'ndaki Kral Charles liderliğindeki zirvesine katılmak yerine BRICS için Rusya'ya gitti.
Görüldüğü üzere Atlantik ittifakı içeriden de çözülüyor. Mevcut dünya düzeni iflas etmiş halde. Yeni bir sistem kuruluyor. Ne Ortadoğu ne de dünyanın diğer bölgeleri artık 7 Ekim'den önceki gibi olmayacak. Bu nedenle Türkiye iç ve dış cepheyi her açıdan tahkim ediyor.
Çünkü Türkiye küresel dengelerde ve geleceğe dair projeksiyonlarda her açıdan kilit aktör konumunda. Her iki blok tarafından da dikkatle izleniyor.
BM ile temsil edilen küresel sistemin hem işlevsizleştirildiği hem de itibarsızlaştırıldığı bir süreçten geçiyoruz. Ne olacaksa bu geçiş sürecinde olacak. Dolayısıyla bütün ihtimallere hazır ve hazırlıklı olmak lazım. Savaşa da yeni ittifaklara da ezber bozan hamlelere de sürpriz yeni uzlaşılara da...